24 Şubat 2013, 12:03
Yaşar Nuri
Öztürk
info@yasarnuri.com
“Dost dost diye nicesine sarıldım. Benim sadık yârim kara
topraktır” diyor Âşık Veysel.
Kara toprak, hepimizi, en şefkatli anne olarak, bağrına basacaktır, bu bir gerçek. Çünkü toprak, bir şey beklemeyen dost, hiçbir eksiği görmeyen, bütün kötülüklere iyilikle karşılık veren annedir.
Kara toprak, hepimizi, en şefkatli anne olarak, bağrına basacaktır, bu bir gerçek. Çünkü toprak, bir şey beklemeyen dost, hiçbir eksiği görmeyen, bütün kötülüklere iyilikle karşılık veren annedir.
Gönül ve sevgi kurumu
tasavvufta anne toprağa, baba göğe benzetilmiş ve şöyle denmiştir:
“Üzerinde gezdiğimiz toprak, başımızın üstündeki semadan yücedir.”
Gök; parıltılı, cilveli, çekicidir ama kara bahtımızın bütün ak bereketleri, kara topraktan çıkar. Kara günlerde bizi o kucaklar.
Tasavvuf tarihinin “önder” diye yücelttiği ölümsüz Cüneyd el-Bağdadî (ölm. 296 / 908):“Sûfî, yani, gönlünü ve hizmetini Hak yoluna adamış kişi,
toprağa benzer” diyor ve ekliyor:
“Bakın toprağa, ona her türlü
çer-çöp, kirli şey atılır; fakat ondan hep güzel şeyler zuhur eder.”
Anadolu’nun koca gönüllü Âşık Veysel’i, Cüneyd’den bin yılı aşkın bir zaman sonra bu gerçeğe şöyle değinecektir:
“Karnın yardım kazmayınan, belinen
Yüzün yırttım tırnağınan, elinen
Yine karşıladı beni gülünen
Benim sadık yârim kara topraktır.”
Evet, kara toprak, böylesine cömert ve sevecendir. Ne var ki, yalnız kara toprağın ‘sadık yar’ olacağı bir dünya, derdi çekilecek bir dünya değildir. Mutluluk için ‘insan dostlar’ da lazım.
Kur’an; dostluk (uhuvvet) sırrının erdiriciliğini mucize boyutlarda ele alan, ezel dostunun kelamıdır. Her şeyden önce, iman beraberliği, zaman öncesi başlayan ve zaman üstü değeri olan bir dostluk olarak veriliyor.
Anadolu’nun koca gönüllü Âşık Veysel’i, Cüneyd’den bin yılı aşkın bir zaman sonra bu gerçeğe şöyle değinecektir:
“Karnın yardım kazmayınan, belinen
Yüzün yırttım tırnağınan, elinen
Yine karşıladı beni gülünen
Benim sadık yârim kara topraktır.”
Evet, kara toprak, böylesine cömert ve sevecendir. Ne var ki, yalnız kara toprağın ‘sadık yar’ olacağı bir dünya, derdi çekilecek bir dünya değildir. Mutluluk için ‘insan dostlar’ da lazım.
Kur’an; dostluk (uhuvvet) sırrının erdiriciliğini mucize boyutlarda ele alan, ezel dostunun kelamıdır. Her şeyden önce, iman beraberliği, zaman öncesi başlayan ve zaman üstü değeri olan bir dostluk olarak veriliyor.
Îsar ahlakı
-ki başkalarının mutluluğunu kendi çıkarlarına yeğlemektir- bir dostluk
ahlakıdır.
İman sırrı, ezelde, mîsak denen bir mukaveleyle ve Yaratan-yaratılan arasında başlayan bir dostluk oluşturur. (bk. A’raf, 172)
İman sırrı, ezelde, mîsak denen bir mukaveleyle ve Yaratan-yaratılan arasında başlayan bir dostluk oluşturur. (bk. A’raf, 172)
Bu dostluk ahdine vefa, önce
Allah’a bağlılığı, ardından da iman çerçevesi içine girmiş olanlara ve giderek
Allah’ın tüm kullarına dostça davranmayı gerektirir.
“Aldatan, bizden değildir” diyor emin dost Hz. Muhammed.
Çünkü aldatmak, dostluk sırrını tahrip etmektir.
Aldatanlar, Emin Elçi’nin bağlıları olamazlar.
İman eri odur ki, varlığı, özellikle insanı büyük dostun rengini,
çizgisini, kokusunu taşıyan haberci olarak görür ve dost hatırına sever.
Çağları dize getirmiş Yunus
Emre’nin dediği gibi, “yaratılanı, Yaratan’dan ötürü sever.”
AHDE VEFA YOKSA…
Kur’an, ezel dost Allah’a, ezelde verdiğimiz sözün dünya planında hatırlanmasına ve gereklerinin yapılmasına ‘ahde vefa’ diyor ve bunun zedelenmemesine özen göstermemizi istiyor. (bk. Bakara, 27)
Ve ezel dostunun en büyük dostu zamanlar üstü Peygamber: “Ahde vefası olmayanın imanı da olamaz” diyor.
Ne ilginçtir ki, en büyük Allah dostu Yüce Peygamber’in, eşsiz
çilelere katlanarak tanıttığı mesaj karşılığı insanlıktan istediği tek şey
Ehlibeyt’ine sevgi ve dostluktur. (bk. Şûra, 23)
Ve ne ürperticidir ki, Arab’ın, o masum Resul’ün bu masum isteğine verdiği cevap, onun, “cennet çiçeğim” diye koklayıp öptüğü torunlarının birini zehirleyerek, birini de hançerleyerek öldürmek olmuştur.
Allah’ın, anne-baba-evlat-kardeş gibi kan ve beden bağı ifade eden ilgilerden uzaklığı, tanrılığın bir niteliği olarak, Kur’an tarafından ısrarla ifade edilir. Ama aynı Kur’an’a göre:
Ve ne ürperticidir ki, Arab’ın, o masum Resul’ün bu masum isteğine verdiği cevap, onun, “cennet çiçeğim” diye koklayıp öptüğü torunlarının birini zehirleyerek, birini de hançerleyerek öldürmek olmuştur.
Allah’ın, anne-baba-evlat-kardeş gibi kan ve beden bağı ifade eden ilgilerden uzaklığı, tanrılığın bir niteliği olarak, Kur’an tarafından ısrarla ifade edilir. Ama aynı Kur’an’a göre:
“Allah’ın dostları vardır” ve “Allah
dostları için ne korku vardır, ne de hüzün, dünya ve ahirette muştular vardır
onlar için.” (Yunus, 62-64)
Tasavvufta, Yaratıcı’dan ‘dost’ diye söz edilir. Bir derviş için, en büyük eriş, bu ölümlü dünyadan, mezar denen sonsuzluk istasyonunun taşına ‘Hû Dost’ yazdırabilmeyi gerçekten hak etmiş olarak ayrılabilmektir.
Mezar taşına ‘Hû Dost’ yazdırmayı gerçekten hak edenlere selam olsun!
Tasavvufta, Yaratıcı’dan ‘dost’ diye söz edilir. Bir derviş için, en büyük eriş, bu ölümlü dünyadan, mezar denen sonsuzluk istasyonunun taşına ‘Hû Dost’ yazdırabilmeyi gerçekten hak etmiş olarak ayrılabilmektir.
Mezar taşına ‘Hû Dost’ yazdırmayı gerçekten hak edenlere selam olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder