İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

19 Mart 2016 Cumartesi

GÜNCEL İBRETLİK İKİ YNÖ. YAZISI

1.DÜNYALIK KARŞISINDA ALLAH’I SATANLAR

Yaşar Nuri Öztürk

09 Mart 2016, 09:36


Şirkin dayanakları olan yedek ilahların, yani dincilik baronlarının dünyalık dağıtarak başarılı olduklarını, onların avladıkları halka, bizzat Cenabı Hakk’a yönelik bir sitem ifadesiyle şöyle söyletiyor Kur’an:

“Derler ki, ‘Tespih ederiz seni; senin beri tarafından evliya edinmemiz bize yaraşmazdı. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, Kur’an’ı unuttular ve helâke giden bir topluluk oldular.” (Furkan, 18)

Bu ayet, İslam camiasını sürüye dönüştüren tarikat şeflerinin ‘Allah ile aldatma’ sistemlerinin mahiyetini muhteşem bir biçimde anlatmaktadır.

Dinciliğin aldatma mekanizmasının (dilerseniz başarısının deyin) omurgasında ‘nimetlenme ve nimetlendirme’ vardır.

Dincilik, dünyalık karşılığında Allah’ı satacak tıynette olanlara, dünyalık vererek onları Allah’ın iradesinin tersine yönlendiren bir zulüm ve iblislik kurumudur. Tarihin en eski ve en köklü zulüm ve iblislik kurumu...

Nimetlendirilenler ister Allah ile aldatan ‘şeytan evliyası’ olsun ister onların ardı sıra gidenler, fark etmez. İki halde de, bu çevrelerde esas rolü nimet ve çıkar oynamaktadır.

Nimet ve para, içeriden ve dışarıdan birlikte akıtıldığında ise (bugünkü Türkiye’de olduğu gibi) artık Allah, bu çıkarların izin verdiği nispette kullanılan bir araç olmanın ötesinde hiçbir anlam ifade etmez olur.

Bugünkü Türkiye’de ‘dincilerin Allah’ı’ işte böyle bir araçtır.

Onu Kur’an’ın tanıtığı ‘her şeye egemen amaç olarak görenler büyük hatalar işlerler. Ve işlemektedirler.

Bunlara şunu anlatamıyoruz:

Hesaplarınızı dincilerin araç-Tanrılarına göre değil, Kur’an’ın tanıttığı amaç-Tanrı’ya göre yapın. Aksi halde dünyanız da ahiretiniz de mahvolur.

Dincilerin sadece ahiretleri mahvolmuştur, sizin, buna ilaveten dünyanız da mahvolur. Nitekim dinciler, bu hesap hatasına düşenlere dünyayı zindan etmektedirler. Ve daha da edeceklerdir.

Bu söylediklerimizi duyup dinleyenler bize şunu soruyorlar:

“Yani dincilerin Allah’ı yok mu?”

DİNCİLERİN ALLAH’I KUR’ANIN ALLAH’I DEĞİL

Vicdanımıza bizzat Kur’an tarafından üflenen cevabımızı açık ve net olarak bir kez daha tekrarlayalım:

“Dincilerin, İslam’ın tanıttığı anlamda bir Allahları yoktur.”

Böyle olunca da dincilerin dinleri de yoktur. Bu tespit onları nasıl nitelemenizi gerektiriyorsa öyle niteleyin!

Kur’an bize şunu, çok eskimez bir bilgi ve pörsümez bir vicdan halinde vermiştir:

Hiç kimse nüfus kâğıdı, iddiaları, sloganları, hatta namazları, oruçlarıyla ‘Allahlı adam’ Allah’a imanı olan mümin olamaz.

Allah adamı hiç olamaz! Bırakın ‘Allah adamı’ olmayı, Allahlı adam olmak için bile, Allah’a, sadece Allah’a teslim olup Allah’a, sadece Allah’a kul olmak lazımdır.

Bu sadecelerden herhangi biri en küçük bir zedelenmeye uğradığında, bütün gününüz namaz kılmakla da geçse, Kur’an sizi lanetlemekte ve Allahsız ilan etmektedir.

Bu gerçekleri söylüyoruz diye bize kızmakla hiçbir şey kazanamazlar.

Namaz kılmayanlara değil, riya ile namaz kılanlara lanet eden bir kitap var önümüzde.

Kur’an bunu söylerken, biz hiç kimsenin yüz metreye bir ‘zarar mescidi’ yapmak veya ‘Peygamber’in iki rekât kıldığı Cuma namazını 16 rekâta yükseltmek şeklindeki afra tafralarına dindarlık diyecek irfansızlardan olamayız.



2.TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN EGEMENLİĞİNİ TAHRİP SİYASETLERİ

Yaşar Nuri Öztürk

 10 Mart 2016, 10:13

Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği konusundan hangi vesileyle söz edilirse edilsin, akla hemen bu cumhuriyetin kurulduğu günlerde karşılaştığı bâdireler gelmektedir.

 Egemenliğimizin daha ilk günlerden beri karşılaştığı temel tehlikeler bugün de aynıdır ve daima şu iki başlık altında belirginleşmiştir:

1. İrticaî tehdit,
2. Bölücü tehdit.

 Dikkatlerden kaçmayan bir başka nokta da bu iki tehdidin her zaman ve tartışmasız bir biçimde dışarıdan kotarıldığı ve içimizden kendisine destek ve yandaş bulduğudur.

11 Eylül terör olayının ardından siyasetlerini İslam ekseninde yoğunlaştıran Batı, özellikle ABD, Türkiye’de laik devletin egemenliğini sarsmak ve ülkemizi ‘BOP Projesi’ için bir atlama taşı ve ikmal alanı’ haline getirmek maksadıyla beklentisini daha çok irtica odaklı tahribe yönlendirmiş bulunuyor.

İrtica, dinin ihanet aracı yapılması halinde vücut bulan kötülüğün adıdır. 

Tarihte hep Hıristiyan Batı çıkarları uğruna kullanılmış ve işletilmiştir.

Günümüzde daha çok siyasal İslam unvanıyla sahneye çıkan irtica, tarihi boyunca desteği, itibarı, alkışı Müslümanlardan almış, hizmeti hiç aralıksız emperyalist güçlerin çıkarı uğrunda sergilemiştir. Bilerek veya bilmeyerek.

Ne ilginçtir ki, Kur’an da, irticayı ‘Ehlikitap (haçlı-siyon) hesabına işleyen fitne’ olarak göstermektedir. (bk. 3/72)

KURTULUŞ SAVAŞI VE İRTİCA

 Bizim Kurtuluş Savaşı destanımız temelde iki düşmana karşı verildi:

Vatansızlar, 

İmansızlar.

 Atatürk şöyle diyor:

“Birtakım vatansızların ve dinsizlerin propagandaları bizim için hareket düstûru olamaz.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, 6/118)

Kurtuluş Savaşı’nın serüvenini basîretle inceleyenler görürler ki ‘vatansızlar’ içinde önemli miktarda mürteci vardır. Yani din perdesi altında hıyanet sergileyenler...

Eğer ortada bir ihanet yoksa din omurgalı yanlışlar irtica diye anılamaz.

Dindardaki yanlışlar, hurafe olur, cehalet olur, geleneksel tutuculuk olur. Bunların tümü bilgisizlik, bilinçsizlik olayıdır.

İrtica ise bilinçli ve organize hıyanet olayıdır.


 Emperyalist ruh ve emellerini, bugün, küreselleşme perdesi altında yaşatan Batı, işte bu yüzden, İslam dünyasında iki mirası kendisi için çok ciddi engel olarak görmekte ve bu iki mirasın tahribini siyaset ve stratejilerinin esası yapmaktadır:

1. Muhammed mirası yani İslam,

2. Mustafa mirası yani Atatürk cumhuriyeti.

 Egemenliğimizin Kurtuluş Savaşı’nda ve bugün temel ve yıkılmaz direnç kaynağı olan bu iki miras çeşitli bahaneler, operasyonlar, müdahalelerle yozlaştırılarak etkisizleştirilmek istenmektedir.

Türkiye bu iki mirasın en dirayetli coğrafyası olduğu içindir ki, BOP ve benzeri sömürü ve istila projelerinin öncelik ve ivedilikle hedefe yerleştirdikleri ülke olmuştur.

Türkiye, sadece anavatanı olduğu Atatürk mirasına yönelik tahribin değil, İslam mirasına yönelik tahribin de temel hedefidir.

11 Eylül sonrasının din ve özellikle İslam ekseninde seyreden siyasetlerinden en büyük ıstırap payını Türkiye almaktadır. Gelişmeler iyi niyetle değerlendirilseydi bunun tamamen tersi olacaktı. Ama olamamıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder