İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

9 Mart 2016 Çarşamba

KUR'AN'IN IŞIĞINDA, İBADET VE ALLAH’A KULLUK, YARARI ve HİKMETİ


A. İBADET VE ALLAH'A KULLUK NEDİR, KİME HİZMET EDİYORUZ?

1.  GENEL

“Ben, cinleri ve insanları bana ibadet etmeleri/benim için iş yapıp değer üretmeleri dışında bir şey için yaratmadım.” (51/Zariyat/56)

“Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz zafer ve mutluluğa ermek değildir. Zafer ve mutluluğa ermek o kişinin hakkıdır ki, Allah'a, Ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir, namazı kılar, zekatı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. Ve işte bunlardır korunan takva sahipleri.” (2/Bakara/177)

İbadet, bazılarının sandığının aksine, İslam’ın 5 şartı olarak bilinen; Kelimeyi şahadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmekten ibaret değildir.

Aslında İslam’ın şartı (rüknü /o olmazsa, olmaz parçası) sadece yukarıda sayılan bu 5 şart ile sınırlandırılmış değildir. Bu ifade, Kuran’da yazılı bir ayetin veya Kuran’ın bütününden çıkartılan bir sonucun ifadesi de değildir.

Hz. Muhammed’in bir hadisine dayandırılan bir ifadedir ve doğrusu, Hz. Muhammed’in söylediği şudur:

“ İslam beş şey üzerine kurulmuştur: Allah’ın Tevhid olunması, namazın kılınması, zekâtın verilmesi, Ramazanın tutulması, hac üzerine.” (Müslim, iman, 5)

Bu hadisinden hareketle, “İslam’ın şartı beştir” diye “formülleştirilen ifadeyi, “İslam’ın şartlarından beşi…” olarak algılatıp anlamak ve İslam’ın şartlarının sadece bu 5 şarttan ibaret olmadığını kavramak, bizi birçok yanlış değerlendirme yapmaktan ve bir dizi çelişki ile kuşkuya düşmekten kurtarır. Gerçeği görmemizi ve doğruyu bulmamızı sağlar.

Dini konularda kendi arzu ve heveslerine göre konuşmayan (53/Necm/3) Hz. Peygamberin: "Müslüman, dilinden, elinden Müslümanların selâmette kaldığı kimsedir. Muhacir de Allah'ın nehy ettiğini (yasakladığını) terk edendir". (Buhari, İman, 3) ifadesindeki “Müslüman / Allah’a teslim olan ve muhacir / hicret eden “ tanımlamalarının anlamlarını doğru olarak algılayıp anladığımız oranda, İbadet ve Allah’a kulluğun ne demek olduğunu da doğru olarak algılayıp, anlarız.

2. DİYANETİN İBADET KAVRAMI AÇIKLAMASI


Diyanet işleri sitesinde, din uleması (âlimi) ibadet kavramını şöyle açıklamış:

İbadet:Sözlükte "itaat etmek, boyun eğmek, kulluk etmek, tevazu göstermek, ilâh edinmek; din ıstılahında, mükellef insanın nefsinin arzusu hilafına Rabb’ine tazim için yaptığı fiil ve niyete bağlı olarak yapılmasında sevap olan ve Allah'a yakınlık (kurbet) ifade eden şuurlu itaat" anlamına gelir.

 a)  İbadet; boyun eğmenin, itaat etmenin, saygı göstermenin ve kulluğun en son noktasıdır.

Kuran’da Allah'a ve Allah'tan başkalarına ibadet söz konusu edilmiştir.

6/Enam/82 ayette Allah'a ibadet kavramı kullanılmıştır.

İnsan, Allah'a ibadet için yaratılmış (51/Zariyat /56),

Bütün Peygamberler, insanları Allah'a ibadet etmeye davet etmişler (2/Bakara/83),

Kendileri de Allah'a ibadete etmişlerdir (13/Rad/36).

Kuran’da hem "ey insanlar" (2/Bakara/21) hem de "ey müminler" (22/Hac/77) hitabı ile Allah'a ibadet edilmesi emredilmiş ve ibadetin ihlâsla (98/Beyyine/5) ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmadan yalnız Allah'a yapılması istenmiştir (4/Nisâ/36).


b)  Kuran’da ibadet kavramının:

(1) Tevhid (4/Nisa/36),

(2) İtaat (2/Bakara/172),

(3) Dua  (40/Mümin/60),

(4) Boyun eğmek (tevazu, tezellül, huşu ve istikan) (1/Fatiha/5),

5) İman ve Salih amel (4/Nisa/172-173),

(6) Allah'ı tespih ve secde (7/Araf/206),

(7) Allah'ı bilmek ve tanımak gibi (Zariyat, 51-56) geniş bir anlamı vardır.


c) Dolayısıyla Kuran’da ibadet kavramının kapsamı:

Allah'ın varlığını ve birliğini ikrar etmek,

Kitap ve Peygamberlerini doğrulamak,

Allah'ın razı olduğu şeyleri yapmak,

Allah'ın hükmüne razı olmak,

Nimetlerine şükretmek,

Musibetlere sabretmek,

İnsan haklarına saygı göstermek, onlara şefkat ve merhamet etmek gibi;

İman, ahlâk, namaz, hac, zekât, oruç, cihad, evlenme, boşanma, helâl-haram, miras, ticaret, ahde vefa, yemin, kefaret vb…

İslâm'ın bütün ahkâmını uygulamayı, emir ve yasaklarına riayeti ve Allah'ın sınırlarını korumayı ifade eder.

 d)  Uygulama itibariyle ibadetler, 4 kısma ayrılır:

1. İman, ihlâs, niyet, tefekkür, marifet, sabır, takva, havf ve reca gibi kalbi-batini (gönülde – gözle görünmeyen) ibadetler.

2. Namaz, oruç dil ile zikir, tespih, tehlil, tekbir, tahmid ve dua, ana-babaya iyilik, insanlara iyi muamele ve sıla-i rahim gibi vücut azalarıyla yapılan ibadetler.

3. Zekât, sadaka, yakınlara ve fakirlere yardım, Allah yolunda infak gibi mal ve servetle yapılan ibadetler.

4. Hacca gitmek, malı ve canı ile cihat etmek gibi hem mal ve hem de bedenle yapılan ibadetler.

Bir amelin ibadet olabilmesi için; kişide iman, niyet ve ihlâs olması ve ibadetin İslâm'a uygun olması gerekir. (İ.K.)”

3.  KURAN IŞIĞINDA İBADETTEN ANLADIĞIM

Ben bir din bilgini değilim. Dini eğitim veren herhangi bir kurum ve kuruluşta ve cemaatte yetiştirilmedim. Sadece tahkiki iman sahibi olmaya çaba gösteren samimi bir mümin (Elhamdülillah) ve Allah’ım affetsin, hataları çok olan bir müslimim.

Yukarıdaki İbadet açıklamasının her satırını anlıyor ve aynen katılıyorum. Ancak, lütfedip Allah’ın bana Kuran’ da bildirdikleriyle öğrettiklerine dayanarak, bu açıklamada üzerine özenle dikkatinizi çekmek maksadıyla, birkaç hususa vurgulama yapmak istiyorum.

Yazımın bundan sonraki satırlarını bu bağlamda okuyup öyle değerlendirin.
                                                              

 a) İbadet deyince çoğunlukla namaz, oruç, hac, zekat gibi düzenli ibadetler anlaşılmasına rağmen yukarıdaki numaraları verilen ayetlerle çok güzel delillendirildiği gibi, ibadet yalnız bunlardan ibaret değildir.

 b) İbadet, sadece veya ağırlıklı olarak, İnsanın Allah’a karşı olan sorumluluklarında, Allah’ın rızasını kazanacak işler yapmak da değildir.

 c)  Aynı zamanda belki de daha ağırlıklı olarak, insanın kendine ve topluma karşı olan sorumluluklarında da işleri, Allah’ın rızasını kazanacak şekilde yapmak; Allah’ın istediği gibi yaşamak; mümkün oldukça çok sayıda insana, hatta diğer canlılara ve doğaya yararlı olmaktır.

d)  Kuran’ın özü ve özetle istediği, bir cümle ile: Tevhid ve Ahirete imanla, Salih Ameldir. (2/Bakara/62)

TEVHİD, Allahın varlığına ve birliğine / tekliğine imandır.

AHİRETE İMAN, ölümden sonra yeniden diriltilmeye inanmaktır. Bu inanç, meleklere, kitaplara ve resullere inanmayı da içerir.

SALİH AMEL: Doğru ve yararlı iştir. Allah’ın varlığına ve birliğine inanıp, O’nun istediği gibi yaşamak; mümkün oldukça çok sayıda insana, hatta diğer canlılara ve doğaya yararlı olabilecek şeyler yapmak; meşru ölçüler çerçevesinde herkesle barış ve uzlaşma çabası göstermek gibi yapıcı davranışları içine alan geniş kapsamlı bir kavramdır.” (Diyanet işleri Başkanlığı, Kuran Yolu Tefsiri, Cilt: IV, Sayfa:618)

 e)  Yapılan iş (amel), her ne olursa olsun; o işi, ibadet (Salih amel / iyi, güzel iş) haline getiren temel unsur ise “Takva”dır.

TAKVA: Allaha karşı saygılı olmak ve O’nun emirlerine karşı gelmekten sakınmaktır; Yaratıcıyı gerektiği şekilde kavrayarak dürüst yaşamaktır; Her zaman ve her işte, her şeyde Allah’ın rızasını gözetmek ve O’nun hoşnutluğunu kazanmaya çalışmaktır.

TAKVA: dini literatürde, iman edip emir ve yasaklarına uyarak, Allah'a karşı gelmekten sakınmak, dünya veya ahirette insana zarar verecek, ilâhî azaba sebep olabilecek inanç söz, fiil ve davranışlardan ve her türlü günahtan sakınmak anlamına gelir.

 f) Yapılan bir iş, Allah’ın rızasının olduğu bir iş ise ve bu iş Allah’ın hoşnutluğunu kazanacak şekilde yapılmışsa, İşte bu Allah’a kulluk ve ibadettir ve ibadet sadece kulların yararınadır:

“ Gerçek olan şu ki, Allah, âlemlere muhtaç olmaktan uzak, mutlak bir Ganî'dir.” (29/Ankebut/6) ayetinden de açıkça anlaşılacağı gibi, Allah’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur.
  
4. İBADETİN VE ALLAH’A KULLUĞUN YARARI VE HİKMETİ:

İbadetin ve Allah’a kulluğun yararı, insanın bizzat kendisine ve içinde bulunduğu toplumdaki diğer insanlaradır, hatta diğer canlılara ve doğayadır.

Bu bağlamda, insanın Allah’a karşı sorumluluğunu yerine getiren işlerinde, Allah’ın rızasını kazandıran iman ve imana dayalı olarak yapılan ibadetler, aslında, insanın olgunlaşarak, bizzat kendisine ve içinde bulunduğu toplumdaki diğer insanlara karşı olan sorumluluklarındaki işlerinde de Allah’ın rızasını kazanacak şekilde, seçme ve tercih ile tutum ve davranış değişikliğini kazanmasına da vesile olurlar.

Bu tür, doğrudan Allah ile kul arasında olan ibadetler, Allah’ın bunlara ihtiyacı nedeniyle değil; İnsanları iyiye, güzele, doğruya götürdüğü, hidayete erdirdiği için (din müşterek şebekesinin / ağının başlangıç nirengi değerleri olduğu için) öncelikli ve önemlidir.

Böyle olmasaydı, Allah rızasını gözeterek Halka hizmet, Hakka / Allah’a hizmet olmasaydı, noksan olan her şeyden münezzeh ve âlemlere muhtaç olmayan bir Gani olan Yüce Allah, “Ben, cinleri ve insanları bana ibadet etmeleri / benim için iş yapıp değer üretmeleri dışında bir şey için yaratmadım.” (51/Zariyat/56) niye desin ve Kuran’da duyurduğu emir ve yasakları ile (farzları ve haramları göstererek), cin ve insanlardan, ”kendisi için ibadet etmelerini / kendisi için iş yapıp değer üretmelerini” niye istesin ki?...

Şüphesiz ki: Allah rızasını gözeterek Halka hizmet, Hakka / Allah’a hizmettir.

Şayet bu ibadetler, insanın kendine ve topluma karşı olan sorumluluklarında da kişinin, takva ile iş görmesine, kötülüklerden korunmasına, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda didinmesine sebep olmuyorsa; sonuçta kişi salih amel üretmiyorsa; kişinin özü, sözüne uymuyor ve iman onun kalbine girmemiş demektir:

Bedeviler: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir…” (49/Hucurat/14; Bakınız: 49/Hucurat/13-15)

Bu sebep ve hikmetledir ki, İslam’ın da şartlarından olan, namaz, oruç, hac ve zekât gibi düzenli ibadetler, Allah’ a kulluğun ve ona tapınmanın / ibadetin de temeli olarak kabul görmüştür. Onlardan yoksun bir benliğin, kendine ve toplumuna karşı sorumluluklarını Allah’ın rızasını gözeterek ve O’nun hoşnutluğunu kazanacak şekilde yapması, Kuran’ın öğrettiği gerçeğe göre, muhal (İmkânsız, vukuu mümkün olmayan. Batıl, boş söz. Hurafe olan nazariye) dir.

5.  ALLAHIN RIZASINI KAZANMAK İÇİN YAPILAN HER İŞ, İBADET VE ALLAHA KULLUKTUR.

İnsanın Allaha karşı olan sorumluluklarında, şüphesiz ki İslami esaslarına uygun olarak yapılanların her biri, bir ibadettir. Benim vurgulamaya çalıştığım, Kuran’da bildirilenler doğrultusunda, Allah’ın rızası gözetilerek, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak niyet ve maksadıyla (takva ile) yapılan her işin ama her işin de ibadet ve Allah’ a kulluğun ameli bir ifadesi olduğudur.

“Sevap” olan işi yapmak kadar, “günah” olan işi yapmamak da ibadettir. Üstelik, “günah” (dinen yasak) olandan - ki onun yapılması kesinlikle kötü, yanlış, zararlıdır- kaçınmak, sakınmak, “sevap” olanı yapmaktan daha önceliklidir.

İnsanın yaşamı, hayatı, insanın yapması gerekli olan çalışmalar ve işler ile doludur. Bu çalışma ve işlerin hangisinde “Takva” varsa orada, Müslümanlık / Allah’a teslimiyet, iman ile Allah’a kulluk ve ibadet de vardır.


B. YAŞAM TARZI OLARAK İBADET:

 Takva, İmanlı insanlar için, sıradan rutin bir işi, “Salih amel” olarak yaptırır ve o işi Allah’a ibadetin, Allah’a kulluğun, O’na tapınmanın düzenli bir parçası haline getirir.

“Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur.” (53/Necm/39)

 Takvalarını yaşam tarzı yaparak o şekilde yaşayan ve “Takva”larına bağlı olarak, Allah’ın rızasını her işinde gözeterek, O’nun hoşnutluğunu kazananların, hiçbir hal ve şartta, hiçbir zaman, hiçbir işinde, bir başka rıza ve hoşnutluğa da, bir başka yardıma da ihtiyaçları yoktur, olamaz. Çünkü Allah’ın hoşnut olduğu iş, bilinçli inanan tüm insanların da hoşnut olacağı iştir. “Allah, kuluna kâfidir.” Ayetinin de anlamı budur.

Kuran’daki kavramların anlamı bağlamında, Allah’a kulluk ve ibadet, bir yaşam tarzı olarak, Allah’ın istediği bir yaşayışı seçmek ve öyle yaşamaktır. Gerçek anlamında Allah’a kulluk eden, sadece ve ancak bir tek O’na teslim olmuştur, bir tek O’nun hizmetindedir, bir tek O’nun azat kabul etmeyen kuludur.

Allah’a, Hakk’a hizmet, halka hizmettir. İnsanın kendisine, ailesine, akrabasına, milletine, insanlığa, doğaya ve tüm canlılara hizmettir. Allah’a ibadet ve Allah’a kulluktan bunların her birinin yararı ve ayrı payı vardır. Allah’a ibadet ederek O’na kulluk eden, Allah’tan başkasına kulluk etmeyen insan, aslında bu kulluğu ile tüm varlıklara hizmet etmekte, tüm varlıkların yararına çalışmaktadır.

Bu bağlamda “Takva” ile yapılan halka hizmetler de, şüphesiz aynı zamanda Hakk’a hizmettir. İnsanlara zarar veren bir taşın yol üzerinden Allah rızası için kenara çekilmesi bile bir ibadettir.


C. ECRİNİ / ÜCRETİNİ (YAPTIĞI İŞİN KARŞILIĞINI) ALLAH’TAN BAŞKASINDAN BEKLEYENLERİN KULLUĞU:

 Allah’ın iyi, güzel ve doğrularını, hakkı / gerçeği reddederek, Allah’ın rızası ve hoşnutluğu olmayan işleri, Allah’tan başkasının istek ve rızası öyle olduğu için öyle yapan ve öyle bir yaşam tarzını seçenlere gelince; bu kişiler, kazanmak peşinde koştukları her kim ve her ne için ise (makam, mevki, itibar, servet, saygı, sevgi.vs…) bunları ilah edinmiştir, bunlara hizmet etmektedir, bunların her birinin ayrı ayrı kulu, kölesidir.

Bu iki kulluk arasındaki en belirgin fark şudur:

Allah’ı ilah edinerek ona kulluk edenin amacı, Hakka ve halka hizmettir ve bu amaç uğruna maddi manevi tüm unsurları araç olarak kullanır ve karşılığında Allah’a dayanıp güvenir.

Allah’tan başkasını İlah edinen ise tüm bu araçları Hakka ve halka hizmet etmek maksadıyla değil, sırf nefsi için sahip olmayı amaç edinmiştir ve her şey için bunlara dayanır, güvenir. Güç, kudret ve iradeyi onlardan kaynaklanıyor zanneder.

Oysa ki, kişilerin sahip oldukları maddi manevi tüm araçlar, imkanlar, nimetler, her ne olursa olsun (makam, mevki, itibar, servet, saygı, sevgi.vs…) tüm varlıkların, yaratılmışların yararına kullanılmadıkça, aslında kişinin bizzat kendisi için de hayırlı bir kazanımına katkı sağlamaz.

Sebep bu olsa gerektir ki; Allah’ta başkasına kulluk etmek, Allah’a ortak koşma (şirk) demektir ve şirk, Allah’ın (tövbe / pişman olup vazgeçme) olmadan affetmediği tek ve en büyük günahtır.

Bu kişilerin kendileri ve hizmetinde oldukları efendileri için, kazanabileceği, yaptığının bu dünyada kendisine süslü görünen ve aslında yeryüzündeki aldatıcı, gelip - geçici bir tatmininden başkaca hiç bir yararı da olmayan karşılığından başka bir şeyi yoktur.


D. İMANI OLMAYANIN AMELİNİN BOŞA GİTMESİ NE DEMEKTİR?

 Bu noktada, imanı olmayanın amelinin boşa gitmesi ile ilgili hususta, dikkatle düşünülmesi gereken bir konu da şudur:

Allah, Mutlak anlamda Adildir. Asla, hiçbir zaman, inanan veya inanmayan hiç kimseye, hiçbir şekilde haksızlık yapmaz. 

Her kim, ne uğrunda çalışıp çabalıyorsa, çalışıp çabalayan kişi inanmayanlardan da olsa, Allah “Rahman” sıfatının gereği ve tezahürü olarak, ona o çabasının karşılığını, çabaladığı ortamda (Dünya’da) hiç eksiksiz verir.


 Kazanımın karşılığı neyse o kişiler onu alırlar ama alacakları nimet olarak, güzellik olarak yalnızca bundan ibarettir. Uğrunda çaba gösterdiği neyse (para ise para, şöhret ise şöhret) kazanımları da sadece odur:

“…İnsanlardan bazısı şöyle der: "Ey Rabb'imiz, bize dünyada ver." Böylesi için ahirette bir nasip yoktur.” (2/Bakara/200)

Böylesini seçip kazanan insanlar, bekledikleri (şan, şöhret, para, mevki, makam, itibar, zevk, keyif… ) her neyse onu almakla, çaba ve çalışmalarının karşılığı olan ödüllerini yeryüzünde tam olarak, hiç eksiksiz almışlardır.

Bu böyledir. Çünkü Sünnetullah (Allah’ın yol ve yasası) gereğince: O, güneşini  hem kötülerin hem de iyilerin üzerine doğdurur. Yağmurunu da hem doğruların hem de eğrilerin üzerine yağdırır (İncil, Matta 5, 45)

Ve Allah, inanan veya inanmayan hiç kimse için Sünnetullah’ da değişiklik yapmaz.

İmanlı insanlar, inançları gereğince, hem dünya ve hem de ahiret güzellikleri için çalışıp çabaladıklarından, çabaları için alacakları karşılık; Allah’ın mutlak ve şaşmaz adaleti istikametinde,  “Rahman” sıfatının gereği ve tezahürü olarak hem dünyada ve “Rahim” sıfatının gereği ve tezahürü olarak hem de ahirette, kazandıklarından bir nasip olacaktır:

Onlardan kimi de şöyle yakarır: "Ey Rabb'imiz, bize dünyada da güzellik ver, ahirette de güzellik ver. Ve bizi ateş azabından koru.” İşte böyle diyenlere kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı çok çabuk görür.” (2/Bakara/201-202)


E. KADER, YAŞAM VE SINAV İLİŞKİSİ:

 Bu anlayış ve bilinçle yapacağımız tüm işlerimizin hepsinin, aynı zamanda Allah için yapılmış, başta kendimiz olmak üzere, ailemiz, akrabamız, milletimiz, tüm insanlık, tüm canlılar ve doğa için yararlı ve hayırlı ibadetler olması bizim elimizdedir. Bu, Allah’ın dilemesiyle yazılan “kader”imizdir, yaşamımızdır ve bu yaşam bizim yeryüzündeki sınavımızdır.

Bu inançla, halk arasında “Peygamber ocağı” denen Asker ocağında, Türk milletinin asil evlatlarının da benimseyerek ve isteyerek (mutfakta patates soymaktan, tuttuğu nöbete; talimden, çarpışmaya varıncaya kadar) yaptığı her iş, elbette ibadettir.

Yine bu inançla, Vatan’ımızın bölünmezliği ve mensubu olduğun Milletimizin selameti, vatandaşlarımızın huzur ve refahı, adaletin sağlanması, haksızlıkların giderilmesi, sömürü ve yoksulluğun önlenmesi, rüşvet, iltimas ve işsizliğe son verilmesi, akan şehit kanları ve analarının dökülen gözyaşlarının dinmesi, “Emanet”lerin ehline verilmesi vb. gibi hepimizi ilgilendiren ve etkileyen siyasi, sosyal, ekonomik, ahlaki tüm konular için, içinde bulunduğumuz her konum ve durumda sarf edeceğimiz gayret ve çabaların tümü de elbette ki ibadettir.

Zulme, Teröre direnmek de bir ibadettir ve inananların bu ibadetleri sebebiyle Allah katında kazanılmış dereceleri vardır.

 Sonsuz Kerem Sahibi Allah’ım, lütfuyla tüm inananları, tüm yaşantımızda, tüm işlerimizde, tüm ibadetlerimizde, rızasına erişen, hoşnutluğunu kazanan, affına layık olan, takva sahibi kullarından eylesin. İnşallah.

Ve cennet, takva sahiplerine yaklaştırılmıştır; hiç uzak değildir, İşte size vaat edilen budur. Allah'a sürekli yönelen, korunması gerekeni koruyan herkese... Görmediği halde Rahman'dan ürperen ve Allah'a yönelik bir kalp getiren herkese...” (50/Kaf/31-33)


RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal

Selam...

​ T.C. / M. Kemal Adal 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder