A. Ahde Vefa
“Ahid (Ahit) kelimesi mastar olarak "bir şeyin yerine getirilmesini emretmek, talimat vermek,
birine söz vermek"; isim olarak ise "emir,
taahhüt, antlaşma, güven veren söz, yükümlülük, talimat" gibi
anlamlara gelir.
Ahlâkî bir kavram
olarak ahit genellikle "birine söz verme, vaat etme, taahhütte bulunma,
anlaşma yapma" anlamlarında kullanılmıştır.
Fıkıh kavramı olarak ahit daha çok
"anlaşma" ve "taahhüt" anlamında akid (Akit) kelimesiyle eş
anlamlı olarak kullanılmaktadır.
Ahidde hem kesin söz
verme, hem de yemin anlamı vardır.
Kur'ân'da Allah Teâlâ'nın Hz.
Âdem'e, Mûsâ'ya, İbrâhim ve İsmail'e ahid verdiği ifade edilmektedir (Bakara, 2/125; A'râf, 7/134; Tâhâ, 20/115).
Bu ahidden maksadın emir veya talimat verme olduğu ifade olunmuştur.
Yine Kur'ân'da Allah'la kulları
arasındaki bir ahidleşmeden söz edilmiş (Yâsin, 36/60) ve bu ahdin bozulmaması
istenmiştir (Nahl, 16/91).
Ahidlerine bağlı kalanlara büyük
mükâfât vadedilmiş (Feth, 48/10), ahdini yerine getirmeyenler bozguncu olarak
nitelendirilmiştir (Bakara, 2/27).
Tasavvufta mürîdin tarîkata girerken
şeyhe verdiği söze de ahid denir.” (Diyanet İşleri Başkanlığı – Dini Kavramlar sözlüğü)
Ahdin, Dinde hem Allah ile İnsanoğlu / Adem soyu / Beşeriyet
arası ve hem de İnsanların birbirileri arası ilişkilerde, sonuçlarının hem
dünyevi yaşamda alınan ve hem de ahiret
aleminde alınacak olan çok önemli bir yeri vardır.
İş ve eylemlerdeki (amellerdeki) yapılmış Ahit ve akitlere
uymak, aynı zamanda, İmanın kanıtı olan
Özü sözü bir olmanın da en iyi göstergelerindendir.
Kuran ahlakı ile ahlaklanmış
ve / veya ahlaklanmak isteyen kişilerin, kendi akıl ve iradeleri ile, konu ile
ilgili aşağıdaki ayetlerde verilen Kuran Mesajını iyi anlayıp, doğru
değerlendirerek ve sorumluluklarının gereğini, bir yaşam tarzı olarak tutum ve davranışlarında
topluma yansıtarak, Toplum için yararlı ve toplumu güzelleştiren, Güzel Ahlakın
örnek alınan kişileri olması gerekir.
B. Evlilik ahdi
Hem o malı nasıl alırsınız ki? Daha önce
birbirinizle derinden derine kaynaşmıştınız. Ve
onlar sizden çok sağlam bir söz de almışlardı. 4. sure (NİSA) 21. ayet
C. Allah ile ahit
1. Âdemoğullarıyla (Tüm İnsanlarla) Ahit:
“Hani
Rabbin, âdemoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz
benliklerine şahit tutarak sormuştu: "Rabbiniz
değil miyim?" Onlar: "Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz."
demişlerdi. Kıyamet günü, "biz bundan habersizdik" demeyesiniz.” (7. sure (A'RAF) 172. ayet)
“Ey âdemoğulları! Ben size, "Şeytana
kulluk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır!" demedim mi?
"Bana ibadet edin, dosdoğru yol budur!"
demedim mi?” (36. sure (YÂSÎN)
60-61. ayet)
“İman sahipleri iseniz size ne oluyor da Allah'a güvenmiyorsunuz? Oysaki Resul sizi Rabbinize inanmaya çağırıyor, sizden kuvvetli bir söz de almıştır.” (57. sure (HADÎD) 8. Ayet
“İman sahipleri iseniz size ne oluyor da Allah'a güvenmiyorsunuz? Oysaki Resul sizi Rabbinize inanmaya çağırıyor, sizden kuvvetli bir söz de almıştır.” (57. sure (HADÎD) 8. Ayet
2. İsrailoğulları (Yahudiler) İle Ahit
“Ey İsrail oğulları! Size lütfettiğim
nimetimi hatırlayın; bana verdiğiniz söze vefalı
olun ki, ben de size ahdimde vefalı olayım.
Ve yalnız benden korkun.” (2. sure (BAKARA) 40. ayet)
“Hani, sizden şu
şekilde kesin söz almış da Tûr'u üzerinize kaldırmıştık: "Size verdiğimizi
kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayıp zikredin ki, sakınabilesiniz." (2. sure (BAKARA)
63. ayet)
“İsrailoğulları'ndan
şöyle bir söz de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya,
akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli
ve güzelliği söyleyin. Namazı kılın, zekâtı verin. Bütün bunlardan sonra
siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz. Sizden şu sözü de almıştık: Birbirinizin kanını
dökmeyeceksiniz. Birbirlerinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız. Bunu
kabul etmiştiniz. Hâlâ da buna tanıklarsınız.” (2. sure (BAKARA)
83-84. ayet)
“Kesin söz vermeleri için Tûr'u üzerlerine
kaldırdık ve onlara: "Kapıdan secde ederek
girin." dedik. Onlara şunu da söyledik: "Cumartesi gününde azgınlık
yapmayın." Onlardan sapasağlam bir söz almıştık.” (4. sure (NİSA)
154. ayet)
“Yemin olsun ki, Allah İsrailoğullarının mîsakını almıştı
da içlerinden on iki temsilci / başkan göndermiştik. Allah şöyle demişti:
"Ben sizinle beraberim. Namazı kılarsanız, zekâtı verirseniz,
resullerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah'a güzel bir biçimde borç
verirseniz, kötülüklerinizi elbette örteceğim ve sizi, altlarından ırmaklar
akan cennetlere elbette koyacağım. Artık bundan sonra küfre gideniniz yolun
denge noktasından sapmış olur." (5. sure (MÂİDE) 12. ayet)
“Yemin olsun ki
biz, İsrailoğullarının kesin sözlerini almış da onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir resul onlara nefislerinin hoşlanmadığı
bir şeyi getirdiyse bir kısmını yalanladılar; bir kısmını da öldürüyorlardı.” (5. sure (MÂİDE)
70. ayet)
“Seni toplumundan çabucak uzaklaştıran neydi,
ey Mûsa? Dedi: "Onlar, benim eserim üzerindeler. Ben sana gelmede acele
davrandım ki, benden hoşnut olasın, ey Rabbim!" Buyurdu:
"Biz senden sonra toplumunu tam bir biçimde imtihan ettik. Sâmirî onları
saptırdı." Bunun üzerine Mûsa, öfkeli ve ümidi kırık bir halde
kavmine döndü. Dedi: "Ey toplumum! Rabbiniz
size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Süre mi size uzun geldi yoksa Rabbinizden
üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze ters
davrandınız?" Dediler ki: "Biz sana kendi irademizle /
malımızla karşı çıkmadık. Olay şu: Bize o topluluğun süs eşyalarından bazıları
yükletilmişti, onları kaldırıp attık; aynı şekilde Sâmirî de attı." Sâmirî onlar için, böğürmesi olan bir buzağı heykeli
çıkardı. Dediler ki: "Bu, hem sizin hem de Mûsa'nın tanrısıdır. Ama Mûsa
unuttu." Görmüyorlar mı ki; o buzağı onlara bir sözü geri
çeviremiyor; kendilerine bir zarar veremiyor, bir yarar sağlayamıyor. Yemin
olsun, Hârun daha önce onlara şunu söylemişti: "Ey kavmim, siz bununla
imtihan edildiniz. Sizin Rabbiniz o Rahman'dır. Artık bana uyun, emrime itaat
edin!" Onlar şöyle demişlerdi: "Mûsa bize
dönünceye kadar ona tapıcılar olmakta devam edeceğiz." Mûsa dedi:
"Ey Hârun, onların saptıklarını gördüğün zaman seni ne engelledi de, Benim
ardım sıra gelmedin. Emrime isyan mı ettin?" Hârun dedi: "Ey annemin
oğlu! Sakalımı, başımı tutma. Ben senin şöyle diyeceğinden korkmuştum:
'Beniisrail arasına ayrılık soktun, sözüme bağlı kalmadın!" Mûsa dedi: "Senin derdin neydi, ey Sâmirî?"
Sâmirî dedi: "Onların görmediklerini gördüm. Resulün izinden bir avuç
avuçladım da onu attım. Nefsim bana böylesini hoş gösterdi." Mûsa dedi:
"Defol, çünkü sen, hayatın boyunca "bana dokunmayın" diyeceksin!
Ve senin için asla kaytaramayacağın bir hesap zamanı da var. O başını bekleyip
durduğun tanrına bir bak! Onu kesinlikle yakacağız, sonra da un ufak edip
denize dökeceğiz." (20. sure (TÂHÂ)
83-97. ayet)
3. Kitap Verilenler (Hıristiyanlar) İle Ahit
“Allah, kendilerine
kitap verilenlerden şu yolda mîsak almıştı: "Onu insanlara mutlaka
açık-seçik bildireceksiniz, onu saklamayacaksınız." Ama onlar
Kitap'ı sırtlarının gerisine attılar, basit bir ücret karşılığı onu sattılar.
Ne kötü şey satın alıyorlar!” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 187.
ayet)
"Biz
Hıristiyanlarız!" diyenlerden de mîsaklarını almıştık. Onlar da öğütlenmek
üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. Bu yüzden, aralarına
kıyamete değin düşmanlık ve şiddetli nefret saldık. Sınaat / teknoloji olarak
ürettikleri şeylerin ne olduğunu Allah onlara yakında haber verecektir.” (5. sure (MÂİDE)
14. ayet)
4. İnananlar (İman Sahipleri) İle Ahit
“Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı
mîsakını unutmayın. Hani, "İşittik, boyun eğdik!" demiştiniz.
Allah'tan korkun. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilir.” (5. sure (MÂİDE) 7. ayet)
5. Peygamberler (Nebiler) İle Ahit
“Ve unutma ki
Allah, peygamberlerden mîsaklarını almış, şöyle demişti: "Size Kitap'tan
ve hikmetten nasip verdim. Sonra size elinizdekini doğrulayıcı bir resul
geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona muhakkak yardım edeceksiniz. Kabul
ettiniz ve ağır yükümü üzerinize aldınız mı?". "Kabul ettik."
dediler. "O halde tanık olun, sizinle beraber ben de
tanıklardanım." dedi.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 81. ayet)
“Biz,
peygamberlerden mîsaklarını almıştık. Senden de mîsak aldık. Nûh'tan, İbrahim'den, Mûsa'dan, Meryem oğlu İsa'dan,
bunların hepsinden kuvvetli bir sözleşmeyle mîsak aldık;” (33. sure (AHZÂB)
7. ayet)
6. Hz. Muhammed İle Ahit
“Biz,
peygamberlerden mîsaklarını almıştık. Senden de mîsak aldık. Nûh'tan,
İbrahim'den, Mûsa'dan, Meryem oğlu İsa'dan, bunların
hepsinden kuvvetli bir sözleşmeyle mîsak
aldık;” (33. sure (AHZÂB) 7. ayet)
7. Allah'ın Ahdine Sığınanlar
“Allah hiç bir benliğe, yaratılış
kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez / teklifte bulunmaz. Her benliğin
yaptığı iyilik kendi lehine, işlediği kötülük kendi aleyhinedir / kişinin hem
kendisi hem başkaları için kazandığı onun lehine, yalnız kendi nefsi için
kazandığı onun aleyhinedir / kişinin kendi emeği ile kazandığı lehine,
başkalarının sırtından kazandığı aleyhinedir. "Ey
Rabb'imiz! Unutur yahut hata edersek bizi hesaba çekme. Ey Rabb'imiz! Bize,
bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabb'imiz! Bize, güç
yetiremeyeceğimiz şeyleri de yükleme. Affet bizi, bağışla bizi, acı bize. Sen
bizim Mevlâ'mızsın. Küfre sapanlar topluluğuna karşı yardım et bize!" (2. sure (BAKARA)
286. ayet)
“Allah'tan bir
ipe ve insanlardan bir ipe tutunmaları dışında, nerede bulunsalar
üzerlerine zillet damgası vurulur. Allah'ın hışmına uğramışlardır. Üzerlerine
miskinlik damgası vurulmuştur. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerine
küfrediyor, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı; isyan etmişlerdi, zulüm
ve azgınlık sergiliyorlardı.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 112. ayet)
“Ey iman edenler!
Akitlerin ve ahitlerin icaplarını yerine getirin. Siz ihramlı iken
avlanmayı helal saymamak şartıyla ve ileride size okunacaklar müstesna olmak
üzere, davar cinsinden hayvanlar size helal kılınmıştır. Kuşkunuz olmasın ki,
Allah, iradesi yönünde hüküm verir.” (5. sure (MÂİDE) 1. ayet)
“Allah'ın,
üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı mîsakını unutmayın. Hani,
"İşittik, boyun eğdik!" demiştiniz. Allah'tan korkun. Allah,
göğüslerin içindekini çok iyi bilir.” “5. sure (MÂİDE) 7. ayet)
“İşte bunlardır, Allah'a
verdikleri söze sadık kalanlar ve antlaşmayı bozmayanlar.” (13. sure (RA'D)
20. ayet)
“Antlaşma yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp
pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil
yapmış durumdasınız. Allah, yaptıklarınızı biliyor.” (16. sure (NAHL)
91. ayet)
“Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne
erişinceye kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize
vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.” (17. sure (İSRÂ)
34. ayet)
8. Allah'ın Ahdini Bozanlar
“O fâsıklar ki
Allah'a verdikleri ahdi, onunla anlaşıp bağlandıktan sonra bozar, Allah'ın
birleştirilmesini emrettiği şeyi keser ve yeryüzünde bozgun çıkarırlar.
İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar.” (2. sure (BAKARA) 27. ayet)
“Bunun ardından
da yüz çevirip döndünüz. Eğer Allah'ın size lütfu ve rahmeti olmasaydı,
kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olacaktınız,” (2. sure
(BAKARA) 64. ayet)
“Bir ahitle söz
verdikleri her seferinde, içlerinden bir fırka ahdi kaldırıp atmadı mı?
Doğrusu şu ki, onların çokları iman etmezler.” (2. sure (BAKARA)
100. ayet)
“Arkalarından, yerlerini alan halefler geldi.
Bunlar, Kitap'a varis olmuşlardı. Şu basit
dünyanın geçici menfaatini esas alıyorlar ve şöyle diyorlardı: "Biz zaten
bağışlanacağız!" Kendilerine, bir menfaat daha gelse onu da alıyorlardı. Bunlardan, Allah hakkında, gerçek dışında bir şey
söylememelerine ilişkin Kitap misakı alınmamış mıydı? O Kitap'ın içindekileri
okuyup incelemediler mi? Ahiret yurdu, takvaya sarılanlar için daha
hayırlıdır. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?” (7. sure (A'RAF)
169. ayet)
“Allah'a
verdikleri sözü ve yeminlerini basit bir bedel karşılığı satanlar var ya, işte
onlar için âhirette hiçbir nasip yoktur. Allah onlarla konuşmayacaktır,
kıyamet günü onlara bakmayacaktır, onları temizleyip arıtmayacaktır. Onlar için
korkunç bir azap vardır.” (3. sure (ÂLİ IMRÂN) 77. ayet)
“Sonunda,
verdikleri mîsakı bozdukları için onları lanetledik de kalplerini kaskatı
yaptık. Kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğütlenmek üzere
çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok azı hariç, sen
onlardan hep hainlik görürsün. Bununla birlikte onları affet, ellerini tut.
Çünkü Allah güzellik sergileyenleri sever.” (5. sure (MÂİDE)
13. ayet)
“Onların
birçoğunda ahde vefadan eser bulamadık. Onların birçoğunu, tam fasıklar
olarak bulduk.” (7. sure (A'RAF) 102. ayet)
“Allah'a
verdikleri sözü, onu antlaşma haline getirdikten sonra bozanlar, Allah'ın
birleştirilmesini emrettiği şeyi parçalayanlar ve yeryüzünde bozgun çıkaranlara
gelince, böyleleri için lanet var. Yurdun en kötüsü de onların olacak.”
(13. sure (RA'D) 25. ayet)
“ Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne
erişinceye kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize
vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.” (17. sure (İSRÂ)
34. ayet)
9. Allah ile Ahdini Tutana Mükâfat, Bozana Ceza Vardır. Ahdine Uymayan Bozguncudur.
O seninle el tutuşup sözleşenler var ya, onlar gerçekte
Allah ile bey'atleşiyorlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Kim ahdi bozar, döneklik ederse kendi aleyhine döneklik
etmiş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir
ödül verecektir. (48. sure (FETİH) 10. ayet)
“O fâsıklar ki
Allah'a verdikleri ahdi, onunla anlaşıp bağlandıktan sonra bozar, Allah'ın
birleştirilmesini emrettiği şeyi keser ve yeryüzünde bozgun çıkarırlar.
İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar.” (2. sure (BAKARA) 27. ayet)
D. Fıkıh Kavramı Olarak Ahit (Akit)
Fıkıh kavramı olarak ahit daha çok "anlaşma" ve
"taahhüt" anlamında akid (Akit) kelimesiyle eş anlamlı olarak
kullanılmaktadır.
“Akit,
Sözlükte "bağ" anlamına gelen akit, ıstılahta, hukukî sonuç doğurmak,
yani bir hak veya hukukî ilişkiyi kurmak, değiştirmek veya ortadan kaldırmak
amacıyla, iki veya daha çok kimsenin veya kuruluşun karşılıklı ve birbirine
uygun irade beyanları ile gerçekleştirdikleri işlem, sözleşme, mukavele,
kontratı ifade eder.
İnsanlığın
tanıdığı en eski hukukî müesseselerden biri olan akit, borç kaynağı olan hukukî
işlemlerin başında gelir. İslâm'a göre de, Kur'ân
ve Sünnetin koyduğu temel ilkelere aykırı olmamak, yasakları çiğnememek
şartıyla her türlü akit caizdir. Kur'ân'da
ahde vefa ve akde bağlılık emredilmiştir:
“Ey
iman edenler! Akitlerin ve ahitlerin icaplarını yerine getirin. Siz
ihramlı iken avlanmayı helal saymamak şartıyla ve ileride size okunacaklar
müstesna olmak üzere, davar cinsinden hayvanlar size helal kılınmıştır.
Kuşkunuz olmasın ki, Allah, iradesi yönünde hüküm verir.” (5. sure (MÂİDE)
1. ayet)
Hz. Peygamber
de, "Müslümanlar
şartlarına bağlıdırlar. Ancak haramı helal kılan veya helâlı haram kılan
şartlar müstesna." (Tirmizi, Ahkâm, 17) buyurmak suretiyle,
dinin açık hükümlerini ihlal etmediği sürece akit serbestîsinin bulunduğunu
bildirmiştir.
İslâm'da,
akitlerde şekil ve isimden ziyade, muhteva ve anlam önem taşımaktadır. İslâm'ın açık ilkelerine aykırı olmaması, yasaklarını ihlal
etmemesi, kişilerin birbirlerini aldatmaması, beklenmedik mağduriyet ve
tehlikeler doğurmaması, amme nizamını ihlâl etmemesi şartıyla taraflar,
diledikleri akitleri, istedikleri şart ve muhteva ile düzenleyebilirler.
Akdin
konusunun mevcut, malum ve mümkün olması, dinen ve hukuken müsaade edilmiş
olması gerekir.
Akdin kuruluşunda aslolan,
tarafların karşılıklı rızaları ile serbest ve hür iradeleriyle bunu beyan
etmeleridir. Buna icap ve kabul denir. İcap ve kabulün şekli, akitte iradeyi
ifade edip etmediği örf ve teamüle, dil kurallarına göre belirlenir…” (Diyanet İşleri Başkanlığı – Dini Kavramlar sözlüğü)
Seçim ve
Tercihlerimizle, tutum ve davranışlarımızla,
güzel ve düzgün ahlaklı insanlar olarak, yapılmış akitlerin ve ahitlerin
icaplarını gereğince yerine getirerek, topluma yararlı, dürüst ve güvenilir
bireyler oluruz İnşallah.
Allah’ın Selam, Rahmet ve Bereketi ile Mağfiret ve Hidayeti, Dileyenin
üzerine olsun.
"Kim güzel bir işe aracı olursa ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye
aracı olursa ondan da ona bir pay vardır. Allah her şeye, herkese gıda
ulaştırır, Mukît'tir." 4. sure (NİSA) 85. ayet
RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal
Selam...
T.C. / M. Kemal Adal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder