“İşte böyle! Biz
sana Arapça bir Kur'an vahyettik ki, ülke ve medeniyetlerin anasını ve
çevresindekileri uyarasın. Ve toplama günü konusunda da uyarıda
bulunasın. Hiç kuşku yok o günde. Bir bölük cennetedir, bir bölük ateşte.”
(42/ŞÛRÂ/ 7)
Oysa, Kur’an sevdalıları:
“Kur’an’a nispet ettiğimiz dar anlayışımız veya Kur’an’dan anladığımız, Kur’an’ın
mutlak manası ve hükmü gibi gösterilemez” derler
Ve bir kural olarak:
“Kur’an’ın bütününü bilmeden bir kısmını doğru anlayamayız ve bir
ayeti ihmal ederek diğer ayetlerini yorumlayamayız”ilkesini benimserler.
Çünkü Kur’an, kendi kendini tefsir eden (açıklayıp,
yorumlayan) bir kitaptır.
Bu
sebeple konuyla ilgili diğer Kur’an ayetlerini, (Kur’an’dan anladığımızı, Kur’an’ın
mutlak manası ve hükmü olarak iddia etmeksizin) birlikte değerlendirelim:
1. Evet
Kuran, kentlerin / medeniyetlerin anasının uyarılması ve Ahirete
İnananlar için indirilmiştir.
“Allah'ı, kadrine / şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Çünkü
"Allah, insana hiçbir şey vahyetmemiştir." dediler. De ki "Mûsa'nın insanlara bir ışık, bir kılavuz olarak
getirdiği Kitap'ı kim indirdi? Siz o Kitap'ı birtakım parşömenler yapıp
ortaya sürüyorsunuz, birçoğunu da saklıyorsunuz. Size, sizin de atalarınızın da
bilmediği şeyler öğretildi." "Allah" de, sonra bırak onları
saplandıkları batakta oynayadursunlar. Bu
da bizim, kentlerin / medeniyetlerin anasını uyarman için indirdiğimiz bir
Kitap. Kutsal-bereketli, kendinden öncekini doğrulayıcı. Âhirete
inananlar, ona da inanırlar
ve onlar namazlarına devam ederler. ” (6 / ENAM / 91 -92)
2. Evet Kuran Arapça indirilmiştir. Çünkü ilk indirildiği coğrafyada
yaşayan toplumun ana dili Arapçadır ve:
“Biz onu
sana, aklınızı çalıştırasınız diye, Arapça
bir Kur'an olarak indirdik.” (12. sure (YÛSUF) 2. ayet)
“İşte biz o
Kur'an'ı Arapça bir hüküm kaynağı olarak
indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, Allah'tan
sana ne bir dost nasip olur ne de bir koruyucu.” (13. sure (RA'D) 37. ayet)
“Biz,
görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi
toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun.
Bunun ardından, Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele
kılavuzlar. Azîz'dir, Hakîm'dir O!” (14. sure (İBRÂHİM) 4. ayet)
“Yemin olsun ki, biz,
onların, "Kur'an'ı ona bir insan öğretiyor" demekte olduklarını
biliyoruz. Nispet etmeye uğraştıkları adamın dili yabancıdır. Oysaki bu,
apaçık Arapça bir dildir.” (16. sure (NAHL) 103. ayet)
“Biz onu; senin
dilinle kolaylaştırdık ki, sakınanları onunla müjdeleyesin, inatçı bir kavmi de
onunla uyarasın.” (19. sure (MERYEM) 97. ayet)
“Biz onu işte böyle, Arapça bir Kur'an
olarak indirdik ve onun içinde tehditleri türlü
ifadelerle sıraladık ki sakınabilsinler yahut da Kur'an onlara yeni bir
hatırlatıcı / hatırlatma sunsun.”
(20. sure (TÂHÂ) 113. ayet)
“Açık seçik
Arapça bir dille indirdi.” (26. sure
(ŞUARA) 195. ayet)
“Biz onu Arapça
konuşmayanlardan birine indirseydik de, O onu onlara okusaydı, yine de ona
inanmayacaklardı. Biz onu suçluların kalplerine işte böyle yolladık.”
(26. sure (ŞUARA) 198-200 ayet)
“Bunu, eğri
büğrüsü olmayan Arapça bir Kur'an olarak
indirdik ki, korunup sakınabilsinler.” (39. sure (ZÜMER) 28. Ayet)
“Bilgi ile
donanmış bir toplum için ayetleri, Arapça bir
Kur'an halinde ayrıntılı kılınmış bir kitaptır bu.” (41. sure
(FUSSİLET) 3. Ayet)
“Eğer biz onu
yabancı dilde bir Kur'an yapsaydık, elbette şöyle diyeceklerdi: "Ayetleri
ayrıntılı kılınmalı değil miydi? / Arap'a yabancı dil mi? / ister yabancı
dilde, ister Arapça!" De ki: "O,
iman edenler için bir kılavuz, bir şifadır. İnanmayanlara gelince, onların
kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve Kur'an, onlar için bir körlüktür.
Böylelerine, çok uzak bir mekândan seslenilmektedir." (41.
sure (FUSSİLET) 44. ayet)
“Biz
onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur'an
yaptık.” (43. sure (ZUHRUF) 3. ayet)
“Biz o Kur'an'ı senin
dilinle / senin diline kolaylaştırdık ki, düşünüp
öğüt alabilsinler.” (44. sure (DUHÂN) 58. ayet)
“Hâlbuki ondan önce, bir önder ve bir
rahmet olarak Mûsa'nın kitabı var! Bu Kur'an da öncekileri tasdikleyen bir
kitaptır. Zulmedenleri uyarsın, güzel davrananlara
müjde olsun diye Arap dilindedir.” (46. sure (AHKAF) 12. ayet)
3. Ancak, kentlerin / medeniyetlerin anasının uyarılması ve Ahirete İnananlar için, toplumun ana dili olan Arapça diliyle indirilen Kuran tüm İnsanlık ve Alemler içindir. Çünkü:
“Bu, insanlara bir açıklama, korunup sakınanlara
da bir öğüt ve kılavuzdur.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 138. ayet)
“Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları ümmi
peygambere uyarlar; o onlara iyiliği emreder, kötü ve çirkinden onları alıkoyar.
Güzel şeyleri onlara helal kılar, pis şeyleri onlara yasaklar. Sırtlarından
ağırlıklarını indirir, üzerlerindeki zincirleri, bağları söküp atar. Ona inanan, onu destekleyen, ona yardım eden, onunla
indirilen ışığa uyan kişiler, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”
(7. sure (A'RAF) 157. ayet)
“Biz Kur'an'dan, inananlar için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz.
Ama bu, zalimlerin yıkımını artırmaktan başka katkı sağlamıyor.” (17. sure
(İSRÂ) 82. ayet)
Ondan önce
kendilerine kitap verdiklerimiz, ona da
iman ederler. O, onlara okunduğu zaman şöyle derler: "İnandık buna,
Rabbimizden gelmiş haktır o. Biz, ondan önce de müslümanlardık."
İşte böylelerine ödülleri, sabrettikleri için iki kez verilir. Onlar, kötülüğü
güzellikle karşılayıp savarlar. Ve onlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan infak
ederler. Boş lakırdıyı duyduklarında, ondan yüz çevirir şöyle derler:
"Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size. Selam olsun hepinize. Biz
cahilleri önemsemeyiz." (28. sure (KASAS) 51-55. ayet)
“Kitap'ı sana işte böyle indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar
içinden de ona inananlar vardır. Bizim
ayetlerimize, gerçeği örtenlerden başkası kafa tutmaz. Sen bundan önce
herhangi bir kitap okumuyordun; onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle
olsaydı bâtıla saplananlar mutlaka kuşku duyacaklardı. Hayır, o, kendilerine
ilim verilenlerin göğüsleri içinde ayan beyan ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi,
zalimlerden başka kimse inkâr etmez.” (29. sure (ANKEBÛT) 47-49. ayet)
“Elif, Lâm, Râ. Bir
kitaptır bu. Ki indirdik sana, çıkarasın diye insanları Rablerinin
izniyle karanlıklardan nura; Hamîd, Azîz olanın yoluna...” (14. sure
(İBRÂHİM) 1. ayet)
“Ey
insanlar! İşte size Rabbinizden bir
öğüt, gönüller derdine bir şifa, inananlara bir kılavuz ve bir rahmet
geldi.” (10. sure (YÛNUS) 57. ayet)
“Bu, âlemler
için bir Zikir'den başka şey değildir.” (38. sure (SÂD) 87.
ayet)
“İman edip
hayra ve barışa yönelik işler yapanlar ve Muhammed'e indirilene -ki o
onların Rablerinden bir haktır- inanmış olanlara
gelince, Allah onların çirkin davranışlarını örtmüş ve gönüllerini barışa
yöneltmiştir.” (47. sure (MUHAMMED) 2. ayet)
“Oysaki o Zikir / Kur'an âlemler için bir öğütten başka şey değildir.“
(68. sure (KALEM) 52. ayet)
“Şanı yücedir o kudretin ki, hakla bâtılı
ayıran o Furkan'ı, bütün âlemler için
bir uyarıcı olsun diye kuluna indirdi.”( 25. sure (FURKÂN) 1. ayet)
“Hayır, iş
onların sandığı gibi değil! Yemin olsun o sinip gizlenenlere, Akıp akıp
giderek yuvasına girenlere, Beriye geldiği ve geriye döndüğü zaman geceye, Ve
soluyarak açıldığı zaman sabaha, Ki o, çok değerli bir elçinin sözüdür. Çok
güçlüdür o elçi, Arş sahibinin katında saygındır. İtaat edilir orada kendisine,
emindir. Ve arkadaşınız bir cin çarpmış değildir. Yemin olsun ki, onu apaçık
ufukta gördü. O, gayb konusunda cimri değildir. Ve o, kovulmuş şeytanın sözü
değildir. Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz? O, âlemlere
bir öğütten başka şey değildir.” (81. sure (TEKVÎR) 15-27. ayet)
4. Kuranın bizatihi kendisi ve ana dile yapılmış doğru çevirileri, o
toplum için o toplumun diliyle konuşan, Allah’ın
elçisi / resulüdür:
“Allah'ın
ayetleri size okunuyor, Resulü de aranızda; peki, nasıl küfre
sapıyorsunuz? Kim Allah'a sarılırsa dosdoğru
yola iletilmiştir o...” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 101 ayet.)
“Ey Ehlikitap!
Resulümüz size geldi. Kitap'tan saklamış
olduklarınızın çoğunu size ayan-beyan açıklıyor; çoğundan da geçiyor. Şu bir gerçek ki, size Allah'tan bir ışık ve
apaçık bir Kitap gelmiştir.” (5. sure (MÂİDE) 15. ayet)
“Elif, Lâm, Râ. Hakîm
ve Habîr olandan bir kitaptır ki bu,
ayetleri önce muhkem kılınmış, sonra ayrıntılı hale getirilmiştir. Ki başkasına
değil, yalnız Allah'a ibadet edesiniz! Kuşkusuz,
ben size O'ndan gelen bir uyarıcı ve müjdeciyim..” (11. sure (HÛD) 1-2. ayet)
“Müminlere bir
kılavuz ve muştudur o.” (27. sure (NEML) 2. ayet)
“Ve elbette o, inananlara bir kılavuz ve
rahmettir.” (27. sure (NEML) 77. ayet)
“İşte sana
o Kitap! Kuşku, çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir
kılavuzdur o, korunup sakınanlar için.” (2. sure (BAKARA) 2. ayet)
“Ey Ehlikitap!
Resulümüz size geldi. Kitap'tan saklamış
olduklarınızın çoğunu size ayan-beyan açıklıyor; çoğundan da geçiyor. Şu bir gerçek ki, size Allah'tan bir ışık ve apaçık bir
Kitap gelmiştir. Allah, rızasına uyanları o Kitap'la esenlik ve barış
yollarına iletir ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp
şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar. ” (5. sure (MÂİDE) 15-16.
ayet)
“Hamd o
Allah'a ki, kuluna Kitap'ı, kendisinde
hiçbir eğiklik ve çelişme yapmaksızın indirdi. Katından dosdoğru gelen açık bir
söz olarak indirdi onu. Ki, zorlu bir iş ve oluş konusunda uyarsın ve barışa yönelik hayırlı ameller sergileyen müminlere,
kendileri için güzel bir ödül öngörüldüğünü muştulasın... Onlar, o hal üzere
sonsuza dek kalıcıdırlar. Ve "Allah bir
çocuk edindi" diyenleri uyarsın diye indirdi onu.” (18.
sure (KEHF) 1-4. ayet)
“Biz bu Kur'an'ı sana, zahmet çekesin, bedbaht
olasın diye indirmedik; Saygıyla ürperene bir hatırlatma / düşündürme / öğüt verme olsun diye
indirdik. Yeri ve o yüce mi yüce gökleri yaratandan bir vahiy olarak
indirdik.” (20. sure (TÂHÂ) 2-4. ayet)
“Yemin olsun, biz açık seçik bilgiler veren
ayetler indirdik. Allah, dilediğini / dileyeni
dosdoğru yola dosdoğru yola iletiyor.” (24. sure (NÛR) 46. ayet)
“Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer
iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir. Rablerinden
korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de kalpleri,
Allah'ın Zikri / Kur'an'ı karşısında yumuşar. Bu,
Allah'ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini / dileyeni hidayete erdirir. Allah'ın
saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur.” (39. sure (ZÜMER) 23.
ayet)
“Bu, bir öğüt verici, düşündürücüdür. Dileyen, Rabbine doğru, bir yol edinir.” (73.
sure (MÜZZEMMİL) 19. ayet)
“Hayır, iş, sandıkları gibi değil! O bir öğüt verici / bir düşündürücüdür. Dileyen düşünür onu, öğüt alır. Ve onlar,
Allah'ın dilediği dışında, öğüt alamazlar. Sakındırmaya ve affetmeye ehil olan
O'dur.” (74. sure (MÜDDESSİR) 54-56. ayet)
“İşte bu, bir
hatırlatıcı ve düşündürücüdür. Dileyen, Rabbine
doğru, bir yol edinir.” (76. sure (İNSÂN) 29. ayet)
Kur'an, Her Şeyi Açık Seçik Gösteren Bir Işıktır
“Ey insanlar!
Size Rabbinizden apaçık, çok parlak ve güçlü bir
kanıt gelmiştir. Biz size, her şeyi açık seçik gösteren bir ışık gönderdik.”
(4. sure (NİSA) 174. ayet)
“Gerçek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi
yararına, kim körlük ederse kendisi zararına... Ben sizin üzerinize
bekçi değilim.” (6. sure (EN'ÂM) 104. ayet)
“Onlara bir ayet getirmediğinde, "onu
da şuradan buradan derleseydin ya," diye konuşurlar. De ki: "Ben
sadece Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu,
Rabbinizden gelen gönül gözleridir, doğruya kılavuzdur, iman eden bir toplum
için rahmettir." (7. sure (A'RAF) 203. ayet)
Kur'an, İnsanların Kalp Gözlerini Açacak Işıklardan Oluşur
“Bu Kur'an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o.” (45.
sure (CÂSİYE) 20. ayet)
5. Sonucu şu ayette görebiliriz:
“Allah'a ve
resulüne (Günümüzde Kur’an ve anadile tercümelerine) inananlar var ya, özü sözü doğru kişiler onlardır. Rableri
katında tanık olanlar / şehitlik mertebesine erenler de onlardır. Onların ödülleri ve ışıkları vardır. Küfre sapıp ayetlerimizi
yalanlayanlara gelince, onlar cehennemin dostu olacaklardır.” 57.
sure (HADÎD) 19. ayet
Özü sözü doğru kişilerden oluruz
İnşallah…
M. Kemal Adal
3. Eylül. 2013 /
İZMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder