İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

23 Şubat 2016 Salı

İYİLİKTE YARDIMLAŞMAK VE KÖTÜLÜĞE KARŞI KOYMAK ile İYİLİĞİ EMRETMEK VE KÖTÜLÜĞÜ ENGELLEMEK



A.                 İyilikte Yardımlaşmak ve Kötülüğe Karşı Koymak


  Her Cuma namazında İmamlar, hutbeyi şu ayetle bitirir:

   Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden / edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık, doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor. (16 / Nahl / 90)


  Allah’ın emir ve yasaklarını içeren bu öğüdünde, ADAP (Töre;  Yol yordam), EDEP (Toplum töresine uygun davranma;  İyi ahlak, incelik, terbiye) ve AHLAK (Toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları, aktöre, sağtöre) esasları da mevcuttur.

  Eskiden Adap çerçevesinde insanlar,  birbirleriyle görüşüp ayrılırken aşağıdaki “Asr” suresini okuyup vedalaşırlarmış:

 Yemin olsun zamana / çağa / gündüzün iki ucuna / sabah namazına / ikindi vaktine / Asr-ı saadet'e ki, İnsan, gerçekten tam bir hüsran içindedir! İnanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, birbirlerine hakkı önerenler, birbirlerine sabrı önerenler müstesnadır. (103, sure (ASR) 1-3 ayet )


 Mehmet Akif Ersoy, “Asım” şiirinde, “Asr” suresini aşağıdaki gibi yorumlayarak, Hakiki iman ile hayra ve barışa yönelik (salih) işler yapan, hak ile sebatı / sabrı uygulayıp öneren insanların, surede verilen bu “Kurtuluş, selamet sırrı” gereğince hüsrana ( Beklenilen şeyin elde edilememesi yüzünden duyulan acı, Zarar, ziyana) düşmeyeceklerini şöyle açıklıyor:

Hâlik'ın nâ-mütenâhî adı var, en başı: Hak.
Ne büyük şey kul için hakkın elinden tutmak!
Hani, Ashâb-ı Kirâm, ayrılalım, derlerken,
Mutlakâ "Sûre-i ve'l Asr"ı okurmuş, bu neden?

Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh;
Başta îmân-ı hakîkî geliyor, sonra salâh,
Sonra hak sonra sebat. İşte kuzum insanlık.
Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık.”

 Demokratik bir toplum, İyilikte yardımlaşmak ve kötülüğe karşı koymakta; Müslüman İnsanların da İyiliği emretme, kötülüğü engelleme görevini gerçekten yerine getirmesine imkân sağlayan toplumdur. Bu olmadan, yardımlaşmadan,  organize olmamış olarak iyiliğe yapılan çağrının, kötülükten engelleme çabasının,  sonuç alınamayan bireysel eylemlerden öteye geçememe ihtimali çoktur.

 Bu sebeple toplum olarak “İyilikte yardımlaşmak ve kötülüğe karşı koymak”  için, o toplumun içinde, iyiliği önerip / emredip, kötülüğü engelleyebilecek, sesini duyurabilecek, kurumsal yasal demokratik (şuraya dayalı) , organize olmuş sivil toplum dayanışması ve yardımlaşması gereklidir.

Türkiye’nin siyasi sistemi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut rejimi, böyle bir toplum olmamıza engel değildir.  

Toplumun gelişmesini engelleyen, gerçek / hak ve adaletten uzaklaştıran asıl etken, kişisel seçim ve tercihlerimizde yaptığımız hata ve yanlışlıklar ve buna bağlı olarak uyguladığımız kişisel hatalar ve yanlış uygulamalarımız, eylemlerimiz, tutu m ve davranışlarımız sebebiyle,  sistemin sağladığı mevcut imkânları ve haklarımızı doğru kullanamamak, aynı amaçta organize olamamak ve kişisel görevlerimizi yapmamak, yapamamaktır. Haksızlıklara karşı duyarsız, sessiz ve tepkisiz kalmaktır.

 Sabrın manası, çaresizlik içinde zorunlu kabul ve katlanma demek değildir. Sabır, olumsuzluklara karşı dayanma ve direnmektir.  Sabrederken, Hak / Gerçek’te, “Doğru” da sebat esastır.

 Konumuzla ilgisi sebebiyle şu gerçeği de vurgulamak gerekir:  “Sadece Hak / Gerçek,  gerçektir ve gerçek tektir”.  Objektiftir.  Doğru ise kişilerin algı, anlayış ve yorumlarına bağlı olarak subjektiftir, muhteliftir.

 Sonuçta toplum bireylerden ibarettir. Bireylerin çoğu aynı yanlışta birleştiğinde, bu yanlışlık artık bireysel bir yanlışlık olarak değil, toplumsal bir kabulleniş ve olgu olarak tezahür edecektir.


 Toplumsal Kabullenişlerin böyle ortaya çıkmasının yaygınlaştığı zamanlarda, “Yanlışlıklar”, öyle gözüktüğü için “hak” saptırılmış, sapmış olacaktır.

 “…Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini / birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez…”. (13. sure (RA'D) 11. ayet)


 Bu böyledir. Çünkü Allah bir topluma lütfettiği nimeti, o toplum birey olarak içlerindekini / birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmemiştir. Ve Allah, iyice işiten, gereğince bilendir. ( 8. sure (ENFÂL) 53. ayet)



 Kişisel sorumluluk / yükümlülük,  kişisel olan “Doğru” nun, mutlak olan “Hak / Gerçek” terazisinde tartıldığında, hesabının verilebilmesidir.


 Bu sebeple Konu ile ilgili aşağıdaki ayetleri bireysel olarak, öncelikle kendimiz doğru anlayıp değerlendirmek, İyilerle dost olup, İyilikte Yardımlaşmak ve Kötülüğe Karşı Koymak zorundayız.

        Kavram olarak, Ahlak, İnsanın Kendisine ve Çevresine Karşı Ahlaki Sorumlulukları, İyi ve Öğülen Tutum ve Davranışlar, İyilikte Yardımlaşmak ve Kötülüğe Karşı Koymak
 

 İçlerinden bir topluluk şöyle dedi: "Allah'ın helak edeceği yahut şiddetli bir azapla azaplandıracağı bir topluma ne diye öğüt verip duruyorsunuz? Dediler ki: "Rabbinize karşı bir mazeret olsun diye ve bir de korunup sakınırlar ümidiyle." (7. sure (A'RAF) 164. ayet )
 "Yavrucuğum; namazı kıl, iyilik ve güzelliği belirlenene özendir, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındır, başına gelene sabret. Çünkü bunu yapabilmek, zorlu / önemli işlerdendir." (31. sure (LOKMAN) 17. ayet)

 Kendilerine zulüm ve haksızlık gelip çattığında, yardımlaşırlar. (42. sure (ŞÛRÂ) 39. ayet)

 İçinizden hayra çağıran, doğruluk ve güzelliği belirlenene özendiren, kötülük ve çirkinlik belirlenenden sakındıran bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere erenler işte onlardır. (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 104. ayet)

 Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirsiniz, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırsınız, Allah'a iman edersiniz. Ehlikitap da iman etseydi, kendileri için, elbette hayırlı olurdu. İçlerinde müminler vardır ama onların çoğu sapıkların ta kendileridir. (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 110. ayet)
  Ama hepsi bir değildir. Ehlikitap içinden Allah için baş kaldıran / Allah huzurunda el bağlayan / hak ve adaleti ayakta tutan / kalkınıp yükselen bir zümre de vardır; gece saatlerinde secdelere kapanmış olarak Allah'ın ayetlerini okurlar. (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 113.)

Allah'a ve âhiret gününe inanırlar, iyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırlar. Hayır işlerde yarışırcasına koşarlar. İşte bunlar hayra ve barışa yönelik hizmet üretenlerdendir. (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 114. ayet)

Ey iman sahipleri! Sabredin, sabır yarışı yapın, nöbet tutarak savaşa hazırlıklı bulunun ve Allah'tan korkun ki, kurtuluşa erebilesiniz. (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 200. ayet)


Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak, bir sadakaya, bir iyiliğe ve insanlar arasında bir barıştırmaya özendiren başka. Kim böyle bir şeyi Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle yaparsa biz ona yakında çok büyük bir ödül vereceğiz.( 4. sure (NİSA) 114.ayet)

Onlar o kişilerdir ki eğer kendilerini yeryüzünde imkân ve güç sahibi yapsak namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliğe özendirirler, kötülükten sakındırırlar. Tüm iş ve oluşlar Allah'a varır. (22. sure (HAC) 41. ayet)

Ey iman edenler! Aranızda fısıldaştığınız zaman, günah, düşmanlık ve resule isyan hususlarında fısıldaşmayın; hayırda erginlik / dürüstlük ve takva konusunda fısıldaşın. Huzurunda haşredileceğiniz Allah'tan sakının! (58. sure (MÜCÂDİLE) 9.ayet)

Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyilik ve güzelliği belirlenene özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındırırlar. Namazı kılarlar, zekâtı verirler. Allah'a ve resulüne itaat ederler. Allah bunlara rahmet edecektir. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. (9. sure (TEVBE) 71. ayet)


Bu Konu,  Yönetim İlkelerinden birisi olan, İyiliği Emretmek ve Kötülüğü Engellemek Konusu İle Doğrudan İlişkilidir.


B.                İyiliği Emretmek ve Kötülüğü Engellemek


 Kimsenin yüreğini yarıp da içini bakıp okuyup göremeyeceğimize göre kimseyi “bizden” ve “bizden değil” diye niteleyebilmemiz ve inanç ile imanlarını yargılayabilmemiz mümkün değildir. Ancak ikrar ve davranışlarına bakarak dünyevi bir kanaat  edinebiliriz.

 Onun için, bir işin aslını anlamak istiyorsak, kişileri yargılamak yerine, olayları ve fikirleri sorgulamak gerekir.

Gerçekten hareketle, kişilerin fikirlerini ve görüşlerini, dolayısıyla tutum ve davranışlarını değiştirebilmenin doğru yol ve yöntemi; Emri maruf, nehyi münker” yani İyiliği emretmek ve Kötülüğü Engellemek işini, doğrudan kişileri sorgulayıp onları kötüleyerek değil,  kişilerin “hak” söze getirdiği “batıl” yorumlarını düzelterek yapabilmektir.

 Toplum içindeki önemli yanlış değerlendirmeleri, bunları görüp bilenlerin düzeltmemesi, “Zulmü ve zalimi desteklemekle, zalimin zulmüne ortak olmakla”  Allah katıda sorumluluk sebebidir.


 Kur’an başvuru kaynağı alınarak yapılacak olan İyiliği Emretmek ve Kötülüğü Engellemek işini yaparken:


Kur’an’ın doğru anlaşılmasında, ayetlerin lafzı kadar, Kur’an’ın bütüncül anlatımı, ilke ve hedefleri, (ana mesajı), Hz. Peygamberin açıklama ve uygulamasının ayrı ayrı önem taşıdığı unutulmamalıdır.

Şahısların kendi kişisel yorum ve tercihlerinin, Kur’an’la irtibatlandırıp onları Kur’an’ın mutlak hükmü olarak algılanıp, açıklanması ve bunlarda dayatılması, neticede birden fazla çelişik görüşün hepsinin “gerçek” olarak Kur’an’a dayandırılması yanlışlığını ortaya çıkarır ki bu sebeple: 

“Kur’an'a nispet ettiğimiz sınırlı anlayışımız veya Kur’an’dan anladığımız, Kur’an’ın mutlak manası ve mutlak hükmü olarak gösterilemez.”

Ve

“Kuran’ın Bütününü bilmeden bir kısmını; Bir ayetini ihmal ederek de diğer ayetlerini doğru anlayamayız.”

 Kuralları unutulmamalı ve Kur’an’ın kılavuzluğunda konular, Kur’an’dan öğrenirken bu husus devamlı olarak dikkate alınmalıdır.

  Kişisel seçim ve tercihin karar için söz konusu olduğu durumlarda ve konularda, her mümin kendine müçtehittir ve bu içtihadı da sadece kendini bağlar.


Bu çerçevede,  hak ile batılı ayırıp, iyiliği emretmek ve kötülüğü engellemek  ile ilgili olarak “Ululül emre ( içinizden olan / sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine) itaat” konusuna da  özellikle dikkatleri çekmek isterim.


 Kuran’da verilen bir mesajı doğru algılayıp anlamak için, bir ayeti doğru yorumlamak için, o ayetin siyakına ve sibakına (öncesi ve sonrasına )da bakmak lazımdır:

 “Şu bir gerçek kiAllah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür. Ey iman sahipleri! Allah'a itaat edin. Resule ve sizin içinizden olan / sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine de itaat edin. Sonra bir şeyde tartışmaya girdiniz mi, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Allah'a ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç bakımından daha güzeldir. (4. sure (NİSA) 58-59. ayet)



4. sure (NİSA) 58 ayette Allah’ın emri açık ve kesindir: ” Şu bir gerçek kiAllah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.”  Bundan hareketle 4. sure (NİSA) 59 ayetteki  İTAAT EDİLMESİ GEREKEN “sizin içinizden olan / sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerinin “,  “EMANETE EHİL OLANLAR VE ADALETLE HÜKMEDENLER” OLDUĞU KESİNDİR.


  Hüküm ve yetki sahibi, içimizden de olsa / bizim seçtiğimiz de olsa “ehil değilse ve adaletle hükmetmese bile Allah’ın emri ve isteği budur diye bu ayete yorum getirmek, ayetin anlamını kaydırmak ve saptırmaktır. Allah’ın böyle bir uygulamaya rızasının olacağını Kuran’ın verdiği mesajda var olduğunu söylemek muhaldir (olamaz, olmaz, olmayacak, olması ve gerçekleşmesi olanaksız) .

 “Çünkü Allah Zalimleri / Zulme sapanları sevmez” (3 / 57, 140; 42 / 40)


 Ebu Davud ve Tirmizi'de Ebu Said el-Hudrî'den peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:

"En üstün cihad zalim bir devlet başkanına karşı dile getirilen doğru sözdür."

Birçok ayet ve hadiste bu konu sık sık vurgulanır.



Bakın Hz. Ebubekir, Hz. Muhammet öldüğünde yaptığı konuşmada konumuz olan ayetlerle ilgili olarak ne diyor:


 “Ey Ensar ve Muhacirinin ileri gelenleri! Elbette bu toplumu idare edecek bir yöneticiye ihtiyaç vardır. Bu hususta Allah’ın kitabı ve Resulün sünneti bizim tek ölçümüzdür. Peygamberimiz (sav) hayatta olmadığına göre bu işi elbette sizler yapacaksınız. Çünkü yüce Allah bize “Mü’minlerin işleri aralarında istişare iledir”  buyurmaktadır. Biz de istişarelerimizde Allah'ın bizden uymamızı istediği Allah’a itaat ve peygambere itaat”  yani “Allah'ın kitabı ve Resulün sünneti ile hüküm vereceğiz. İstişarelerimizin amacı hakkı bulmak, adaleti sağlamak ve ortaya çıkan meselelerimize ortak akıllar doğru çözümler bulmak şeklindedir. İdareci, toplumun kendisine itaat ettiği ve bu sayede onunda toplumun birlik ve dirliğini sağladığı kişidir. Peygamberimiz (sav) hayatta iken şüphesiz bunu en mükemmel şekilde yapmıştır.” 

 Pazartesi öğleden sonra Hz. Ebubekir (ra) halife seçilmiştir. Salı günü Sabah namazını kıldıran Hz. Ebubekir (ra) tıklım tıklım dolu olan Mescid-i Şerifte ayağa kalkmış ve şöyle konuşmuştur:

Ey İnsanlar! Ben işlerinizi yapmak üzere sizler tarafından seçilmiş bulunuyorum. Ben sizin en hayırlınız değilim. Vallahi bu işi ne şimdiye kadar düşündüm ve ne de böyle bir isteğim oldu. Hiç istemediğim ve arzu etmediğimi bir vazife bana sizler tarafından verilmiş bulunmaktadır.

Emmâ ba’d feyâ İbadallah! / 
Bundan sonra; ey Allah'ın Kulları! Şayet iyilik yaparsam bana yardım ediniz. Fenalık yapacak olursam bana yol gösteriniz. Ben Allah’a ve Resulüne itaat ettiğim sürece bana itaat ediniz. Şayet Allah’a ve Resulüne itaat etmezsem, sizin de bana itaat etmeniz gerekmez. 

Doğruluk emânettir; yalancılık ihanettir. Bundan sonra İnşallah / Allah'ın izniyle içinizde en zayıfınız hakkı alınıncaya kadar katımda en güçlünüz olacak, en güçlünüz de üzerine geçirdiği hakkı kendisinden alınana kadar katımda en zayıfınız bulunacaktır.
Ey İnsanlar! Allah için cihadı asla terk etmeyiniz! Biliniz ki cihadı terk eden kavim zelil olur. Kendim için ve sizler için Allah’tan af ve afiyet dilerim…”


Şimdi sıra Allah’ın rızasını arayan kişilerin düşünüp, olay ve fikirlerdeki “doğru” olanı, kendi gönül gözleriyle görüp, aşağıdaki ayetlerde bahsedilen “  İyiliği Emretmek ve Kötülüğü Engellemek” işini de “doğru” anlayıp uygulamalarında:

 İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir. (2. sure (BAKARA) 143. ayet)


 İçinizden hayra çağıran, doğruluk ve güzelliği belirlenene özendiren, kötülük ve çirkinlik belirlenenden sakındıran bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere erenler işte onlardır. (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 104. ayet)

Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirsiniz, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırsınız, Allah'a iman edersiniz. Ehlikitap da iman etseydi, kendileri için, elbette hayırlı olurdu. İçlerinde müminler vardır ama onların çoğu sapıkların ta kendileridir. (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 110. ayet)

Onlar o kişilerdir ki eğer kendilerini yeryüzünde imkân ve güç sahibi yapsak namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliğe özendirirler, kötülükten sakındırırlar. Tüm iş ve oluşlar Allah'a varır. (22. sure (HAC) 41. ayet)




Allah, bizi / dileyenleri, hak ile batılı ayırabilen, Hak’kı hak bilerek, Hak için Hak’ka ve halka hizmet edenlerden eylesin. İnşallah.


M. Kemal ADAL
İZMİR
8 Ekim 2012
adalkemal1@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder