A. GENEL:
“İbadet ve Allah’a Kulluk nedir, Kime
Kulluk Ediyoruz?” başlıklı yazımı bitirdikten sonraki Cuma idi. Camiye
girdiğimde vaiz sözlerine yeni başlamıştı. Bizim semt camiinin dikkatimi çeken
iki özelliği; Askeri tören yapılan şehit
cenazelerinin kaldırıldığı İzmir camilerinden birisi olması ve neredeyse her
Cuma, bir başka hatibin vaaz vermesidir.
Camimizin kadrolu imamı, aydın
yürekli olup Cuma hutbesini kendi hazırlar ve genellikle hutbeyi hep o verir ve
aslında bilgilidir, konularına hâkimdir, güzel de konuşur, fakat nedense bir
kere bile vaaz verdiğini duymadım. Sebebini merak etmeme rağmen nezaketsiz olur
diye hiçbir zaman soramadım.
Neyse, vaazın konusu ibadet
idi. Can kulağı ile dinledim. Son yıllarda işittiğim ender güzellikte bir
vaazdı. İşittiklerim, İbadet konusundaki
yazımda vurguladığım algılama ve anlayışımla örtüşüp, imanımı pekiştirdi.
Vaizin emekli bir İmam hatip lisesi öğretmeni olan Sayın Kamil Yüce olduğunu sonradan
öğrendim.
Kendisi ricamı kırmadı ve
vaazda ara sıra göz attığı küçük notlarını isteğime uyarak bana verdi. O
notları sizinle paylaşmak istiyorum. Elbette vaizin bu
notlarındaki ilke ve esasları cemaate anlatırken, irticalen verdiği somut
örnekleri bu yazıda verebilmem, hem yazının hacmi itibariyle hem de onun güzel
kelimeleriyle tam olarak aynen hatırlamam mümkün olmadığından, onları
nakledemeyeceğim.
B. VAİZİN İBADET ALGILAMA VE ANLAYIŞI:
Amacım, Kuran’daki
ibadet kavramını vaizin algılama ve anlayışıyla, onun kelimeleriyle
paylaşmaktır.
Şimdi
sizi vaizin aktarmama izin verdiği notlarıyla baş başa bırakıyorum:
1. “ İbadet, inandığını yaşamaktır.
İslam’da ibadet, insan hayatını bütün
yünleriyle kuşatan ilahi emir ve öğütleri yaşamak, yasaklardan da kaçınmaktır.
2.
İbadet çağrısı, Kuran ve sünnet ölçülerini
billurlaştıran İslam’ın özü ve amacıdır.
Değerli müminler;
İbadetler, insan nefsini terbiye
edip, insanlar arasındaki muvazeneyi yani dengeyi bulmaya çalışır. O, ferdin
eğitimi ile meşgul olurken, bireylerin şahsında toplumun değer kazanmasını
sağlamaktadır.
Ayrıca ibadet, insanın doğuştan
getirdiği kuvvetlerle, cemiyetin baskısı arasında denge kurmaya çalışır.
Yüce Rabb ne buyuruyor?
“İnsanlar, inandık
demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiçbir imtihana
çekilmeyeceklerini mi sandılar!” (29/Ankebut/2)
a) Buna göre insanın ferdi ve içtimai olmak üzere iki görevi vardır.
Açıklama yap …
(Vaiz
burada insanın ferdi görevleri olarak, doğrudan insan ile Allah arasında olup,
İnsanın Allah’a karşı olan ahlaki ve dini sorumluluklarını yerine getirdiği
görevlerini; ve içtimai görevler olarak, kişinin kendisine, ailesine,
akrabalarına, milletine, tüm insanlığa karşı olan ahlaki, siyasi, hukuki,
ekonomik vs. sorumluluklarını yerine getiren görevlerini örnekleriyle açıkladı.
MKA)
b) Namaz, oruç, zekât, hac, dua, tövbe ferdi ibadettir.
Din, önce
ferdi eğitir. Onun için ibadeti, ferdin kedisinde görmek ister. Çünkü insanlar
kendisine ait görevleri yerine getiremezlerse başkalarına karşı faydalı
olamazlar. Faydalı olma şuuruna da eremezler.
Onun için
Müslüman, Allah’ın kendisine tahsis ettiği önemli günlerde Rabbine iltica
etmeli…
Açıklama, üç aylar ve Regaip kandili…
(Vaiz
burada üç aylar ve Regaip kandiline atıf yaparak, insanların bu özel zamanlarda
yoğunlaştıracağı ferdi ibadetlerinin,
içtimai görevlerini yapmanın şuuruna erme vesilesi olacağından bahisle,
her tür ibadetin aslında insanın kendisi ve toplumun yararına olduğunu çok
güzel somut örneklerle açıkladı. MKA).
c) Ferdi ibadetlerin içtimai görevlerle ilişkisi.
(Örneğin:
Namazda Allah’a rüku edip eğilenin ve rükunun bilincinde olan bir Müslümanın,
nefsi çıkarı uğruna başka bir kimseye eğilmeyeceğini; Başkalarına yapılan haksızlıkları da kabul etmeyeceği; Oruç
tutup gün boyu aç kalanın, komşusu açken gönül huzuruyla iftarını yapamayacağı,
çağırıp onu da doyuracağını vs. açıkladı.
Bu
içtimai görevlerine insanı yönlendirmeyen, sonuçta, topluma fayda getirmeyen
ferdi ibadetlerin, Allah katında makbul olmadığını, kişinin kendisine de yararı bulunmadığını
vurguladı. MKA)
(1) Ferdi ibadetler, sosyal vazifelerin bir hazırlığıdır.
Toplumun
ızdırabını yüklenen kişiler, artık kendi olmaktan çıkmış umumi ızdırabın
çocukları olmuştur. Bu ibadet şuuru içinde olan insan, hem Rabbini, hem
peygamberini, hem kitabını iyi tanır, hem vatanını, hem bayrağını, hem
sancağını, hem insanları iyi sever.
(2) İbadetin ağırlık noktası ferdin (kişinin) şuurudur.
İnanç bütünlüğü içinde ibadetle bilinçlenen
insan, topluma karşı her davranışını, Allah’ın hoşnut olacağı, memnun olacağı
bir ibadet şekline sokabilir. Bir ibadet şekline getirebilir. Mesela:
1. Bilim adamının, dejenere olmuş (yozlaşmış)
cemiyetin aksaklıklarını görüp onları bir sistem halinde yok etmeye çalışması
(ister hukuksal, ister sosyal, isterse ahlaksal olsun) ibadettir.
2. İdari mekanizmada bulunanlar için,
milletin refah ve huzuru, mutluluğu yolunda sarf edecekleri samimi çalışma,
samimi uğraş bir ibadettir.
3. Hac, sosyal yaşayışında aksaklıklar
olmayan toplumların ferdi ibadetidir. Haccın farziyeti cemiyetin yaşayışı ile
ilgilidir. Öyle ise para uğruna irade ve şahsiyetinden uzaklaştırılan bir
gençlik, karın tokluğuna çalıştırılan insanlar, ayağında ayakkabı olmayan
yavrular, parasızlıktan evlenemeyen, öğrenimini yapamayan gençler ve nice
sıkıntılarla karşı karşıya olan insanların bulunduğu bir toplumda, hac
ibadetinin yapılıp yapılmaması tartışılabilir bir konudur.
Bunu olumlu
yönde düşünebilen insanlar; ancak yüksek bir imana sahiptir.
Aziz
Peygamberimiz üstün imanı şöyle ifade ediyor: “En üstün iman, bulunduğun her
yerde, Allah’ın seni gördüğünü bilmendir.”
C. VAİZİN ALLAH’A KULLUK ANLAYIŞI
Aziz
müminler;
Ahlakla
hukukun, fertle cemiyetin, adaletle merhametin, savaşla – barışın, Hak eri ve
halk adamı olmanın birbirini tamamlayan bir bütün, öz ifadeyle dünya ve
ahiretin bölünmez bir bütün olduğu İslam’da,
1. Her işi ibadet, her ibadeti mutluluk haline getirebilen insan,
Allah’a gerçek bir kul olmanın yolunu seçmiş demektir.
2. İbadet, inanan insanları merhametli, şefkatli ve yardımsever yapar. Yardım yapamıyor, varlıklı olduğu halde cimrilik ediyorsa o kişi için ibadet, alışılan bir davranışın tekrarından ibarettir.
Konumuzu
bir ayetin anlamıyla bitirmek istiyorum:
“De ki: "Benim namazım, kulluğum/bağışım, hayatım,
ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.
Ortağı yoktur O'nun. Bununla emrolundum ben. Ve Müslümanların ilkiyim
ben."Şunu
da söyle: "Allah her şeyin Rabbi iken O'ndan başka rab mi arayayım? Her
benliğin kazandığı kendi üstünde kalır. Hiçbir günahkâr, bir başka günahkârın
yükünü taşımaz. Nihayet dönüşünüz Rabbinizedir. Tartışmaya girdiğiniz şeyleri O
size haber verecektir." (6/Enam/162-164)
3. Buna göre; Ey gönül sahibi mümin, dünyada huzurun, ahirette saadetin kapısını aralamak istiyorsan, Kuran’ın öğütlerine kulak vermelisin.
Değerli
müminler! İslam’da ibadetler çok boyutlu bir faktördür. Bakınız:
**********
Vaizin notları burada bitiyor.
D. VAAZIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ:
1. Güncel koşul ve konularda ibadet
Ama vaiz,
Cuma namazı vaktinin girdiğini duyuran dış ezan bitinceye kadar daha nelerin
ibadet olduğu saymaya devam etti.
Bu ibadet
bilinci ve anlayışı ile güncel koşullarımız içinde, isterseniz onların neler
olabileceğini de siz düşünün…
“Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmayı,
akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden/edepsizliklerden, kötülükten,
azgınlık, doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle
size öğüt veriyor.” (16/Nahl/90)
2. Vaizin hitabı inananlara idi. Haliyle bu yazının muhatabı da inananlardır.
Türk ve
Müslümanların “cibilliyet ve meşreplerini” bildiğinden bahisle, özellikle Asker
kökenli vatandaşların sözlerini dinlemeye ve düşünmeye değer bulmayan, dini
konulardaki yorumlarını ise hiç dikkate almayan, başta Sayın Başbakan olmak
üzere, İmam Hatip kökenli Müslüman din kardeşlerim de elbette samimi
ikrarlarına göre inananlardandır.
Onların,
emekli öğretmenleri olan bu muhterem vaizin bu konudaki sözlerinin, camii
cemaati için nasihat ama yönetici olanlar için gıyaplarında yapılmış bir “Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker” (İyiliği
emretmek ve kötülükten men etmek) olduğunu ve yapılan bu uyarıyı algılayıp
anlayacaklarını umuyorum.
Bu umutla, “Emr-i
bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker” gıyaben yapılamaz, onun
yolu yordamı bu değildir demeden, ülkemin imanlı yönetici, savcı ve
hâkimlerinden, vaizin dediklerini ve Ülkemin yönetiminde çeşitli makam ve
mevkide üstlendikleri “emanet”lere dayanarak yaptıklarını, tüm toplumu
ilgilendirip etkileyen işlerini, yeniden, topluca, mevcut sonuçlarına göre,
karşılaştırmalarını ve düşünmelerini de diliyor ve bekliyorum.
Vatandaşın bir kısmı görmüyorsa
da Allah sizi, bizi hepimizi görüyor. Namaz, oruç, zekât, hac gibi
ibadetlerinize ilave olarak, Türk Vatanı ve Türk Milleti için yaptıklarınıza,
doğruluktan ayrılıp ayrılmadığınıza, adaletle hükmedip etmediğinize, bu
ibadetlerinize de bir bakın.
3. Yaptıklarınızın hangisinin kimin yararına, kimin zararına olduğunu yeniden bir değerlendirin.
Kime ne getirmiş, vermiş; kimden
ne almış, götürmüşsünüz, Kime hizmet
etmiş, kime kulluk etmişsiniz siz kendiniz karar verin. Güzel düşünen yurtsever
insanların da seslerine kulak verin.
a) Allah, zulmü, terörü
(hirabe) haram / günah; günahtan / haramdan kaçınmayı da farz kılmıştır.
Teröristle müzakere edilerek mücadele edilmez.
“Günahlarının ne olduğu, günahkârlardan sorulmaz.” (28/Kasas/78)
ve
“Suçlular, yüzlerinden tanınır da yakalanırlar perçemlerinden ve ayaklarından.” (55/Rahman/41)
ve
“Suçlular, yüzlerinden tanınır da yakalanırlar perçemlerinden ve ayaklarından.” (55/Rahman/41)
b) Zararın neresinden dönülse kârdır. Pişmanlık bir bakımdan haslettir. Ama çok gecikmeden, iş işten geçmeden… Ve hatırlayın:
Allah,
adaletle hükmedenleri /adaleti ayakta tutanları sever. Allah adalette titiz
davrananları sever. Allah adil davrananları sever. (Okyunuz: 5/Maide/42;
49/Hucurat/9; 60/Mümtehine/8)
4. Tövbe de bir ibadettir. Samimi Müslümanlar, asla yanlışta / günahta ısrar etmezler.
M. Kemal Adal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder