A. İyilikte Yardımlaşmak ve Kötülüğe Karşı Koymak
Her Cuma namazında İmamlar, hutbeyi şu ayetle bitirir:
Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden / edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık, doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor. (16 / Nahl / 90)
Allah’ın emir ve
yasaklarını içeren bu öğüdünde, ADAP
(Töre; Yol yordam), EDEP (Toplum töresine uygun davranma; İyi ahlak, incelik, terbiye) ve AHLAK
(Toplum
içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları,
aktöre, sağtöre) esasları da mevcuttur.
Eskiden Adap
çerçevesinde insanlar, birbirleriyle
görüşüp ayrılırken aşağıdaki “Asr” suresini okuyup vedalaşırlarmış:
Yemin olsun zamana / çağa /
gündüzün iki ucuna / sabah namazına / ikindi vaktine / Asr-ı saadet'e ki, İnsan, gerçekten tam bir hüsran içindedir!
İnanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, birbirlerine hakkı önerenler,
birbirlerine sabrı önerenler müstesnadır. (103, sure (ASR) 1-3
ayet )
Mehmet Akif Ersoy, “Asım”
şiirinde, “Asr” suresini aşağıdaki gibi yorumlayarak, Hakiki iman ile hayra ve barışa yönelik (salih) işler yapan,
hak ile sebatı / sabrı uygulayıp öneren insanların, surede verilen bu “Kurtuluş,
selamet sırrı” gereğince hüsrana ( Beklenilen şeyin elde edilememesi
yüzünden duyulan acı, Zarar,
ziyana) düşmeyeceklerini şöyle açıklıyor:
“Hâlik'ın nâ-mütenâhî adı var, en başı:
Hak.
Ne
büyük şey kul için hakkın elinden tutmak!
Hani,
Ashâb-ı Kirâm, ayrılalım, derlerken,
Mutlakâ
"Sûre-i ve'l Asr"ı okurmuş, bu neden?
Çünkü
meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh;
Başta
îmân-ı hakîkî geliyor, sonra salâh,
Sonra
hak sonra sebat. İşte kuzum insanlık.
Dördü
birleşti mi yoktur sana hüsrân artık.”
Demokratik bir toplum, İyilikte yardımlaşmak ve kötülüğe karşı
koymakta; Müslüman İnsanların da İyiliği emretme, kötülüğü engelleme görevini
gerçekten yerine getirmesine imkân sağlayan toplumdur. Bu olmadan,
yardımlaşmadan, organize olmamış olarak iyiliğe
yapılan çağrının, kötülükten engelleme çabasının, sonuç alınamayan bireysel eylemlerden öteye
geçememe ihtimali çoktur.
Bu sebeple toplum olarak “İyilikte
yardımlaşmak ve kötülüğe karşı koymak” için, o toplumun içinde, iyiliği önerip /
emredip, kötülüğü engelleyebilecek, sesini duyurabilecek, kurumsal yasal
demokratik (şuraya dayalı) , organize olmuş sivil toplum dayanışması ve
yardımlaşması gereklidir.
Türkiye’nin siyasi sistemi ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin mevcut rejimi, böyle bir toplum olmamıza engel değildir.
Toplumun gelişmesini engelleyen, gerçek /
hak ve adaletten uzaklaştıran asıl etken, kişisel seçim ve tercihlerimizde yaptığımız
hata ve yanlışlıklar ve buna bağlı olarak uyguladığımız kişisel hatalar ve
yanlış uygulamalarımız, eylemlerimiz, tutu m ve davranışlarımız sebebiyle, sistemin sağladığı mevcut imkânları ve
haklarımızı doğru kullanamamak, aynı amaçta organize olamamak ve kişisel görevlerimizi
yapmamak, yapamamaktır. Haksızlıklara karşı duyarsız, sessiz ve tepkisiz
kalmaktır.
Sabrın manası, çaresizlik içinde zorunlu
kabul ve katlanma demek değildir. Sabır, olumsuzluklara karşı dayanma ve direnmektir. Sabrederken, Hak / Gerçek’te, “Doğru” da
sebat esastır.
Konumuzla ilgisi
sebebiyle şu gerçeği de vurgulamak gerekir:
“Sadece Hak / Gerçek, gerçektir
ve gerçek tektir”. Objektiftir. Doğru ise kişilerin algı, anlayış ve
yorumlarına bağlı olarak subjektiftir, muhteliftir.
Sonuçta toplum bireylerden ibarettir. Bireylerin çoğu aynı yanlışta birleştiğinde, bu yanlışlık
artık bireysel bir yanlışlık olarak değil, toplumsal bir kabulleniş ve olgu
olarak tezahür edecektir.
Toplumsal Kabullenişlerin böyle ortaya çıkmasının yaygınlaştığı zamanlarda,
“Yanlışlıklar”, öyle gözüktüğü için “hak” saptırılmış, sapmış olacaktır.
“…Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini / birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez…”. (13. sure (RA'D) 11. ayet)
“Bu böyledir. Çünkü Allah bir topluma lütfettiği
nimeti, o toplum birey olarak içlerindekini / birey olarak kendilerine ilişkin
olanı değiştirmedikçe, değiştirmemiştir. Ve Allah, iyice işiten, gereğince bilendir.
( 8. sure (ENFÂL) 53. ayet)
Kişisel sorumluluk /
yükümlülük, kişisel olan “Doğru” nun,
mutlak olan “Hak / Gerçek” terazisinde tartıldığında, hesabının
verilebilmesidir.
Bu sebeple Konu ile ilgili aşağıdaki ayetleri bireysel
olarak, öncelikle kendimiz doğru anlayıp değerlendirmek, İyilerle dost olup,
İyilikte Yardımlaşmak ve Kötülüğe Karşı Koymak zorundayız.
Kavram olarak, Ahlak, İnsanın Kendisine ve
Çevresine Karşı Ahlaki Sorumlulukları, İyi ve Öğülen Tutum ve Davranışlar,
İyilikte Yardımlaşmak ve Kötülüğe Karşı Koymak
İçlerinden
bir topluluk şöyle dedi: "Allah'ın helak edeceği yahut şiddetli bir azapla
azaplandıracağı bir topluma ne diye öğüt
verip duruyorsunuz? Dediler ki: "Rabbinize karşı bir mazeret olsun diye ve
bir de korunup sakınırlar ümidiyle." (7. sure (A'RAF)
164. ayet )
"Yavrucuğum;
namazı kıl, iyilik ve güzelliği belirlenene
özendir, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındır, başına gelene
sabret. Çünkü bunu yapabilmek, zorlu / önemli işlerdendir." (31. sure (LOKMAN) 17. ayet)
Kendilerine
zulüm ve haksızlık gelip çattığında, yardımlaşırlar. (42. sure (ŞÛRÂ)
39. ayet)
İçinizden
hayra çağıran, doğruluk ve güzelliği belirlenene özendiren, kötülük ve
çirkinlik belirlenenden sakındıran bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere erenler işte
onlardır. (3. sure (ÂLİ
IMRÂN) 104. ayet)
Siz,
insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyilik
ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirsiniz, kötülük ve çirkinliği
belirlenmiş olandan sakındırırsınız, Allah'a iman edersiniz. Ehlikitap da
iman etseydi, kendileri için, elbette hayırlı olurdu. İçlerinde müminler vardır
ama onların çoğu sapıkların ta kendileridir. (3. sure (ÂLİ
IMRÂN) 110. ayet)
Ama
hepsi bir değildir. Ehlikitap
içinden Allah için baş kaldıran / Allah huzurunda el bağlayan / hak ve adaleti
ayakta tutan / kalkınıp yükselen bir zümre de vardır; gece saatlerinde secdelere kapanmış olarak
Allah'ın ayetlerini okurlar. (3. sure (ÂLİ
IMRÂN) 113.)
Allah'a
ve âhiret gününe inanırlar, iyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirler,
kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırlar. Hayır işlerde
yarışırcasına koşarlar. İşte bunlar hayra ve barışa yönelik hizmet
üretenlerdendir. (3. sure (ÂLİ
IMRÂN) 114. ayet)
Ey iman
sahipleri! Sabredin, sabır yarışı yapın, nöbet
tutarak savaşa hazırlıklı bulunun ve Allah'tan korkun ki, kurtuluşa
erebilesiniz. (3. sure (ÂLİ
IMRÂN) 200. ayet)
Onların
fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak, bir sadakaya, bir iyiliğe ve
insanlar arasında bir barıştırmaya özendiren başka. Kim böyle bir şeyi Allah'ın
hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle yaparsa biz ona yakında çok büyük bir ödül
vereceğiz.(
4. sure (NİSA) 114.ayet)
Onlar
o kişilerdir ki eğer kendilerini yeryüzünde imkân ve güç sahibi yapsak namazı
kılarlar, zekâtı verirler, iyiliğe özendirirler, kötülükten sakındırırlar. Tüm iş ve oluşlar Allah'a varır. (22. sure (HAC)
41. ayet)
Ey iman
edenler! Aranızda fısıldaştığınız zaman, günah,
düşmanlık ve resule isyan hususlarında fısıldaşmayın; hayırda erginlik / dürüstlük
ve takva konusunda fısıldaşın. Huzurunda
haşredileceğiniz Allah'tan sakının! (58. sure
(MÜCÂDİLE) 9.ayet)
Mümin
erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyilik ve güzelliği
belirlenene özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındırırlar. Namazı
kılarlar, zekâtı verirler. Allah'a ve resulüne itaat ederler. Allah bunlara
rahmet edecektir. Allah
Azîz'dir, Hakîm'dir. (9. sure (TEVBE) 71. ayet)
Bu Konu, Yönetim İlkelerinden birisi olan, İyiliği Emretmek ve Kötülüğü Engellemek Konusu İle Doğrudan İlişkilidir.
B. İyiliği Emretmek ve Kötülüğü Engellemek
Kimsenin yüreğini yarıp da içini
bakıp okuyup göremeyeceğimize göre kimseyi “bizden” ve “bizden değil” diye
niteleyebilmemiz ve inanç ile imanlarını yargılayabilmemiz mümkün değildir. Ancak
ikrar ve davranışlarına bakarak dünyevi bir kanaat edinebiliriz.
Onun için, bir işin aslını anlamak
istiyorsak, kişileri yargılamak yerine, olayları ve fikirleri sorgulamak
gerekir.
Gerçekten hareketle, kişilerin
fikirlerini ve görüşlerini, dolayısıyla tutum ve davranışlarını değiştirebilmenin
doğru yol ve yöntemi; “Emri maruf, nehyi münker” yani İyiliği
emretmek ve Kötülüğü Engellemek işini, doğrudan kişileri sorgulayıp onları kötüleyerek
değil, kişilerin
“hak” söze getirdiği “batıl” yorumlarını düzelterek yapabilmektir.
Toplum
içindeki önemli yanlış değerlendirmeleri, bunları görüp bilenlerin düzeltmemesi, “Zulmü ve zalimi desteklemekle, zalimin
zulmüne ortak olmakla” Allah katıda
sorumluluk sebebidir.
Kur’an
başvuru kaynağı alınarak yapılacak olan İyiliği Emretmek ve Kötülüğü Engellemek
işini yaparken:
Kur’an’ın
doğru anlaşılmasında, ayetlerin lafzı kadar, Kur’an’ın bütüncül anlatımı, ilke
ve hedefleri, (ana mesajı), Hz. Peygamberin açıklama ve uygulamasının ayrı ayrı
önem taşıdığı unutulmamalıdır.
Şahısların kendi kişisel yorum ve tercihlerinin,
Kur’an’la irtibatlandırıp onları Kur’an’ın mutlak hükmü olarak algılanıp,
açıklanması ve bunlarda dayatılması, neticede birden fazla çelişik görüşün
hepsinin “gerçek” olarak Kur’an’a dayandırılması yanlışlığını ortaya çıkarır ki bu sebeple:
“Kur’an'a nispet ettiğimiz sınırlı anlayışımız veya Kur’an’dan anladığımız, Kur’an’ın mutlak manası ve mutlak hükmü olarak gösterilemez.”
Ve
“Kuran’ın Bütününü bilmeden bir kısmını; Bir ayetini ihmal ederek de diğer
ayetlerini doğru anlayamayız.”
Kuralları unutulmamalı ve Kur’an’ın kılavuzluğunda konular, Kur’an’dan öğrenirken bu husus devamlı olarak dikkate alınmalıdır.
Kişisel seçim ve tercihin karar için söz konusu olduğu durumlarda ve konularda, her mümin kendine müçtehittir ve bu içtihadı da sadece kendini bağlar.
Bu çerçevede,
hak ile batılı ayırıp, iyiliği emretmek ve kötülüğü engellemek ile ilgili olarak “Ululül emre ( içinizden olan
/ sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine) itaat” konusuna da özellikle dikkatleri
çekmek isterim.
Kuran’da verilen bir mesajı doğru
algılayıp anlamak için, bir ayeti doğru yorumlamak için, o ayetin siyakına ve
sibakına (öncesi ve sonrasına )da bakmak lazımdır:
“Şu bir gerçek
ki, Allah size
emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde
adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne
güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür. Ey
iman sahipleri! Allah'a itaat edin. Resule ve sizin içinizden
olan / sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine de itaat edin. Sonra
bir şeyde tartışmaya girdiniz mi, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız,
onu Allah'a ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç
bakımından daha güzeldir. (4. sure (NİSA) 58-59. ayet)
4. sure
(NİSA) 58 ayette Allah’ın
emri açık ve kesindir: ” Şu bir
gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil
olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi
emrediyor.” Bundan
hareketle 4. sure
(NİSA) 59 ayetteki İTAAT
EDİLMESİ GEREKEN “sizin
içinizden olan / sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerinin “, “EMANETE EHİL OLANLAR VE ADALETLE HÜKMEDENLER” OLDUĞU
KESİNDİR.
Hüküm ve yetki sahibi, içimizden de olsa / bizim
seçtiğimiz de olsa “ehil değilse ve adaletle hükmetmese bile Allah’ın emri ve
isteği budur diye bu ayete yorum getirmek, ayetin anlamını kaydırmak ve
saptırmaktır. Allah’ın böyle bir uygulamaya rızasının olacağını Kuran’ın
verdiği mesajda var olduğunu söylemek muhaldir (olamaz, olmaz, olmayacak, olması ve gerçekleşmesi
olanaksız) .
“Çünkü Allah
Zalimleri / Zulme sapanları sevmez” (3 / 57, 140; 42 / 40)
"En üstün cihad zalim bir devlet başkanına karşı dile getirilen doğru sözdür."
Birçok ayet ve hadiste bu konu sık sık vurgulanır.
Bakın Hz. Ebubekir, Hz. Muhammet öldüğünde yaptığı
konuşmada konumuz olan ayetlerle ilgili olarak ne diyor:
“Ey Ensar ve
Muhacirinin ileri gelenleri! Elbette bu toplumu idare edecek bir yöneticiye
ihtiyaç vardır. Bu hususta Allah’ın kitabı ve Resulün sünneti bizim tek
ölçümüzdür. Peygamberimiz (sav) hayatta olmadığına göre bu işi elbette sizler
yapacaksınız. Çünkü yüce Allah bize “Mü’minlerin işleri aralarında istişare
iledir” buyurmaktadır. Biz de istişarelerimizde Allah'ın bizden uymamızı istediği “Allah’a itaat ve
peygambere itaat” yani “Allah'ın kitabı ve Resulün sünneti” ile hüküm vereceğiz. İstişarelerimizin amacı hakkı bulmak, adaleti sağlamak ve ortaya çıkan
meselelerimize ortak akıllar doğru çözümler bulmak şeklindedir. “İdareci, toplumun
kendisine itaat ettiği ve bu sayede onunda toplumun birlik ve dirliğini
sağladığı kişidir. Peygamberimiz (sav) hayatta iken
şüphesiz bunu en mükemmel şekilde yapmıştır.”
Pazartesi
öğleden sonra Hz. Ebubekir (ra) halife seçilmiştir. Salı günü Sabah namazını
kıldıran Hz. Ebubekir (ra) tıklım tıklım dolu olan Mescid-i Şerifte ayağa kalkmış
ve şöyle konuşmuştur:
“Ey İnsanlar!
Ben işlerinizi yapmak üzere sizler tarafından seçilmiş bulunuyorum. Ben sizin en hayırlınız değilim. Vallahi bu
işi ne şimdiye kadar düşündüm ve ne de böyle bir isteğim oldu. Hiç istemediğim
ve arzu etmediğimi bir vazife bana sizler tarafından verilmiş
bulunmaktadır.
Emmâ ba’d feyâ İbadallah! / Bundan sonra; ey Allah'ın Kulları! Şayet iyilik yaparsam bana yardım ediniz. Fenalık yapacak olursam bana yol gösteriniz. Ben Allah’a ve Resulüne itaat ettiğim sürece bana itaat ediniz. Şayet Allah’a ve Resulüne itaat etmezsem, sizin de bana itaat etmeniz gerekmez.
Doğruluk emânettir; yalancılık ihanettir. Bundan sonra İnşallah / Allah'ın izniyle içinizde en zayıfınız hakkı alınıncaya kadar katımda en güçlünüz olacak, en güçlünüz de üzerine geçirdiği hakkı kendisinden alınana kadar katımda en zayıfınız bulunacaktır.
Ey İnsanlar! Allah için cihadı asla terk etmeyiniz! Biliniz ki cihadı terk eden kavim zelil olur. Kendim için ve sizler için Allah’tan af ve afiyet dilerim…”
Emmâ ba’d feyâ İbadallah! / Bundan sonra; ey Allah'ın Kulları! Şayet iyilik yaparsam bana yardım ediniz. Fenalık yapacak olursam bana yol gösteriniz. Ben Allah’a ve Resulüne itaat ettiğim sürece bana itaat ediniz. Şayet Allah’a ve Resulüne itaat etmezsem, sizin de bana itaat etmeniz gerekmez.
Doğruluk emânettir; yalancılık ihanettir. Bundan sonra İnşallah / Allah'ın izniyle içinizde en zayıfınız hakkı alınıncaya kadar katımda en güçlünüz olacak, en güçlünüz de üzerine geçirdiği hakkı kendisinden alınana kadar katımda en zayıfınız bulunacaktır.
Ey İnsanlar! Allah için cihadı asla terk etmeyiniz! Biliniz ki cihadı terk eden kavim zelil olur. Kendim için ve sizler için Allah’tan af ve afiyet dilerim…”
Şimdi sıra Allah’ın rızasını arayan kişilerin düşünüp, olay ve fikirlerdeki
“doğru” olanı, kendi gönül gözleriyle görüp, aşağıdaki ayetlerde bahsedilen “ İyiliği Emretmek ve Kötülüğü Engellemek” işini
de “doğru” anlayıp uygulamalarında:
İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir. (2. sure (BAKARA) 143. ayet)
İçinizden
hayra çağıran, doğruluk ve güzelliği belirlenene özendiren, kötülük ve
çirkinlik belirlenenden sakındıran bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere erenler işte onlardır. (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 104. ayet)
Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı
ümmetsiniz: İyilik
ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirsiniz, kötülük ve çirkinliği
belirlenmiş olandan sakındırırsınız, Allah'a iman edersiniz.
Ehlikitap da iman etseydi, kendileri için, elbette hayırlı olurdu. İçlerinde
müminler vardır ama onların çoğu sapıkların ta kendileridir. (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 110. ayet)
Onlar o
kişilerdir ki eğer kendilerini
yeryüzünde imkân ve güç sahibi yapsak namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliğe özendirirler, kötülükten
sakındırırlar. Tüm iş ve oluşlar Allah'a varır. (22. sure (HAC) 41. ayet)
Allah, bizi / dileyenleri, hak ile
batılı ayırabilen, Hak’kı hak bilerek, Hak için Hak’ka ve halka hizmet
edenlerden eylesin. İnşallah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder