Ahmet B. ERCİLASUN
28 Şubat
2016 Pazar 00:00
Türkiye'de bir millî duygu patlaması var.
Televizyon ekranlarından her gün dalga dalga yayılan şehit haberleri insanların
yüreklerini dağlıyor. Cenazeleri artık binler değil on binler kaldırıyor.
Devletin harîm-i ismetine kadar uzanan terör saldırıları millî bir öfkenin
kabarmasına yol açıyor. Türk milleti patlamaya hazır bir bomba gibi.
Millete, vatana ve devlete karşı yapılan cüretkâr saldırılar, sorumlulardan
yeterli karşılığı görmediği takdirde millî duygu, millî öfkeye dönüşür, sel
olup akar, hiçbir engel tanımaz, etrafı devirip yıkar.
Millî duygu ve öfkenin sel olup taşmaması için sakin bir şekilde akacağı yatağı
bulması gerekir. Bunun için de sorumlu olanların, yönetim mevkiinde
bulunanların, üzerlerine düşen görevleri yapmaları şarttır.
Ancak Türkiye'de garip bir
durum var. Millî duygu patlaması bir türlü doğru istikameti bulamıyor.
Ülkeye kastetmek emelleri açık olan bölücü
terör ve gruplara karşı millî bir heyecan dalgasının yükselmesi son derece
tabiidir. Fakat bir de bölücü terör ve grupları besleyen, onların gelişip
serpilmesine zemin hazırlayan, hatta bir kısmı onlarla aynı emelleri taşıyan
sorumlular var. Tabii
olarak millî öfkenin onlara da yönelmesi gerekir. İşte bu bir türlü olamıyor. Hatta tam tersine, bölücü teröre karşı millî
heyecan ve öfkesi gittikçe kabaran gruplar, bölücü teröre zemin hazırlayanlarla
beraber oluyor.
Bu olgunun sebepleri üzerinde durup düşünmek gerekir.
Okuyucuların belki dikkatini çekmiştir. Hep "duygu, heyecan,
öfke" kelimelerini kullandım. Bu
kavramların içinde "akıl ve şuur" yoktur. Söz
konusu gruplar kendilerini "milliyetçi" olarak niteleseler de
aslında sadece "millî duygu taşıyan" gruplardır.
"Milliyetçi" olabilmek için" millî şuur, millî bilinç" sahibi olmak gerekir. Bunun için de belli bir kültür
seviyesi şarttır.
Peki, ne olacak? "Millî duygu taşıyan" gruplar doğru istikamete nasıl
yönelecekler?
Bunun için "millî şuur" sahibi olan "milliyetçi"lerin "millî duygu"ya "yer ve yön" göstermesi
gerekir.Fakat öyle
anlaşılıyor ki Türkiye'deki "milliyetçi siyasi örgüt", bu kabiliyetten mahrumdur.
Milliyetçi siyasi örgütle ilgili sorun
elbette öncelikle yönetimiyle ilgilidir. Fakat asıl sorun daha derinlerdedir.
"Milliyetçilik" kavramı
uzun süreden beri, "dinin şeklî unsurları"na indirgenmiş durumdadır. Din, toplumların en
önemli "kutsal"larından biridir. Müslüman
toplumlarda ise en önemli "kutsal"dır. "Vatan, millet" gibi kutsallar dahi "din"in manevi halesi ile
kuşatılmıştır.
Ancak Müslüman toplumlarda din, manevilik ve ulvilikten uzaklaşmış, "ritüel"lere, "şeklî unsur"lara hapsolunmuş durumdadır. Türkiye'de de dinin bu tarzda algılanışını en iyi temsil ettiği iddiasında
bulunan bir siyasi parti vardır ve "dinin
şeklî unsurlarına indirgenmiş milliyetçilik" de bu partide kendisine rahatça yer
bulmaktadır. İşin tuhaf ve
paradoksal yanı da "milliyetçi siyasi parti"nin bu şeklî unsurlara daha fazla
yer vererek oy kaybının önleneceğinin düşünülmesidir.
"Milliyetçi siyasi
parti" ile ilgili diğer bir sorun, gerek yöneticilerin, gerek yöneticilere karşı
çıkanların "milliyetçilik"i bir "grup", bir "hizip" hareketi
zannetmeleridir. Bu yanlış anlayış, bazılarında o kadar ileri noktadadır
ki çok defa kendi "hizip"lerinin çıkarlarını milletin
çıkarlarının üstünde görebilmektedirler.
Bu anlayış, "parti / hizip mensuplarına iş ve kadro
talebi" ile somut olarak ortaya çıkmaktadır.
Hiç şüphesiz
siyasi parti içinde de dışında da "milliyetçilik" kavramını,
olması gerektiği gibi temsil edenler vardır. Sorunu onların dayanışması ve
birlikteliği çözebilir.
Son söz: Millî duygu ve heyecan
bugün yanlış istikametlere yönelse de sonunda ihaneti mutlaka tanır ve
sorumluları cezalandırır. Coşkun akan su da sonunda mutlaka yatağını bulur.
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ sitesinden 29.02.2016 tarihinde yazdırılmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder