İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

5 Mart 2016 Cumartesi

KUR’AN'IN IŞIĞINDA, İNANÇ VE DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ.



SÜNNETULLAH, DİNDE ZORLAMA YOKTUR:

İNANÇ VE DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ:

TEBLİĞDE YÖNTEM:

ŞİRKİ REDDETMEK, TANIMAMAK:

İKRAH:

TAĞUT:

TÂGUT NEDİR, KİMDİR?


*2/256: DİNDE ZORLAMA YOKTUR. KURAN ULUS DEVLET VE / VEYA FEDERAL DEVLET YAPISI İÇİNDE LAİK SİSTEM ÖNGÖRÜR.

2/256 Kuran defalarca dinde zorlama olmadığını ilan etmesine rağmen Hadis ve Sünnet izleyicileri, Kuran'a aykırı olarak despot bir şeriat icat etmişler ve yüzyıllarca insanları baskı altında tutmuşlardır. Kuran, dinde zorlamayı reddederek federal bir laik sistem öngörür (Ulus Devlet Yapısı içinde de, zorlamanın olmadığı Laik sistem uygulaması, Kur'an Mesajına uyan bir sistemdir -MKA) Bak: (5/43-48).


*5/43: PEYGAMBERİN DİNİ KONULARDA YASAMA YETKİSİ YOKTUR. DEVLET BAŞKANI SIFATIYLA YARGI VE YÜRÜTME VARDIR.

* 5/43 Peygamberin şari (yasa koyucu) olduğunu ileri sürenler için, bu ayet tek başına bir cevaptır. Muhammed Peygamber hayattayken bile yasa kaynağı olarak ona danışmak isteyen Yahudiler kınanıyor ve Tanrı'nın hükümlerini içeren Tevrat ellerinde bulunurken nasıl olur da Muhammed Peygambere danıştıkları eleştiriliyor.

*5/44 Tevrat, Musa'ya verilen kitabın özel ismi olarak bilinmektedir. Ne var ki bu yaygın anlayış yanlış olabilir. Kuran hiç bir yerde Musa'ya Tevrat verildiğini bildirmemektedir. Kuran'da 18 kere geçen Tevrat kelimesi, İncil'den önce Yahudi peygamberlerine verilen kırkı aşkın kitap koleksiyonuna verilen addır. Musa'ya verilen kitabın özel ismi zikredilmemiş ancak 'Furkan', 'İmam', 'Rahmet', 'Nur', 'Hüda' gibi sıfatlarla tanımlanmıştır.


*6/110: ALLAH'IN DİLEMESİNDE SÜNNETULLAH: İNSANLARA VERİLEN SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ (18/29) İLE İNSAN İLK KARARINI VERİR VE ALLAH BU DOĞRULTUDA ONA YOL GÖSTERİR.

* 6/110 İnsanlara verilen seçme özgürlüğü (18/29) ile insan ilk kararını verir ve Tanrı bu doğrultuda ona yol gösterir. Kalbinin derinliğinde, Tanrı'nın mucizelerini inkâr etmeyi kararlaştırmış olanlar, bilinçaltına yerleşen bu kişisel kararları yüzünden en büyük mucizeleri de görseler kabul edemezler (7/146). Bu kişiler, Mucizeleri 'Efsane' veya 'Göz boyama' olarak tanımlarlar (6/7, 25).


DÜŞÜNCE VE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDA İNSANLAR SORUMLULUKLARI KENDİLERİNE AİT OLMAK ÜZERE SEÇİM VE TERCİHLERİNDE SEBESTTİR.

*6/68 Tanrı, insanlara tam bir düşünce ve inanç özgürlüğü vermiştir. Tanrı sözü ile alay edenlere bile şiddet uygulanmaz. Tanrı'nın ayetleriyle alay edenlerin seviyesine düşmeden onları aydınlatmaya çalışmalı.

Bu yazı RESUL KUR'AN'IN KUR'AN TEFSİRİ 2-BAKARA SURESİ 256 ncı ayetin dip notlarından alıntıdır. 
M. Kemal Adal




2/256.


Y.N. Öztürk
Dinde baskı - zorlama - tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir.

M. Esed
Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: O halde, şeytani güçlere ve düzenlere (uymayı) reddedenler ve Allah'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam mesnede tutunmuşlardır: Zira Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.

Dipnot: 2/256*: Din: Fıtrat Dini İslam (Haniflik): + Toplumsal Düzen: Siyaset: Temel Hak ve Özgürlükler: Din Hürriyeti: + İnsanın İman veya Küfrü Seçmesinde ve İnsan Davranışlarının Oluşmasında, Allah'ın yol ve yasası: Sünnetullah: Dinde zorlama yoktur. Bak: 2/272; 4/90; 6/104; 10/99; 18/29; 27/92; 28/56; 39/41; 41/40, 46; 50/45; 76/2-3; 91/7-10; 109/6.



2/256*: SÜNNETULLAH, DİNDE ZORLAMA YOKTUR:

Dinde baskı - zorlama - tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir. 2/256.
Onların iyiyi ve güzeli bulmaları, senin üzerine bir borç değildir. Tam aksine, dilediğini / dileyeni iyiye ve güzele kılavuzlayan Allah'tır. Nimet ve imkândan başkalarına bağışladığınız, esasında sizin öz benlikleriniz lehinedir. Allah'ın yüzünü arzulama dışında bir şey için infak etmiyorsunuz. İnfak ettiğiniz her nimet size tam bir biçimde geri verilir. Ve siz, asla zulme uğratılmazsınız. 2/272.
Ancak sizinle aralarında antlaşma olan bir topluma sığınanlarla, kendi toplumlarıyla yahut sizinle savaşma konusunda yürekleri yetersiz kalıp da size gelenlere dokunmayın. Allah dileseydi onları elbette sizin üstünüze salardı, onlar da sizinle mutlaka savaşırlardı. O halde, sizden uzak durur, sizinle savaşmaz, size barış eli uzatırlarsa, artık Allah size, üzerlerine gitmek için bir yol vermemiştir. 4/90.
Gerçek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına... Ben sizin üzerinize bekçi değilim. 6/104.
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi toptan iman ederdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın! 10/99.
Ve de ki: 'Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin.' Biz, zalimler için öyle bir ateş hazırladık ki, çadırı/duvarı/dumanı onları çepeçevre kuşatmıştır. Eğer yardım dileseler, erimiş maden gibi yüzleri pişiren bir su ile yardımlarına koşulur. O ne kötü içecek, o ne kötü sığınak/dayanak! 18/29.
'Ve Kur'an okumakla emrolundum. Artık kim yola gelirse kendi nefsi için gelir. Sapmışa gelince, böylesine de ki: 'Ben uyarıcılardan biriyim. Hepsi bu!' 27/92.
Şu bir gerçek ki, sen istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir. 28/56.
Kuşkusuz, bu Kitap'ı biz sana insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa kendi aleyhine sapmış olur. Sen onlar üzerine vekil değilsin. 39/41.
Ayetlerimiz hakkında eğri ile doğruyu birbirine katanlar, bize gizli kalmazlar. Şimdi, ateşin içine atılan mı hayırlıdır, kıyamet günü güven içinde gelen mi? Dilediğinizi yapın. O, yapıp ettiklerinizi iyice görmektedir. 41/40.
Kim hayra ve barışa yönelik bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara asla zulmetmez. 41/46.
Biz onların neler söylediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üstüne bir zorba değilsin. O halde, benim tehdidimden korkanlara sadece Kur'an'la öğüt ver. 50/45.
Doğrusu, biz insanı karışım olan bir spermden yarattık. Halden hale geçiririz onu. Sonunda onu işitici, görücü yaptık. Biz onu yola kılavuzladık. Artık ya şükredici olur ya nankör. 76/2-3.
Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene. Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene ki, Benliği temizleyip arındıran, gerçekten kurtulmuştur. Onu kirletip örtense kayba uğramıştır. 91/7-10.
De ki: 'Ey nankör kâfirler! Kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize. Siz de ibadet etmezsiniz benim ibadet ettiğime. Kul değilim sizin taptığınıza, Ve ibadet edenler değilsiniz benim ibadet ettiğime. Sizin dininiz size, benim dinim bana!' 109/1-6.

MKA.



2/256**: Toplumsal Düzen: Siyaset: Temel Hak ve Özgürlükler: İnanç ve Düşünce Özgürlüğü. Bak: 10/99; 88/21-22.



2/256**: İNANÇ VE DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ

Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi toptan iman ederdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın! 10/99.
Artık uyar / düşündür! Çünkü sen bir uyarıcı / düşündürücüsün. Üzerlerine musallat bir despot değilsin. 88/21-22.
Dinde baskı - zorlama - tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir. 2/256.

MKA.



2/256***: İtikat: Peygamberlik: Tebliğ: Tebliğde Yöntem. Bak: 3/159; 6/66-69, 108; 7/199; 10/99; 16/125; 20/44; 22/67-69; 23/96-98; 26/214-216; 29/46; 41/34-35; 88/21-22.


2/256***: TEBLİĞDE YÖNTEM:

Affetmeyi esas al. İyiyi ve güzeli emret, cahillerden yüz çevir. 7/199.
'Ona yumuşak ve tatlı bir sözle hitap edin; belki öğüt alır, yahut ürperir.' 20/44.
En yakın akraba ve hısımlarını uyar. Müminlerin sana uyanlarına kanadını indir. Eğer sana isyan ederlerse şöyle de: 'Ben, sizin yapmakta olduklarınızdan uzağım.' 26/214-216.
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi toptan iman ederdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın! 10/99.
Onların Allah dışında dua ettiklerine/çağrıda bulunduklarına sövmeyin. Yoksa onlar da düşmanlıkla ve bilgisizce Allah'a söverler. Biz her ümmete yaptığı işi bu şekilde süslü gösterdik. Sonra hepsinin dönüşü Rablerinedir. O, onlara, yapmakta olduklarını haber verecektir. 6/108.
O, hak olduğu halde senin toplumun onu yalanladı. De ki: 'Ben size vekil değilim.' Her haberin gerçekleşeceği bir zaman/mekân vardır. Yakında bileceksiniz. Ayetlerimiz hakkında lakırdıya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze dalıncaya değin onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra o zalimler topluluğu ile oturma. Allah'tan korkanlara onların hesabından bir şey yoktur ama yine de bir hatırlatma olmalı. Belki sakınırlar. 6/66-69.
Güzellikle çirkinlik/iyilikle kötülük bir olmaz! Kötülüğü, en güzel tavırla sav! O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sımsıcak bir dost gibi oluvermiştir. Böyle bir tavra, sabredenlerden başkası ulaştırılmaz. Böyle bir tavra, büyük nasip sahibinden başkası ulaştırılmaz. 41/34-35.
Artık uyar / düşündür! Çünkü sen bir uyarıcı / düşündürücüsün. Üzerlerine musallat bir despot değilsin. 88/21-22.
Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et ve onlarla, en güzel olan neyse o yolla mücadele et. Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. Ve O, gerçeğe kılavuzlananları da en iyi bilendir. 16/125.
En güzel olan neyse onunla sav kötülüğü. Onların nasıl nitelendirme yaptıklarını biz daha iyi biliriz. Ve de ki: 'Rabbim, şeytanların dürtüklemelerinden sana sığınırım!' 'Onların, başıma üşüşmelerinden de sana sığınırım Rabbim!' 23/96-98.
Ehl-i kitap'la, en güzel olan yöntem dışında bir yolla mücadele etmeyin! Onların zulme sapanları müstesna. Şöyle deyin: 'Bize indirilene de size indirilene de iman ettik; tanrımız ve tanrınız bir. Ve biz O'na teslim olanlarız.' 29/46.
Dinde baskı - zorlama - tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir. 2/256.
Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için; iş ve yönetim konusunda da onlarla şûraya git. Bir kez azmettin mi de artık Allah'a güvenip dayan. Allah, tevekkül edenleri sever. 3/159.
Her ümmet için biz, bir ibadet şekli / bir ibadet yeri belirledik; onlar, onu izlerler. Artık bu iş konusunda seninle çekişmesinler. Sen de Rabbine davet et/dua et. Sen, elbette ki şaşırtmadan yol aldıran bir kılavuzun ardındasın. Seninle mücadele ederlerse şöyle de: 'Yapmakta olduklarınızı Allah daha iyi bilir.' Allah, tartışmakta olduğunuz konuda kıyamet günü aranızda hüküm verecektir. 22/67-69.

MKA.



2/256****: İtikat: Batıl İnançlar: Allah'a Eş Koşmak (Şirk): Şirk Koşmak İle İlgili Vahiy Haberleri / Doğru Bilgiler: Şirki Reddetmek, Tanımamak. Bak: 3/64, 67, 95; 6/78-79, 161; 12/38, 108; 14/35; 16/120, 123; 18/16, 38, 19/82; 22/15; 23/59; 30/31; 31/13; 39/17; 40/66, 84; 43/26; 60/4.



2/256****: ŞİRKİ REDDETMEK, TANIMAMAK:

Dinde baskı - zorlama - tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir. 2/256.
De ki: 'Ey Ehlikitap! Sizin ve bizim aramızda aynı olan şu söze gelin: 'Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da birbirimizi rabler edinmeyelim.' Eğer yüz çevirirlerse şöyle söyle: 'Tanık olun, biz müslümanlarız/Allah'a teslim olanlarız.' 3/64.
İbrahim ne bir Yahudi idi ne de bir Hıristiyan. O, sadece Hanîf bir müslümandı/Allah'a teslim olandı. O müşriklerden değildi. 3/67.
De ki: 'Allah, doğrusunu söylemiştir/vaadinde sadıktır. Hadi artık hanîf olarak İbrahim'in milletine uyun! Müşriklerden değildi o.' 3/95.
Nihayet Güneş'in doğmakta olduğunu gördüğünde, 'Benim Rabbim bu, bu daha büyük!' dedi. O da batıp gidince şöyle seslendi: 'Ortak koştuğunuz şeylerden uzağım ben.' 'Ben bir hanîf olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.' 6/78-79.
De ki: 'Beni, dosdoğru yola Rabbim iletmiştir. Güçlü, pürüzsüz bir dine, hanîf olan İbrahim'in milletine. Müşriklerden değildi o.' 6/161.
'Ve atalarım İbrahim'in, İshak'ın, Yakub'un milletine uydum. Bizim herhangi bir şeyi Allah'a ortak tutmamız söz konusu olamaz. İşte bu, Allah'ın bize ve diğer insanlara bir lütfudur. Ama insanların çokları şükretmiyorlar.' 12/38.
De ki: 'İşte benim yolum budur. Ben, Allah'a basîret üzere çağırırım / dua ederim. Beni izleyenler de... Şanı yücedir Allah'ın! Ben müşriklerden değilim.' 12/108.
Bir zaman, İbrahim şöyle demişti: 'Rabbim, bu beldeyi güvenli kıl. Beni ve oğullarımı putlara kulluktan uzak tut!' 14/35.
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlı başına bir ümmet idi; bir hanîf olarak Allah'ın önünde eğiliyordu, müşriklerden değildi. 16/120.
Daha sonra sana şunu vahyettik: Bir hanîf olarak İbrahim'in milletine uy! O, müşriklerden değildi. 16/123.
'Madem ki onlardan ve Allah dışındaki taptıklarınızdan yüz çevirip kenara çekildiniz, hadi mağaraya sığının ki, Rabbiniz size rahmetinden bir nasip yaysın ve işinizde size kolaylık ve başarı sağlasın.' 18/16.
'Lâkin o Allah benim Rabbimdir. Ve ben, Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.' 18/38.
Hayır, hayır! Onlar, onların ibadetlerini inkâr edecekler ve onların aleyhinde düşman kesilecekler. 19/82.
Kim Allah'ın dünyada ve âhirette kendisine yardım etmeyeceğini sanıyorsa; bir sebeple göğe uzansın, sonra öteki ilişkilerini kessin de bakıversin: Oyunu, öfkelendirdiği şeyleri gerçekten giderecek mi? 22/15.
Onlar ki, Rablerine ortak koşmazlar, 23/59.
O'na yönelmiş kişiler olarak O'ndan sakının! Namazı kılın ve sakın şirke sapanlardan olmayın; 30/31.
Hani, Lokman, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: 'Oğulcuğum, Allah'a ortak koşma! Çünkü Allah'a ortak koşmak, gerçekten büyük bir zulümdür.' 31/13.
Tağuttan, ona kulluk etmekten kaçınıp Allah'a yönelenlere müjde var. Muştula kullarıma! 39/17.
De ki: 'Ben, Rabbimden bana açık seçik ayetler gelince, sizin, Allah'ın berisinden yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım. Ben, âlemlerin Rabbi'ne teslim olmakla emrolundum.' 40/66.
Hışmımızı gördüklerinde, 'Allah'a, yalnızca O'na inandık, O'na ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik.' dediler. 40/84.
Bir zaman İbrahim, babasına ve toplumuna şöyle demişti: 'Ben, sizin taptıklarınızdan uzağım.' 43/26.
İbrahim'le, beraberinde olanlarda sizin için çok güzel bir örnek vardır. Hani, onlar toplumlarına şöyle demişlerdi: 'Biz sizden de Allah dışındaki kulluk ettiklerinizden de uzağız. Sizi tanımıyoruz. Sizinle bizim aramızda, siz Allah'a, yalnız Allah'a inanıncaya kadar, sürekli düşmanlık ve nefret olacaktır.' Ancak İbrahim babasına şöyle demişti: 'Senin için hep af dileyeceğim ama Allah'tan sana gelecek şeyi geri çevirme gücüm yoktur. Ey Rabbimiz! Yalnız sana güveniyoruz, yalnız sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız sanadır!' 60/4.

MKA.



2/256*****: İnanç, Tutum ve Davranışa Göre İkrah. Bak:10/99.



2/256*****: İKRAH:

Dinde baskı - zorlama - tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir. 2/256.
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi toptan iman ederdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın! 10/99.

MKA.



2/256******: İtikat: Batıl İnançlar: Allah'a Eş Koşmak (Şirk): Putlar: Tağut. Bak: 2/256-257; 4/51, 60, 76; 5/60; 16/36; 39/17-18.



2/256******: TAĞUT:

Tağuttan, ona kulluk etmekten kaçınıp Allah'a yönelenlere müjde var. Muştula kullarıma! Onlar ki, sözü dinler de en güzeline uyarlar. İşte bunlardır, Allah'ın kılavuzladıkları; işte bunlardır, akıl ve gönül sahipleri. 39/17-18.

Andolsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: 'Allah'a kulluk/ibadet edin, tağuttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün. 16/36.

Dinde baskı - zorlama - tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir. Allah, iman sahiplerinin Velî'sidir; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfre sapanlara gelince, onların dostları tağuttur ki, kendilerini nurdan karanlıklara çıkarır. Bunlar cehennemin dostlarıdır. Orada sürekli kalacaklardır onlar. 2/256-257.

Görmedin mi şu kendilerine Kitap'tan bir pay verilmiş olanları? Puta, tâğuta inanıyorlar; küfre batmışlar için, 'Bunlar inananlardan daha doğru yoldadır!' diyorlar. 4/51.

Şunları görmedin mi? Kendilerinin, sana indirilene de senden önce indirilene de inandıklarını sanarken, inkâr etmekle emrolundukları tağutu aralarında hakem yapmak istiyorlar. Zaten şeytan da onları geri dönülmez bir sapıklıkla sersem hale getirmek istiyor. 4/60.

İman edenler Allah yolunda savaşırlar; küfre sapanlarsa tağut yolunda savaşırlar. O halde, şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç kuşkusuz, şeytanın tuzağı çok zayıftır. 4/76.

De ki: 'Allah katında ceza olarak bundan daha kötüsünü size bildireyim mi? Allah'ın lanetlediği, üzerine gazap indirdiğidir o. Allah böylelerinden maymunlar, domuzlar ve tağut uşakları yapmıştır. İşte bunlardır yer bakımından daha kötü, yolun denge noktasını kaybetme bakımından daha şaşkın olanlar.' 5/60.

MKA.



TÂGUT NEDİR, KİMDİR?



Tâgut, hakkı tanımayıp azan ve sapan her kişiye ve her güce veya Allah'tan başka tanrı edinilen şeylere verilen addır.
Azgın ve sapkın olması sebebiyle şeytana da tâgut denilmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'de tâgut kelimesi insanlar tarafından ilâh edinilmiş bütün bâtıl tanrıları; insanların Allah Teâlâ'ya isyan etmelerine sebep olan, görünür ve görünmez varlıkları; insanlık tarihi boyunca hakkı bâtıl, bâtılı hak gösterme gayretkeşliğini yansıtan, bütün küfür ve ilhâd faaliyetlerini ifade eden bir terim olarak kullanılır.
Kur'ân-ı Kerîm'de -birinde cibt lafzıyla birlikte olmak üzere- sekiz yerde geçen bu kelimenin, tevhid akidesinin insanlar tarafından benimsenmesine engel olan insan, şeytan, kâhin ve sihirbazların hepsini; Allah Teâlâ dışında insanlarca mâbud edinilmiş bâtıl tanrıların tamamını, gerçek mabuda karşı kulluk görevlerini yerine getirmeyi engelleyen düşünce sistemlerini ve faktörleri İfade ettiği müfessirlerce kaydedilmiştir

Ali Bardakoğlu, 'Tâgut', İFAV Ans., IV, 225; bu konuda bilgi için bk. Elmalık, II, 869



*2/256: DİNDE ZORLAMA YOKTUR. KURAN ULUS DEVLET VE / VEYA FEDERAL DEVLET YAPISI İÇİNDE LAİK SİSTEM ÖNGÖRÜR.


2/256: 'Dinde baskı - zorlama - tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir.'


 2/256 Kuran defalarca dinde zorlama olmadığını ilan etmesine rağmen Hadis ve Sünnet izleyicileri, Kuran'a aykırı olarak despot bir şeriat icat etmişler ve yüzyıllarca insanları baskı altında tutmuşlardır. Kuran, dinde zorlamayı reddederek federal bir laik sistem öngörür (Ulus Devlet Yapısı içinde de, zorlamanın olmadığı Laik sistem uygulaması, Kur'an Mesajına uyan bir sistemdir -MKA) Bak: (5/43-48).

Nitekim Kuran'dan başka bir kaynak kabul etmeyen Muhammed peygamberin (6/114 = Allah size Kitap'ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah'ın dışında bir hakem mi arayayım? Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun, Rabbinden hak olarak indirildiğini biliyorlar. Sakın kuşkuya düşenlerden olma) kurucu lideri olduğu Medine Site devleti, farklı dinleri ve yasaları izleyen gruplara özerk bölgeler vererek federal laik bir düzenin örneğini oluşturdu. Kuran'ı anayasa olarak kabul eden müslümanlar ile diğer yasaları izleyenler arasındaki ilişkiler aralarında imzalanan ortak bir yasaya göre belirlenir. Bak 10/99; 1/:29; 88/21, 22. 

10/99: 'Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi toptan iman ederdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın!'
18/29: 'Ve de ki: 'Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin.' Biz, zalimler için öyle bir ateş hazırladık ki, çadırı / duvarı / dumanı onları çepeçevre kuşatmıştır. Eğer yardım dileseler, erimiş maden gibi yüzleri pişiren bir su ile yardımlarına koşulur. O ne kötü içecek, o ne kötü sığınak / dayanak!'
88/21-22: 'Artık uyar / düşündür! Çünkü sen bir uyarıcı / düşündürücüsün.+ Üzerlerine musallat bir despot değilsin.'



*5/43: PEYGAMBERİN DİNİ KONULARDA YASAMA YETKİSİ YOKTUR. DEVLET BAŞKANI SIFATIYLA YARGI VE YÜRÜTME VARDIR.



5/43: 'İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında iken, nasıl oluyor da senin hakemliğine başvuruyorlar? Daha sonra da verilen hükümden yüz çeviriyorlar. Bunlar inanan kişiler değillerdir.'

 * 5/43 Peygamberin şari (yasa koyucu) olduğunu ileri sürenler için, bu ayet tek başına bir cevaptır. Muhammed Peygamber hayattayken bile yasa kaynağı olarak ona danışmak isteyen Yahudiler kınanıyor ve Tanrı'nın hükümlerini içeren Tevrat ellerinde bulunurken nasıl olur da Muhammed Peygambere danıştıkları eleştiriliyor.

Muhammed Peygamber döneminde yaşayan Müslümanlar, ellerinde Tanrı'nın hükümlerini içeren Kuran dururken böyle bir inkârcılık ve cehalet örneği göstermediler. Nitekim 


6/114 (=Allah size Kitap'ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah'ın dışında bir hakem mi arayayım? Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun, Rabbinden hak olarak indirildiğini biliyorlar. Sakın kuşkuya düşenlerden olma.);
98/5 (=Oysa ki onlara, dini yalnız O'na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece Allah'a ibadet etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur doğru, eskimez ve aşınmaz din.) ve daha nice ayetler dinin kaynağının sadece Tanrı'ya ait olduğunu bildirir. 


Ancak, konu dini hüküm ve kural ortaya koymak değil de, müslümanların günlük işlerindeki anlaşmazlıkları olunca o zaman müslümanlar seçtikleri kişilere ve kurumlara danışmak zorundadır.

Muhammed hayattayken Medine Site devletinin seçilmiş lideri olduğu için önemli anlaşmazlıklarda kendisinin hakem yapılması gerekirdi.

Bak:

4/60 (=Şunları görmedin mi? Kendilerinin, sana indirilene de senden önce indirilene de inandıklarını sanırken, inkâr etmekle emrolundukları tağutu aralarında hakem yapmak istiyorlar. Zaten şeytan da onları geri dönülmez bir sapıklıkla sersem hale getirmek istiyor). Kısacası, dini konularda yasama yetkisi sadece Tanrı'ya ait olup, yargı ve yürütme yetkileri ise müslümanların seçtikleri kişilere bırakılmıştır.
5/44: 'Biz indirdik Tevrat'ı, biz. İyiye ve güzele kılavuz var onda, ışık var. Allah'a teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hakemlik yaparlardı. Kendini Rabb'e adayanlarla ilim ve hikmette derinleşmiş olanlar da Allah'ın Kitabı'ndan korumakla görevli olduklarıyla hükmederlerdi. Zaten onlar Allah'ın Kitabı'na tanıklardı. Artık insanlardan korkmayın, benden korkun da ayetlerimi basit bir ücret karşılığı satmayın. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridir.'

*5/44 Tevrat, İncil'den önce Yahudi peygamberlerine verilen kırkı aşkın kitabın ortak adıdır. Kuran'da Musa'ya verilen kitabın özel ismi olarak 'Tevrat' zikredilmemiştir.
*5/44 Tevrat, Musa'ya verilen kitabın özel ismi olarak bilinmektedir. Ne var ki bu yaygın anlayış yanlış olabilir. Kuran hiç bir yerde Musa'ya Tevrat verildiğini bildirmemektedir. Kuran'da 18 kere geçen Tevrat kelimesi, İncil'den önce Yahudi peygamberlerine verilen kırkı aşkın kitap koleksiyonuna verilen addır. Musa'ya verilen kitabın özel ismi zikredilmemiş ancak 'Furkan', 'İmam', 'Rahmet', 'Nur', 'Hüda' gibi sıfatlarla tanımlanmıştır.

5/45: 'O Kitap'ta onlar üzerine şöyle yazmıştık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş... Yaralamalar karşılığında da kısas. Kim kısası bağışlarsa, bu bağışlaması kendisi için günahlara bir perde olur. Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.'
5/46: 'Ardından o peygamberlerin izleri üzere Meryem oğlu İsa'yı gönderdik. Tevrat'tan yanında bulunanı doğruluyordu. Ona İncil'i verdik. Hidayet ve ışık vardı onda. Tevrat'tan yanında olanı tasdikleyici idi. Doğruya ve güzele kılavuzdu, takvaya sarılanlara bir öğüt.'
5/47: 'İncil bağlıları Allah'ın onda indirdiğiyle hükmetsinler. Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler sapıkların ta kendileridir.
5/48: 'Sana da Kitap'ı hak olarak indirdik. Kitap'tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak... O halde onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol/şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir.'



*6/110: ALLAH'IN DİLEMESİNDE SÜNNETULLAH: İNSANLARA VERİLEN SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ (18/29) İLE İNSAN İLK KARARINI VERİR VE ALLAH BU DOĞRULTUDA ONA YOL GÖSTERİR.



* 6/110 İnsanlara verilen seçme özgürlüğü (18/29) ile insan ilk kararını verir ve Tanrı bu doğrultuda ona yol gösterir. Kalbinin derinliğinde, Tanrı'nın mucizelerini inkâr etmeyi kararlaştırmış olanlar, bilinçaltına yerleşen bu kişisel kararları yüzünden en büyük mucizeleri de görseler kabul edemezler (7/146). Bu kişiler, Mucizeleri 'Efsane' veya 'Göz boyama' olarak tanımlarlar (6/7, 25).

6/110: 'Biz onların gönüllerini ve gözlerini ters çeviririz, ilk seferinde buna iman etmedikleri gibi bırakırız kendilerini de azgınlıkları içinde körü körüne bocalar dururlar.'
18/29: 'Ve de ki: 'Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin.' Biz, zalimler için öyle bir ateş hazırladık ki, çadırı / duvarı / dumanı onları çepeçevre kuşatmıştır. Eğer yardım dileseler, erimiş maden gibi yüzleri pişiren bir su ile yardımlarına koşulur. O ne kötü içecek, o ne kötü sığınak / dayanak!'
7/146: 'Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzak tutacağım: Onlar hangi mucizeyi görseler ona inanmazlar. Doğruya varan yolu görseler, onu yol edinmezler. Ama azgınlık yolunu görseler onu yol edinirler. Bu böyledir. Çünkü onlar ayetlerimizi yalanladılar ve onlara karşı kayıtsız kaldılar.'
6/7: 'Eğer biz sana parşömen üzerine yazılı bir kitap göndermiş olsaydık, onlar da ona elleriyle dokunmuş olsalardı, o küfre batmışlar, hiç kuşkusuz şöyle deyivereceklerdi: 'Bu, apaçık bir büyüden başka şey değildir.'
6/25: İçlerinden sana kulak verenler vardır; ama biz onu gereğince anlamamaları için kalplerine kılıflar geçirmiş, kulaklarına bir ağırlık koymuşuzdur. Tüm mucizeleri görseler de onlara inanmazlar. Nihayet sana gelip seninle çekişerek söyle derler küfre sapanlar: 'Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir.'

Bilgisayar yoluyla 'random dots' metoduyla oluşturulan üç boyutlu stereogramları görmek nasıl ki belli koşullara bağlıdır Allah'ın ayetlerine tanık olmak da belli koşullara bağlıdır.

Karmaşık noktalar gibi görünen üç boyutlu bir resme uygun mesafeden veya açıdan bakmayan veya iki gözünü açık tutmayan, görmek için bir süre dikkatini yoğunlaştırmayan bir kişi nasıl ki kendisini üç boyutlu bir resme kör ederse ve resmi oluşturan noktaları rastlantı ve alakasız görürse aynı şekilde Tanrı'nın işaretlerine tanık olmak da belli koşullara bağlıdır.

Allah'ın doğadaki ve/veya kitabındaki ayetlere/delillere art niyetle bakanlar, daha doğrusu art niyetlerinden dolayı Allah'ın ayetlerini gereği gibi değerlendirmeyenler de kendilerini o ayetlere kör olmaya mahkûm ederler.



DÜŞÜNCE VE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDA İNSANLAR SORUMLULUKLARI KENDİLERİNE AİT OLMAK ÜZERE SEÇİM VE TERCİHLERİNDE SEBESTTİR.


10/99 : 'Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi toptan iman ederdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın!
18/29: 'Ve de ki: 'Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin.' Biz, zalimler için öyle bir ateş hazırladık ki, çadırı / duvarı / dumanı onları çepeçevre kuşatmıştır. Eğer yardım dileseler, erimiş maden gibi yüzleri pişiren bir su ile yardımlarına koşulur. O ne kötü içecek, o ne kötü sığınak / dayanak!'
88/21-22: 'Artık uyar / düşündür! Çünkü sen bir uyarıcı / düşündürücüsün.+ Üzerlerine musallat bir despot değilsin.'

*6/68 Tanrı, insanlara tam bir düşünce ve inanç özgürlüğü vermiştir. Tanrı sözü ile alay edenlere bile şiddet uygulanmaz. Tanrı'nın ayetleriyle alay edenlerin seviyesine düşmeden onları aydınlatmaya çalışmalı.

6/68 = Ayetlerimiz hakkında lakırdıya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze dalıncaya değin onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra o zalimler topluluğu ile oturma.

Edip Yüksel - MESAJ Kuran Çevirisi Dipnotlarından Alıntılanmıştır.


RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal

Selam...


​ T.C. / M. Kemal Adal 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder