İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

22 Şubat 2016 Pazartesi

NAMAZIN FARZİYETİ VE NAMAZ VAKİTLERİ İLE KURAN'A GÖRE NAMAZ.


Namazın Farziyeti ve Namaz Vakitleri: 4/103



Y.N. Öztürk
Korku halindeki namazı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.

M. Esed
Namazınızı bitirdiğinizde Allahı anın ayakta iken, otururken ve uzanmış halde ve yeniden güvenliğinizi sağladığınızda namazlarınızı (eksiksiz) eda edin. Namaz, bütün müminler için (günün) belli zamanları ile kayıtlı kutsal bir yükümlülüktür.

Dipnot: *4/103: NAMAZ: BELİRLİ VAKİTLERDE TANRI İLE İLETİŞİM


4/103. Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak ve uzanarak ALLAH'ı anın.*[34] Güvene kavuştuğunuzda namazı gözetiniz. Namaz, inananlar üzerine belirli vakitlerde farz kılınmıştır

*[34] * 4/103: Allah'ı anmak (Zikir)



**4/103: Tanrı'nın egemenliği altında kalmak ve O'nun rahmet ve yardımına ulaşmak için Kuran, bizim sürekli olarak Tanrı'yı anmamızı öğütler. Bak: 2/152, 200; 3/191, 33/41-42



2/152 ( = Anın beni ki, anayım sizi. Şükredin bana, sakın nankörlük etmeyin!) ,
2/200 ( = Gerekli ibadetlerinizi bitirdiğinizde yine Allah'ı anın. Tıpkı atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla. İnsanlardan bazısı şöyle der: 'Ey Rabb'imiz, bize dünyada ver.' Böylesi için âhırette bir nasip yoktur.);
3/191 ( = Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: 'Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi.'),
33/41,42( = Ey iman edenler! Allah'ı çok anın! + O'nu sabah akşam tespih edin!).

Bu gerçeğe rağmen:


***4/103: Allah'a inanan insanların çoğunluğu maalesef Allah'a ortak koştukları veya tercih ettikleri putlar yoluyla kendilerini Tanrı'nın ebedi rahmetinden mahrum etmektedir ALLAH İNANCI OLMASINA RAĞMEN ŞİRK KOŞANLAR (MÜŞRİKLER) BAK: (12/106; 23/84-89; 29/61-63; 31/25; 39/38; 43/87). Ayrıca bak 3/191.


12/106 ( = Onların çoğu şirke bulaşmış olmadan Allah'a iman etmez.) ;
23/84-89 ( = De ki: 'Eğer biliyorsanız, yeryüzü ve içindekiler kimindir?' + Allah'ındır!' diyecekler. De ki: 'Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?' + Sor: 'Yedi göklerin Rabbi ve o büyük arşın Rabbi kimdir?' + 'Allah'tır!' diyecekler. De ki: 'Hâlâ benden sakınmıyor musunuz?' + Şunu da sor: 'Eğer biliyorsanız söyleyin. Kimdir o, her şeyin melekûtu / aslı esası elinde olan? O koruyup gözeten ama korunup gözetilmeyen?' + 'Allah'tır!' diyecekler. De ki: 'Nasıl oluyor da büyüleniyorsunuz?').

 Allah'ı kabul etmek, O'nun tüm özelliklerini, bildirildiği gibi kabul etmektir. Örneğin Tanrı'nın her şeyi kontrol ettiğini (8/17 =Siz öldürmediniz onları, Allah öldürdü onları. Attığın zaman da sen atmadın, Allah attı. İnananları kendisinden güzel bir imtihanla denemek için yaptı bunu. Allah; işitendir, bilendir), ve O'nun, biricik hüküm kaynağı olduğunu (12/40 = 'O'nun yanında nelere kulluk ediyorsunuz? Sadece bir takım isimlere ki, adlarını siz ve atalarınız koymuştur. Onlar hakkında Allah, hiçbir kanıt indirmemiştir. Hüküm yalnız Allah'ındır. O, yalnız ve yalnız kendisine kulluk etmenizi emretti. Eskimez ve pörsümez din işte budur. Ama insanların çokları bilmiyorlar.') kabul etmeyenler aslında Tanrı'yı inkâr etmektedirler; 
29/61-63 ( = Onlara 'Gökleri ve yeri kim yarattı, Güneş'i ve Ay'ı kim boyun eğdirdi?' diye sorarsan, mutlaka şöyle diyecekler: 'Allah!' Peki nasıl döndürülüyorlar? + Allah, kullarından dilediğine rızkı açıp yayar da ölçülü verip kısar da. Allah her şeyi çok iyi bilir. + Onlara, 'Gökten suyu kim indirdi de onunla toprağı ölümünden sonra canlandırdı?' diye sorsan, mutlaka 'Allah!' derler. De ki: 'Hamt Allah'adır. Fakat onların çokları akletmiyorlar.');
31/25 ( =Eğer onlara, 'Gökleri ve yeri kim yarattı?' diye sorarsan yemin olsun, 'Allah' derler. De ki: 'Hamt Allah'adır!' Ama onların çokları bilmiyorlar.);
39/38 ( = Onlara, 'Gökleri ve yeri kim yarattı?' diye sorsan, yemin olsun 'Allah!' diyecekler. De onlara: 'Peki Allah dışındaki yakardıklarınız hakkında ne diyorsunuz? Allah bana bir zarar vermek istese, O'nun vereceği zararı uzaklaştırabilirler mi? Yahut bana bir rahmet dilese, O'nun rahmetini tutabilirler mi?' De ki: 'Bana Allah yeter! Tevekkül edenler O'na dayanıp güvenirler.');
43/87 (=Kendilerini kim yarattı diye onlara sorsan, yemin olsun, 'Allah!' diyeceklerdir. Peki, nasıl döndürülüyorlar!).

Ayrıca bak: 3/191.
3/191: Gerçek inananlar, Allah'ı sıkça anar ve O'nun ismini tek başına anmaktan mutluluk duyar.
3/191: Akıllarını kullananlar, Allah'ı sıkça anar ve O'nun ismini tek başına anmaktan mutluluk duyar. Kendileri ve çevrelerindeki her şey ve her olay onlara Tanrı'yı hatırlatır. Bak 13/28; 23/84-89; 33/42; 39/45.

Bak 


13/28 (=Böyleleri, inanan ve gönülleri Allah'ın zikriyle / Kur'an'ıyla tatmin bulan kişilerdir. Gözünüzü açın! Gönüller yalnız Allah'ın zikriyle / Kur'an'la tatmin bulur);
23/84-89 (= De ki: 'Eğer biliyorsanız, yeryüzü ve içindekiler kimindir?' + 'Allah'ındır!' diyecekler. De ki: 'Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?' + Sor: 'Yedi göklerin Rabbi ve o büyük arşın Rabbi kimdir?' + 'Allah'tır!' diyecekler. De ki: 'Hâlâ benden sakınmıyor musunuz?' + Şunu da sor: 'Eğer biliyorsanız söyleyin. Kimdir o, her şeyin melekûtu / aslı esası elinde olan? O koruyup gözeten ama korunup gözetilmeyen?' + 'Allah'tır!' diyecekler. De ki: 'Nasıl oluyor da büyüleniyorsunuz?'); 

 Allah'ı kabul etmek, O'nun tüm özelliklerini, bildirildiği gibi kabul etmektir. Örneğin Tanrı'nın her şeyi kontrol ettiğini (8:17 =Siz öldürmediniz onları, Allah öldürdü onları. Attığın zaman da sen atmadın, Allah attı. İnananları kendisinden güzel bir imtihanla denemek için yaptı bunu. Allah; işitendir, bilendir), ve O'nun, biricik hüküm kaynağı olduğunu (12:40 = 'O'nun yanında nelere kulluk ediyorsunuz? Sadece bir takım isimlere ki, adlarını siz ve atalarınız koymuştur. Onlar hakkında Allah, hiçbir kanıt indirmemiştir. Hüküm yalnız Allah'ındır. O, yalnız ve yalnız kendisine kulluk etmenizi emretti. Eskimez ve pörsümez din işte budur. Ama insanların çokları bilmiyorlar.') kabul etmeyenler aslında Tanrı'yı inkâr etmektedirler.

33/42; (=O'nu sabah akşam tespih edin!)
39/45. (= Allah yalnız başına anıldığında, ahirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O'nun dışındakiler anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler.)

 'Müslümanların' büyük bir çoğunluğu, 3/18 (=Allah, kendisinden başka tanrı olmadığına tanıktır. Meleklerle ilim sahipleri de adalet ölçüsüne sarılarak tanıklık etmişlerdir ki, o Azîz ve Hakîm olandan başka hiçbir ilah yoktur.) ayetinde bildirilen şehadete rağmen, şehadete Muhammed peygamberin ismini eklemekte ısrar etmektedirler

 Bu ölçüt, Allah'ın ismini yalnız olarak anmaktan hoşlanmayan ve illa da Muhammed peygamberin veya bir başkasının ismini eklemek isteyenlerin aslında ahirete inanmadıklarını açığa vurmaktadır. 

Bak 3/18, 17/45-46.
3/18 (= Allah, kendisinden başka tanrı olmadığına tanıktır. Meleklerle ilim sahipleri de adalet ölçüsüne sarılarak tanıklık etmişlerdir ki, o Azîz ve Hakîm olandan başka hiçbir ilah yoktur.) İslam'ın ilk şartı olarak bilinen 'Şehadet', Allah'tan başka tanrı olmadığının itiraf edilmesidir.

 Kuran'da otuz kez geçen 'la ilahe illa Allah' ifadesi hiçbir yerde bir başka isimle birlikte geçmez. Bu şehadetle yetinmeyip Allah'ın Tekliğini ilan ederken, Allah'ı tek başına yeterli görmemek ve isminin yanında herhangi bir ismi anmayı gerekli görmek şirk hastalığının bir belirtisidir.

(
DİKKAT! ÖNEMLİ: Maksat / niyet, Hz. Muhammed'in / peygamber(ler)in, Allah'a eş / ortak koşulmamaları için, Hz. İsa'ya Hristiyanların yakıştırdığı gibi Allah'ın oğlu değil de 'Allah'ın kulu ve resulü' olduğunu vurgulamak / söylemek olduğunda niye şirk olsun. Önemli olan bu anmadaki / ikrardaki niyettir, anlayış ve kabuldür, aklın ve kalbin onayıdır yani İMAN dır. Bunun da, her insanda ne olduğunu, yalnız insana Şah damarından daha yakın ve her şey üzerinde bir tanık / şahit olan Allah' bilir- MKA

 Muhammed peygamberden seneler sonra, tüm ilahi dinlerin değişmez ortak sloganı olan şehadete Muhammed'in ismini ilave edenler bu davranışlarıyla Kuran'ın birçok ilkesini çiğnemişlerdir.

(
Tam bu noktada niyet önemlidir. Yapılan tanıklıkta niyet, insanları Hz. İsa dâhil bütün peygamberlerin, Allah'ın kulu ve elçisi olduğunda uyarmak olduğunda, bunun şirk olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta bu bir iman konusudur ve iman hakkında tek hüküm / karar sahibi de yalnız ve ancak Allah'tır

BU KONUDA BENCE ÇOK ÖNEMLİ OLAN ŞUDUR: Bunun ve sıralanan diğerlerinin, şirk olduğunu, kişinin kendi aklı/ kalbi / gönlü samimiyetle, onaylamadan, inanmadan bir insanın, Edip Yüksel ve veya başka bir kişi veyahut herhangi bir kurum / kuruluş / cemaat lideri vs. öyle diyor diye öyle kabul ederek bunlardan vazgeçmesi de, kişisel sorumluluğu kaldırmadığı gibi, münafıklık ve şirkin ta kendisidir.

Zira şirkin aslı, Allah'tan başkasını, sıfatlarıyla, Allah'ın yanında bir başka hâşâ (asla olamaz) Allah gibi kabul edip öyle inanmak, tutum ve davranışlarını da bu inanç doğrultusunda düzenlemektir.
Bunların hangisinin ve hangi koşullarda şirk olduğunun seçim ve tercihindeki iman, insanın şahsi sorumluluğu ve dünya sınavıdır. Hesabını verecek olan kişinin kendisidir. Bu hesabı istese bile, kişiden başka bir kimse yüklenemez ve ödeyemez. Sadece iyi veya kötü yapılanlarda pay vardır. Bu payın niceliğine ve niteliğine ait hüküm de yalnız ve ancak Allah'a aittir. M. Kemal Adal)

 Camilerde Tanrı'nın isminin yanına, Muhammed ismine ek olarak Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan ve Hüseyin gibi diğer putlaştırılmış (?! - MKA) isimler eklenmiştir. Şiiler ise farklı bir put koleksiyonuna sahip olup camilerini onların isimleriyle süslerler.
 Muhammed'in isminin geçtiği dört ayet var; bu ayetleri camiye asmak yanlış mı diye itiraz edenler olabilir. Mescitlerin duvarlarına cennetteki hurilerden söz eden tüm ayetleri güzel hatlarla yazıp asmanın yahut ta sadece cehennem ile ilgili ayetleri seçmenin bir zararı mı var? Sadece İsa veya Musa ile ilgili ayetleri seçmeye ne demeli? Münafıklarla ilgili ayetler niye olmasın? Mescitlerin duvarına tüm Kuran asılırsa bir sorun olmaz. Ama Kuran'dan bazı ayetler özellikle seçilince işte orada niyet önemli oluyor. (İşte konunun özü budur-MKA)

 Kuran'dan bazı ayetler seçilecekse, sadece Allah'tan söz eden ayetler asılabilir. Örneğin 39/44-45 veya39/11-12 ayetleri... Ayrıca, mescitlerin duvarına ayet asılacak diye bir kural da yok?Bak :2/285; 3/64; 39/45; 53/23; 72/18.
 17/O45-046: (Kur'an okuduğunda, seninle, âhirete inanmayanlar arasına gizli bir perde çekeriz. + Kalpleri üzerine, onu anlamamaları için kabuklar geçiririz, kulaklarına da bir ağırlık koyarız. Rabbini yalnız Kur'an'da andığın zaman, nefretle geriye dönüp kaçarlar)
 Ahiret konusunda kuşkuları olanlar Kuran'ı anlamazlar ve Kuran'ın zor olduğunu iddia ederler. 

Bak: 54/17, 22, 32, 40. (=Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!)

Edip Yüksel - MESAJ Kuran Çevirisi Dipnotlarından Alıntılanmıştır.


NAMAZ VAKİTLERİ



 Kuran'da namazın, vakitleri belirlenmiş bir farz olduğu geçer (4-Nisa Suresi 103). 

Korku zamanında bile namaz kılınmasını açıklayan Kuran, hiç şüphesiz farz namazlarının vakitlerini de eksiksiz olarak açıklamıştır.

Namaz vakitlerinin açıklanmasından kastımız, farz olan namazların açıklanmasıdır.


Namaz övülmüş bir ibadettir. Allah'a yönelmenin, Allah'ı hatırlamanın bir şeklidir. Bu yönüyle namaz her an kılınabilen, her an yerine getirilebilen bir ibadettir. Fakat her kılınan namaz, farz namaz değildir.

Örneğin gece yarısı fazladan namaz kılınabilir, fakat bu gece yarısı kılınan namazın farz olduğunu göstermez. Peygamber de, Peygamber'in yakınları da şüphesiz birçok kereler namaz kılmışlardır.

Kuran'ın tek kaynak olduğunu unutan mezhepçi zihniyetliler bu namazların kimisini farz, kimisini sünnet ilan etmişler; Kuran'dan dini anlamak yerine, Peygamber yakınlarının hareketlerini kendilerince yorumlayarak din oluşturmuşlardır.

Sünni mezhepler sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı diye beş namazı farz kılmışlardır.

Şiiler üç vakit namazı farz kılıp bu vakitlerde beş vakit namazı birleştirdiklerini söylerler.

Daha eski zamanlardaki Hariciler'in iki veya üç vakit kıldıklarına dair hadisler de vardır.

Bu farz namazların dışında Kuşluk, Duha, Güneş, Ay tutulması, İstihare, Kadir, Regaip, Beraat gecesi namazları gibi birçok namaz da vardır. Vitir namazı ise kimilerine göre vacip olup farza yakındır, kimilerine göre ise sünnettir.

Savaş zamanı namazın kılınmasıyla ilgili bilgileri veren Kuran, hiç şüphesiz farz namazlarının vakitlerini de açıklamıştır.

Kuran'dan delillendirilmeyen namazların belirli dönemlerde belirli kişilerce, halifelerce, hatta Peygamber tarafından kılınmış olması mümkündür. Çünkü Kuran namazı över ve farz namazların haricinde de namaz kılınması elbette ki iyidir. Bu açıdan bakıldığında yukarıda adı geçen ve yukarıda adını geçirmediğimiz, fakat namaz kitaplarında adı geçen namazların kılınmış olması mümkündür.

Fakat Kuran'da adı geçmeyen namazların, farz namaz olarak algılanması çok büyük hatadır.

Bu noktadan olaya baktığımızda sorun, hadislerin yorumlanış şeklindeki hatalardan kaynaklanmıştır. 



Şimdi dinin tek kaynağı olan Kuran'dan farz olan namazları isim ve vakitleriyle birlikte öğrenelim.


 SABAH (FECR) NAMAZI


Kuran'da namaz kelimesi 'salat' kelimesi ile ifade edilir. 'Bağlantı kurmak' tipinde manalara sahip olan 'salat' kulun yaratıcısıyla kurduğu bağlantı, yani namaz için de kullanılır. 'Salat' kelimesi 'ikame' fiiliyle beraber 'namaz kılmak' manasında kullanılmıştır. 'Salat-ı Fecir' yani 'Sabah namazı' ismi 
24-Nur Suresi 58. ayette geçmektedir. 'Fecir' gecenin karanlığında güneşin ilk ışıklarının çıkışını ifade eder. Bu bir süreçtir ki güneşin doğuşuna kadar devam eder. 

Nitekim varlığı adından belli olan bu namazın, 11-Hud Suresi 114. ayette vakti de tam belli olmaktadır.
Gündüzün iki tarafında, gecenin yakınlarında namaz kıl. Güzellikler çirkinlikleri giderir.
11- Hud Suresi 114


Arapça'daki 'nehar' 'gündüz', 'leyl' 'gece' demektir. 'Tarafeyin-nehari' ifadesi gündüzün iki tarafını ifade eder. 'Taraf' ise; 'uç, dıştan bitişik bölüm' manalarına gelmektedir. Kuran'da geçtiği diğer ayetlerde de aynı anlamda kullanılır. Gündüzün başlangıcını güneşin doğuşu, günün bitişini güneşin batışı olarak alırsak günün iki tarafında sabah ve akşam namazları vardır. Bu zamanların tam anlaşılması için 'zülefen minel-leyl' ifadesi ile bu vakitlerin, aynı zamanda gecenin gündüze yakın zamanları olduğu vurgulanır.
Yani sabah namazı, ismi ile 24-Nur Suresi 58. ayette geçer. 

Bu isim aynı zamanda sabah namazının vaktini de tarif eder. 
Ayrıca 11-Hud Suresi 114. ayette sabah namazının vakti belirlenmiştir. 

Sabah namazı Kuran'daki ismiyle 'Salat-ul Fecir' adından da belli olduğu gibi günün ilk ışıklarıyla başlar ve günün başlangıcı olan güneşin doğusuyla biter.


 AKŞAM (İŞA) NAMAZI


İşa namazının ismi de
 24-Nur Suresi 58. ayette geçmektedir. 

Sözlükten 'işa' kelimesinin anlamına bakanlar, güneşin batışından havanın kararmasına kadar olan vakte, yani bizim Türkçe'de 'akşam' dediğimiz vakte 'işa' denildiğini görürler.
12- Yusuf Suresi 16 ve 79-Naziat Suresi 46. ayette de aynı kelime geçmektedir. 

Diğer iki ayetteki aynı kelimeyi 'akşam' diye çeviren bazı çevirmenlerin, bu kelimeyi Türkçe bir kelime olan 'yatsı namazı' diye çevirmeleri, mezhep izahlarının etkisinde kalmalarındandır. Bu çeviri 'yatsı namazı' diye mezheplerin tarif ettiği namazı Kuran'ın da farz kıldığı izlenimini vermektedir ki bu yanlıştır.

Fakat 'yatmak' kökeninden gelen 'yatsı' kelimesinden kasıt 'işa namazının' yatmadan önce kılınan son farz namaz olması ise bu doğrudur. Ayette buna işaret de vardır:


Ey iman edenler! Yönetiminiz altındakilerle, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız sizden üç vakitte izin istesinler. Fecir (Sabah) namazından önce, öğle vakti elbisenizi çıkardığınızda, işa (akşam) namazından sonra. Çıplak olabileceğiniz üç vakittir bunlar.
24- Nur Suresi 58

Son namazı kılmak için mescide giden, topluca namazı kılan kişi bu namazdan sonra mescide gitmeyeceği için muhtemelen üzerini değiştirecektir. Ev kıyafetine bürünecektir. Bu yüzden yatmadan önceki son namaz işa namazı olarak düşünülüyorsa bu doğrudur. Yoksa vakit olarak akşamı ifade eden bir kelime, namaz kelimesiyle birleşirse bambaşka bir vakit olan yatsıyı ifade eder deniliyorsa, bunun yanlışlığı ortadadır.

Bu ayette son farz namazın akşam namazı olduğunu destekleyici bir ifade tarzı vardır. Arapça sözlüklerden 'işa' kelimesinin manasını araştıran herkes, 'işa' kelimesinin 'güneşin batışından gecenin karanlığına kadar olan zaman dilimi' ni ifade ettiğini görecektir.(Evdeki çocukların çıplaklığın mümkün olduğu vakitlerde izinsiz odalara dalmamalarını öğütleyen bu ayetten bir sonraki ayette, bu çocukların ergenlik yaşına gelince, her zaman özele saygı gösterip, izin alarak ebeveynlerinin odalarına girmeleri öğütlenir.)

Akşam namazının vaktinin anlaşıldığı ayet (
11-Hud Suresi 114) sabah namazında belirttiğimiz ayettir. 

Gündüzün iki tarafında kılınan namazlardan biri sabah namazı olunca, diğeri de bu namazın si-metriği olan akşam namazıdır. Bu namazın vakti de aynı şekilde gecenin gündüze yakın olan zamanıdır. 


Bu ayet dışında akşam namazının vaktini belirleyen bir ayet daha vardır:

Güneşin sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Fecir (sabah) vakti Kuran'ı, fecir (sabah) vakti Kuran'ına tanık olunur.
17- İsra Suresi 78

Gecenin kararması, akşamın bitiş vaktini vermektedir. Işığın alametlerinin tamamen yok olmasıyla akşam namazının vakti biter.

Bu durumda da 'güneşin sarkması' ifadesi güneşin ufukta batışını belirler. Böylece güneşin batımı ve gecenin kararmasının arasındaki vakit, namaz vakti olarak belirtilir.

Bu ayetin devamında sürekli akşam namazıyla beraber geçen sabah namazının vaktinin vurgulanması da ilginçtir.

Fakat bu ayette sabah namazı değil, sabah Kuran okumak vurgulanır. Demek ki sabah namazının vaktinin içinde veya namazın dışında Kuran okumaya özel bir önem vermek gerekir.

Görüldüğü gibi akşam ve sabah namazları isimleriyle beraber Kuran'da geçerler. Üstelik bu isimler namazın kılınacağı vakti de ifade ederler.

İlaveten sabah ve akşam namazının zamanı da açıklanmıştır. Üstelik
 24- Nur Suresi 58. ayette sabahın günün ilk, akşamın günün son namazı olduğuna işaret vardır.


 VUSTA (ORTA, EN İYİ) NAMAZI


Vusta namazına delil olarak 2-Bakara Suresi 238. ayet gösterilir. 


Namazları koruyun. Ve vusta (orta, en iyi) namazı da.2- Bakara Suresi 238

Sabah ve akşam namazının vakitlerini çıkardığımız ayetler ve bu ayet dışında namaz vakitlerinin çıkartılabileceği hiçbir ayet yoktur. Demek ki namaz vakitleri bu ayetlerden anlaşılacaktır.

Günün bir ucundaki namaz sabah namazı, günün diğer ucundaki namaz da akşam namazı olunca orta namazını bu iki namazın ortasında aramak lazımdır. 


Tüm kültürlerde günün uyanmayla başladığını, gecenin dinlenmemiz için yaratıldığını, geceleyin kalkıp ibadetin bir tek Peygamberimiz'e has kılındığını (
17-İsra Suresi 79) düşünürsek orta namazı, sabah ile akşam namazının arasında gündüz kalan vakit olur. 

'Vusta' kelimesine 'orta' manasının verilmesinden günün ortalarında kılınan bir namaz olduğunu düşünenler olabilse de bu kelimeyi sınırlayan hiçbir ifade olmadığı için sabah ile akşamın arasında kalan tüm zaman dilimini, bu namazın vakti olarak kabul etmek gerekir.

Vusta namazı ifadesinden, orta namazı sonucuna varıldığında 'vusta' kelimesi hem namazın ismini, hem zaman dilimini belirleyen kelime olur.

Diğer bir görüşe göre 'vusta' kelimesinin 'en iyi' manasına sahip olduğu, bu kelimenin bir namazı belirtmediği, ayetten namazların korunması ve en iyi şekilde kılınmasının anlaşıldığı söylenir. 'Vusta' kelimesi üzerinde bir inceleme bu konuya açıklık getirecektir.
 2-Bakara Suresi 143, 5-Maide Suresi 89, 68-Kalem Suresi 28, 100-Adiyat Suresi 5 ayetlerinde de bu kelime geçer. Bu ayetleri inceleyerek 'vusta' kelimesini anlamaya çalışabilirsiniz.

Görüldüğü gibi Kuran'da namazın beş vakit olduğuna dair bir ifade yoktur.

Namazın uzunluğu, rükûda, secdede ne söyleneceği de Kuran'da geçmez. Aslında hadislerde de namazın uzun mu, kısa mı olduğu, rükûda, secdede ne söylenmesi gerektiği bulunmaz.

Bugünkü anlatılan namazın uydurma dolu hadislerle bile açıklanması mümkün değildir.

Namazdaki birçok husus tamamen mezhep kurucularının şahsi görüşleriyle oluşmuştur.

Peygamber'in hem çok uzun hem de çok kısa namaz kıldığına; uzun rüku, uzun secde ettiğine dair de birçok hadis vardır.

Ama mezhepçiler, rükuları üç 'Subhane rabbiyel azim', secdeleri üç 'Subhane rabbiyel ala' ifadeleriyle belirlemiş, taklitçilerini sadece bu ifadelere mahkum edip, Allah'ın serbest bıraktığını gereksiz yere sınırlamışlardır.

Normalde rükuda ve secdede belirli ifadeleri söylememizin gerekip gerekmediği, namazın süresinin kişinin şahsi görüşüne bırakıldığı, Kuran'dan anlaşılacağı gibi hadisler doğru yorumlansaydı da anlaşılabilirdi.

Mezhepler serbest bir alanı kendi belirlemeleriyle dondurmuşlardır.

Hadislerin hepsinden namazın beş vakit olduğu da çıkmaz. Birçok hadisten Peygamberimiz'in üç vakit namaz kıldığı çıkar.

Özellikle Şiiler üç vakit namaz kılarken bunu kendi hadislerine dayandırırlar. Şiiler'in üç vakit kılıp, bu üç vakitte beş vakit namazı birleştirmelerinin, iki ekol arasında orta yol bulma gibi bir çabadan kaynaklandığını sanıyoruz.

Kuran'ın hiçbir yerinde birleştirme (cem) diye bir konudan bahsedilmez.

Kuran'a göre namaz belirttiğimiz vakitlerde farzdır. Eğer üç vakit namaz kılıp, bu üç vakitte beş veya yirmi vakit namaz kılıyorsanız yine de üç vakit kılmış olursunuz. Yatsı namazını kılacak kişi ben beş vakit namazı yatsı namazında birleştirdim dese de bir tek yatsı namazını kılmış olur.

Çünkü namazı, farz olan vakit namazı yapan, kılınan rekât sayısı değil, belli bir vakitte kılınır oluşudur.

Şiiler gibi Ehli Sünnet'in Safi, Maliki, Hanbelî mezhepleri de namazları birleştirme konusunda çok toleranslı olmuşlardır. Bir kısmı hiç sebepsiz, bir kısmı şiddetli yağmurda bile namazların birleştirilebileceğini düşünmüştür.

Yani mezheplere göre; Peygamber beş vakit namazı üç vakitte cem etti (birleştirdi) diyenler, aslında namazın üç vakitten çok olamayacağını kabul etmiş olurlar. Namazın minimumu farz namazlar kadardır.

Namazın fazladan kılınması gayet doğaldır. Farz namazların beş ilan edilmesi Sünni mezheplerin bir yorumudur. Eğer namaz beş vakit olsaydı, Kuran'dan bunların ismi, vakti belli olurdu. Kuran'da Peygamber'e özel, fazladan ibadet vakti bile belirtilmişken (17-İsra Suresi 79), tüm Müslümanlara farz olan bir namazın vaktinin belirtilmemesi hiç mümkün müdür?

Evvelki ayetlerden görüldüğü gibi, Kuran'da belli olan namazlar vardır. Neden vakti belli olmayan ikindi gibi, yatsı gibi namazların farz olduğunu düşünelim?

Tahminimiz bazı kişiler Allah'ı zikretme (hatırlama), Allah'ı tespih etme (yüceltme, yönelme) ile ilgili ayetlerdeki tespih, zikretme faaliyetlerini düzene koymak için fazladan namazlar farzlaştırmışlardır.

Zikretme ve tespih faaliyetlerini namaz kılarak yapmak güzel bir yöntem olabilir ama Allah'ın farzlaştırmadığı şekilde bu vakitleri namaz vakti olarak farzlaştırma kabul edilemez.


17-Öyleyse akşama erdiğinizde de, sabaha erdiğinizde de tespih (yüceltme, yönelme) Allah'adır.
18-Övgü O'nundur. Göklerde ve yerde, günün sonunda, öğleye erdiğinizde.
30- Rum Suresi 17,18



NAMAZDAN SONRA ALLAH'I HATIRLAMAK



Namazı bitirdiğinizde Allah'ı ayaktayken, otururken veya yan yatarken hatırlayın (zikredin).
4- Nisa Suresi 103

Namazı bitirdiğimizde de Allah'ı hatırlamalıyız. Namazdaki oturuşlar namazın bir bölümü değildir. Tahminimiz bu ayete ve secdelerden sonra da Allah'ın hatırlanmasını söyleyen 
50- Kaf Suresi 40. ayetindeki gibi ayetlere binaen namazın sonunda oturuşlar oluşmuştur. 

Bu oturuşlarda namazdan sonra Allah'ın hatırlanmasını söyleyen ayetlerin hükmünü yerine getirebiliriz. Fakat bu anmayı ayakta veya yan yatarak da yapabileceğimizi ve oturmanın namazın bir bölümü olmadığını bilelim.

Uydurulan Din ve Kurandaki Din E Kitap'tan Alıntılanmıştır. -MKA

**2/3: KURAN'A GÖRE NAMAZ:


Edip Yuksel
www.19.org


Hadis ve Sünnet kaynaklarındaki yüzlerce çelişkiyi, saçmalıkları, palavraları eleştirdiğimizde onların mukallit ve mürit savunucuları bize sürekli olarak şu eleştiride bulunmaktadırlar: 'Hadisler olmazsa namazı nasıl kılacağımızı nereden öğreneceğiz?'

Bir youtube konuşmamda hadis kitaplarına göre namaz kılmanın mümkün olmadığını delilleriyle isbat ettim
Hadislere göre namaz uyduran mezhepler arasında da büyük farklılıklar olduğunu gösterdim. Bu makalede ise Kuran'da namazla ilgili geçen 60-70 ayeti incelememi sizinle paylaşıyorum. Siz de benzeri bir araştırma yapınız ve Kuran'a göre aklınızın ışığında namazı öğrenin. Peygambere en iğrenç hakaretleri ve akla zarar saçmalıkları içeren uyduruk hadis kitapları yerine aklın ışığında Kuran'ın ayetlerini izleyiniz.


 Namazın Amacı

Namaz kılmak, sıkça zekatla ve muhtaçlara yardım etmekle birlikte anılarak namaz kılan kişinin toplumsal bilinç ve sorumluluğa sahip olması vurgulanır (2:43,83,110; 4:77, 22:78; 107:1-7). 

Namaz sadece Allah'ı anmak için kılınır (6:162; 20:14). 

Bu özel anma ve iletişim ibadeti gözetilirken dış dünya ile ilişkiler minimuma indirilmeli (4:101-103). 

Namaz, müslümanları günahlardan ve başkalarına zarar vermekten alıkor (29:45). 

Namaz hayat boyu gözetilecek bir görevdir (70:23).


 Abdest

Namaz kılmak için abdestli olmak gerekir (4:43; 5:6). 

Yüzler yıkanır, eller dirseklere kadar, başlar meshedilir, ayaklar da. Ayetlerdeki ifade, ayakların hem yıkanabileceği ve hem meshedilebileceği biçimde anlaşılır (nitekim bunu bir önceki cümleyle yansıtmaya çalıştık). Böylece, duruma ve iklime göre bize serbesti tanınır. Abdesti sadece cinsel ilişkide bulunmak ve tuvalet ihtiyacını gidermek bozar; gaz kaçırmak, kanamak, kadınlarla tokalaşmak ve kadının adet görmesi abdesti bozmaz ve namaza engel olmaz (5:6; 2:222). 

Su bulunmazsa, namaza zihinsel olarak hazırlanmak için temiz bir zemine dokunularak yüzler ve eller meshedilir (5:6).


 Giyim

Namaz için örtünme diye bir koşul yoktur. Odasında kendi başına veya eşiyle birlikte namaz kılan biri dilerse çırılçıplak namaz kılabilir. Tanrı bizi elbiselerimize göre değerlendirmez ve bizim saklamaya çalıştığımız organları yaratan ve çalıştıran da kendisi olduğundan onları görmekten mahcup olmaz. Âdem ve eşinin bahçedeki tavırları, suç işleyerek bedenlendikleri için, suçluluk psikolojisiyle gösterdikleri bir refleksti. Aradan milyonlarca yıl geçmiş ve bu suç herkese ayan beyan olmuştur! Ayrıca, örtü olarak kullanılan pamuk, yün, naylon gibi nesnelerin çıplak vücutları denetçilerden gizleyeceği biçimindeki yaygın inanış da temelsiz. Bizim çıplak vücudumuz denetçilerin umurunda bile olmaz. Kaldı ki, banyolardan veya yatak odalarından denetçiler kaçmaz. Onlar her an bizim hizmetimizdedirler ve yaptıklarımızı her an kaydetmektedirler. Ayrıca, namazda muhatabımız denetçiler değil, Allah'tır. Örtünme toplumsal bir gereksinme olup kişiyi cinsel ve duygusal ilişkilerde diğerlerinden koruma amacını güder. (7:26,31; 24:31; 33:59).


 Kıble

Kıble (yöntem) genel strateji anlamına gelir. İbrahim peygamberin kurduğu Sınırlanmış Mescid tevhid mesajının ve yönteminin bir odak noktasıdır (2:125, 143-150; 22:26). 

 Bu yöntemin coğrafi mekanında ötesinde olduğu anlaşılıyor (2:115).


 Rekât Sayısı

Tehlike ve korku gibi olağanüstü hallerde kısaltılması öğütlenen namaz bir rekat olunca normal koşullarda kılınan namaz en az iki rekat olmalı ve namazda dış dünya ile irtibatı minimuma indirmeli (4:101-103). 

Cuma namazının sadece iki rekât olması ilginçtir. Bu namaz her hafta topluca tekrarlandığı için rekat sayısına ekleme yapılamamıştır. Cuma namazı dışında, cemaatle kılınmayan namazların rekât sayıları çeşitli biçimlerde zamma uğramıştır.


 Mekanik Biçim

Namazı ayakta durarak kılmaya başlamalı (2:238; 3:39; 4:102) 

ve özel durumlar hariç durulan yerden hareket edilmemeli (2:239). 

Namazda eğilerek yere kapanmalı (rüku ve secde) böylece Allah'a teslimiyet fiziksel olarak da bildirilmeli (3:43; 4:102; 22:26; 38:24; 48:29). 

Herhangi bir korku durumunda ayakta durma ve eğilerek yere kapanma koşulu aranmaz (2:239).


 Okuma

Namazda okuduğumuz duanın anlamını namaz anında bilmeli ve Allah ile konuştuğumuzun bilincinde olmalıyız (4:43). 

Namazları saygı içerisinde kılmalı (23:2). 

İhtiyacımıza ve içinde bulunduğumuz duruma uygun olarak Allah'ın herhangi bir ismini (sıfatını) zikredebiliriz (17:111). 

Namazda Allah'tan başkasını anmak namazın amacıyla çelişir (6:162; 20:14; 29:45). 

Namazda Allah'ı anmalı, övmeli, yüceltmeli, tesbih etmeli ve sadece O'ndan yardım istemeli (1:1-7; 20:14; 17:111; 29:45; 2:45). 

Fatiha suresi baştan sona Allah'ı muhatap alan bir dua niteliğinde olan biricik sure olup değişik dilleri konuşanların topluca namaz kılabilmelerini sağlayabilmesi açısından uygundur (62:9-11; 4:101-103). 

Namazlarda orta bir sesle okumalı ve namazlar ne özellikle gizlenmeli ne de gösteriş amacıyla açıkta kılınmalıdır (17:110). 

Toplu namaz kılınırsa, namaza önderlik eden kişinin orta bir ses tonuyla okuduğu dua dinlenmeli (7:204; 17:110). 

Otururken 'tahiyyat' denilen duayı okumamalı; zira bu dua Muhammed peygamber sanki herşey nazır ve hazır bir tanrıymış gibi bir hitap içermekte ve Allah'tan başkalarını anmaktadır. İlla birşey okunmak dilenirse, Allah'ın birliğine şahadet getirilebilir veya herhangi bir dua yapılabilir.


 Cuma Namazı

Kadın-erkek tüm gerçeği onaylayanlar haftada bir Cuma (toplantı) günü öğle namazına açık bir duyuru ile çağrılır ve namazı erkek veya kadın bir müslümanın önderliğinde topluca gözettikten sonra herkes tekrar işine döner (62:9-11). 

Duyuru Allah'ı anmaya bir çağrı olup başka isimler zikredilmez (72:18-20). 

Hutbe namazın bir parçası olmayıp toplantıdan yararlanılarak yapılan bazı hatırlatmalar ve güzel öğütlerden ibarettir. Mescitler (camiler) sadece Allah'a özgülenmeli. Allah'ın ismi bir levhaya asılmışsa O'nun ismi yanında hiçbir ismi özellikle yerleştirmemeli (72:18-20). 

Mescitler topluma açık yerler oldukları için mescitlere gidenler temiz ve güzel giyinmeli. (7:31).


 Cenaze Namazı

Cenaze namazı olarak bilinen dua, bir namaz değil aslında. Dileğe bağlı bir duadır. Allah'a ortak koşmadan ölmüş olanları hayırla anıp geride kalmış yakınlarına destek verme amacını güder (9:84).

 Vakitler

Gecenin gündüzün iki ucuna yakın bölümlerinde gözetilmesi gereken Sabah (
Fecr: 24:58; 11:114) ve Akşam namazlarıyla (İşa: 24:58; 17:78; 11:114; 38:32) güneşin sabah ile akşam arasında olduğu, yani öğle vaktinde kılınan Orta (Vusta: 2:238) namazı olmak üzere üç vakit namaz mevcuttur.


Kuran'da sadece üç namazın ismi geçer. Bir başka deyişle, 'salat' (namaz) kelimesi, zaman bildiren üç tanımlayıcı kelime ile birlikte anılır.


Salat-el Fecri-SABAH NAMAZI (24:58; 11:114).

Salat-el İşa'-AKŞAM NAMAZI (24:58; 17:78; 11:114; 38:32)

Salat-el Vusta- ORTA NAMAZ (2:238)


Namaz vakitlerini belirleyen ayetlerin hepsinin bu üç vakit hakkında olduğunu görüyoruz. Spekülasyonlara girmezsek ORTA NAMAZ olarak adlandırılan namazın sabah ile akşam namazı önceleri öğle namazı olarak anlıyordum
73:20?deki ifadeyi gece namazının zamanı konusunda bir rahatlık sağlama olarak değilde gece namazının farz olmadığı biçiminde anladığım içindi Demek ki, gece namazı ve izleyen Kuran çalışması güneşin batışından başlayıp doğuşuna kadar süreyi gecenin üçte birinden başlıyor ve üçte ikisinde sona eriyor. Güneş saat 7?de batıp 5?te doğuyorsa gece namazının zamanı saat 10:20 ile 1:40 arası olur. 

Cuma, yani cemaatle kılınan namaz özel bir toplumsal namaz olduğu ve gündüzün gerçekleştiği anlaşılıyor (62:9-11).

Tevrat bu anlayışı destekler. Namazın İbrahim peygamberle başladığını ve Musa'nın namaz kıldığını hatırlarsak Tevrat'ta namaz vakitleriyle ilgili ifadelerin tarihsel değerini daha iyi idrak ederiz. Tevrat'ın çevirilerine güvenim tam olmamakla birlikte Tevrat'ın en az üç ayetinde bulduğumuz bu desteğin bir hata veya tahrif sonucu oluştuğunu onaylamıyorum. 


Tevrat'taki bu ayetlerin gerek birbirleriyle ve gerekse Kuran ayetleriyle olan tutarlılığına dikkatinizi çekerim. (Bak: 1 Samuel 20:41; Zebur 55:16-17; Daniel 6:10).

Namaz vakitlerinin beşe çıkarılmasının oluşturduğu dumanların izini mezhepler tarihinde görebilirsiniz. Şia'nın beş vakit namazı üç vakte sıkıştıran garip pratiği, namazları beşe çıkartan Sünniler'in baskısı neticesi bir uzlaşmadan kaynaklanıyor olmasın? Sünnetlerle, nafilelerle, teravih namazlarıyla namaza sürekli zam yapan hadis ve sünnet izleyicilerinin üç vakit namazı beşe çıkarmaları çok mu uzak bir ihtimal?

Kuran'dan beş namaz çıkarıyorsanız kuşkusuz beş vakit namaz kılmaya devam etmelisiniz. Siz, iyi niyetle Kuran'ı inceledikten sonra kendi anlayışınızı izlemelisiniz.


 Namaz Sonrası

Namazları oruç gibi kazaya bırakmak diye birşey olmayıp belli vakitlerde yerine getirilmeli (4:103). 

Namazdan sonra Allah'ı anmaya ve zikretmeye devam etmeli (4:103).


 Bidatler

Namazları birleştirmek, kaçırılmış namazları kaza etmek, namazları yolculuk anında kısaltmak, sünnet ve nafile namazlar eklemek, namaz kıldırma memurluğu (imamlık) diye bir meslek icat etmek, kadınların namazda önderlik etmesini yasaklamak, otururken Et-tahiyatü duasını okumak ve bu duada peygambere ikinci şahıs olarak seslenmek, şahadette Muhammed peygamberin ismini Allah'ın yanına eklemek, Fatiha'dan sonra zammussure okumak, Fatiha'nın Besmelesini okumamak, ( ?! İnançta / itikatta esas olan Niyettir, Yapılıştaki maksattır - MKA) eller ve parmakların yeri konusundaki detaylarla meşgul olmak, abdest alırken ağzı ve burnu yıkamayı abdestin bir şartı bilmek, namazdan önce ağzı misvaklamanın, sarık veya terlik giyilmesinin daha sevap olacağına inanmak gibi nice kurallar ve inançlar Hadis-Sünnet ve mezhepler yoluyla Muhammed Peygamberden daha sonra sokulan bidatlerdir.

EDİP YÜKSEL AÇIKLAMALI KURAN MEALİ E- KİTAP 'TAN ALINTILANMIŞTIR. MKA


SONUÇ OLARAK NAMAZ

Sonuç olarak Kuran'da namazın tüm detayları verilmiştir ve bu, Allah'ın farzlaştırdığı namazdır.

Kuran mezheplerin ilavelerle anlattığı namazı anlatmaz. Zaten mezhepler hangi konuda dini düzgün bir şekilde anlamışlardır ki namaz konusunda anlasınlar?

Allah'ın kitabını yetersiz gören zihniyet, Allah'ın belirtmediği sınırları farzlaştırmış ve namaza Kuran'da olmayan ilaveler yapmıştır.
Kuran namaz adına tüm detayları verir. Namazın vakitleri, namaz için abdest alınması, kıyam, rüku, secde, namazın Allah'ın hatırlanması için kılınması, namazın gösteriş için kılınmaması gibi gerekli olan her şey açıklanmıştır.
Açıklanmayan konular Allah'ın unuttuğu değil, Allah'ın farzlaştırmak istemediği konulardır.

Allah namazı övmüştür. Şu anda camilerde kılınan namazlarda şeklen Kuran'daki tüm unsurlar yerine gelmektedir. Fakat mezhepçilerin farz veya sünnet olduğunu iddia ettikleri birçok husus Kuran'da geçmemektedir.

Sonuçta namaz dört rekat kılınınca da, eller göbek hizasında bağlanınca da, namaz namazdır. Fakat illaki dört rekat namaz kılmak veya elleri böyle bağlamak farz veya sevap değildir.
Mezheplerde olan detayları Kuran'da bulamayanlar 'Bak Kuran eksik, mezheplerin izahı olmazsa, biz nasıl namaz kılacağız?' demektedirler.
Böylece mezheplerini Kuran'ın üstünde bir yere koyan bu kişiler, akılları sıra Kuran'ı mezheplerine denetlettirdiklerinin farkında değildirler. Oysa bu şahıslar mezheplerdeki namaz izahlarını Kuran'a denetlettirmeli, Kuran'da geçmeyen namaz ile ilgili izahların mezhep uydurması olduğunu bilmelidirler.

Allah'ın baldırını açtıran, dünyayı balık ve öküz üzerine koyan, kadınları erkeklerin cerahatli vücutlarını yalasalar da haklarını ödeyemeyecek varlıklar olarak gören uydurma hadislere dayalı mezhepler hangi konularda isabetlidirler ki, namaz konusunda isabetli olmalarını bekleyelim?

Harici, Mutezile, Şii kaynaklarının namaz vakitleri ve namazın kimi uygulamaları hakkındaki değişik görüşleri zaten namaz konusuna uydurmalar karıştığını, bu konunun baştan incelenmesi gerektiğini göstermektedir.
Bu yazımızda sadece Kuran'a dayalı namazın nasıl anlaşılabileceğini, namazın tüm detaylarının Kuran'da nasıl açıklandığını göstermeye çalıştık.

Namaz halk arasında çok yaygın olarak uygulanan, çok önemli bir ibadettir. Birçok kişi namazı anne, baba veya çevresinden öğrenmiştir. Ülkemizin ve İslam aleminin yıllarca mezhepçi İslamcı görüşlerle yönetildiğini düşünürsek, şu anda birçok kişinin öğrendiği namazın, mezheplerin izahlarına göre şekillendiğini anlarız.

Kitabımızda mezheplerle, mezheplerin dayandığı hadislerle ilgili açıklamalarımız, mezheplerin nasıl güvenilmez olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu yüzden dinin diğer unsurlarını, nasıl mezhepleri bir kenara bırakıp Kuran'dan anlamalıysak, aynı şey namaz için de geçerlidir.

Peygamberimiz'in yakın arkadaşı Enes bin Malik, Emeviler döneminde yapılan tüm bozulmalarla beraber namazın da bozulduğunu görmüş ve 'O mescitlerde kılınan namaz Pey-gamberimiz'in bize öğrettiği namaz değildir. Emeviler bir yığın uydurmayla namazı tanınmaz hale getirdiler.' demiştir (İbni Kayyum Zad'ül Mead 1/222).

Bugünkü mezhepçi İslam, işte Emeviler'in döneminde oluşmaya başlamış bu yapının bugünlere gelmiş halidir.

Teferruatlaştırma, zorlaştırma, uydurma, Araplaştırma hep bu Emevi, Abbasi ürünü mezheplerin işidir.
Tüm bu bozulmalardan, uydurmalardan, eklemelerden, çıkarmalardan uzak, Allah'ın detaylı, her şeyi açıklayan kitabı Kuran ise elimizdedir.
Eldeki Kuran tüm sorunları çözecektir.

Uydurmalarını haklı çıkarmak için, Kuran'ı eksik ve yetersiz bir kitap olarak gösterenlerin izahları boşa çıkacaktır.

Bu şahıslar Kuran'ın namazı açıklayamadığını iddia ederler. Öbür yandan kendilerinin veya meslektaşlarının yazdıkları 'Namaz Hocası' kitaplarının namazı açıkladığını söylerler. Yani bunlara göre haşa Allah'ın beceremediğini, namaz hocalarının yazarları ve mezhep imamları becermiştir.

Bu yazımızla mezhepçi kesimin diline en çok sakız olan, Kuran'ın namazı açıklamakta yetersiz olduğu izahının asılsızlığını gösterdik.
Görüldüğü gibi Kuran, dini de, namazı da açıklamakta yeterlidir.
Fakat geleneklerini ve saplantılarını haklı çıkarmak isteyenlerin zihinleri Kuran'ı anlamada yetersizdir.
Uydurulan Din, Kuran'daki Din E – Kitap



LÜTFEN RESUL KUR'AN'IN KUR'AN TEFSİRİ ÖNSÖZÜNÜ ŞİMDİ TEKRAR OKUYUNUZ.


 KURANDAKİ İSLAM'DA RUHBAN SINIFI VE RUHBANLIK MÜESSESESİ HAKKINDA:

Kurandaki İslam'da Ruhban sınıfı ve ruhbanlık müessesesi yoktur. Bu sebeple, Kur'an mesajı ışığında, diyanetin yorum ve uygulamaların, 'ilim sahibi' herhangi bir müminin yorum ve uygulamalarından farklı üstünlüğü tartışılabilir ama her ikisinin de diğer müminler üzerinde bağlayıcılığı ve sultası (otoritesi) yoktur.

Bunlar, Bilgi edinme yollarıdır. Sorumluluğu kendileri üstlense bile, kişilerin sorumluluğunu kaldıramazlar. Nereden edinilirse edinilsin, çeşitli bilgilerden hareketle seçim, tercih ve sorumluluk kişinin bizzat kendindedir.

Kur'an'a göre: Allah'ın insana verdikleri (Akıl, idrak, duyular vs) ile, ' Allah'a teslim olan Herkesin / Müslümanların, Kur'an'ı (Allah'ın indirdiğini), kendinin anlaması ve tefsir etmesi (yorumlaması); Allah ve Resulüne de -ki bu ikisi uyulma / itaat bakımından iki ayrı kaynak değildir- anladığınca iman etmesi gerekir ki, bunun delilleri olan ayetler, çok muhkem (açık ve sağlam) ve kesindir.

İman ve İmana uygun tutum bir davranış konusunda, Hâdi (doğru yola kılavuzlayan, imana erdirici) olan, Sünnetullah (Allah'ın yol ve yasaları) gereğince, insanın seçim ve tercihlerine bağlı olarak, sadece ve ancak Allah'tır. Allah öğretir. Allah mutlak adildir ve hiç kimseden verdiğinden fazlasını istemez. Allah'a ulaşan yollar bu sebeple kulları adedincedir.

Yüzünü Allah'a dönüp de O'na teslim olanlar (Müslümanlar), Kur'an'ı (Arapça bilmeyenler, kendi dillerinde çevirilerini) anlamak için 'oku' duklarında, elbet ki, 'âlim' bildikleri diğer ilim/ bilgi sahibi müminlerin (ruhban değil), yorumlarını / tefsirlerini / açıklamalarını /eserlerini de inceleyebilirler ve doğrusu da bunları da inceleyip değerlendirmeleridir. Öğrenmeleridir.

Ama sonuçta Allah'ın verdikleriyle, samimi olarak kendilerinin o konuda, anlayıp inandığı ve kalbinin tasdik ettiği neyse, onun o konuyla ilgili imanı da imanı odur.

 
Kur'an'a göre bir kişi: Kalbi tasdik etmeden inandım diyorsa mümin değil, münafıktır / ikiyüzlüdür (Riyakârdır) . 

 Kur'an'a göre

Bir kişinin, Kur'an'dan inceleyip değerlendirdiği, kendi anlayışına göre inandığı (kalbinin öyle onayladığı) bir ayeti, mümin veya değil her kim olursa olsun, başka biri / birileri veya herhangi bir dünyevi kurum / kuruluş / teşkilat yetkilisi, o kişinin anladığından (inandığından) başka olarak söyleyebilir.

Bu durumda o kişi, tekrar düşünüp onlar gibi anlayıp, inanmadan (kalben onaylamadan), zaruret hali hariç, her ne sebeple olursa olsun, sadece onların söylemesi nedeniyle diliyle onların inandığı gibi inandığını ifade ederse, işte o zaman, şirke düşmüş / onları Allah'a eş (ortak) tutmuş / onları kendine 'put' yapmış olur.

Bütün bunlar zan ( kişisel kanaate dayalı algılama ve yorum) değildir. Kur'an'da beyyine (kesin kanıt / delil olan) ayetleri vardır. Arayan bulur. Bir bilen 'mümin'e sorarsa gösterilir. Kuran Mümini için bunun aksi muhaldir. (Olmaz. Olamaz. İmkânsızdır).

İnanmak veya inanmamaya karar vermek ve inandığının (kalbinin onayladığının) ne olması gerektiğine gelince: İşte bunda kişisel sorumluluk vardır.

'Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır' 17/36.

'Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerinin içinde göstereceğiz. Ta ki, onun hak olduğu kendilerine ayan beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi?' 41/53.

Allah ve resulünden (zamanımızda Kur'an ve anadile yapılmış çevirilerinden) başka birine uymak, bu kişisel sorumluluğu kaldırmaz. İşte bu, insanların dünya hayatındaki sınavının en önemli kısmıdır.

Her kişi böyle veya farklı inanır veya inanmaz. Bu doğrudur. Gerçek ise, nasıl inanırsa inansın veya inanmasın hiç kimsenin, bunun aksine olan, Kur'an'dan bir beyyine (kesin kanıt) gösteremeyecek olduğudur

İşte bunun içindir ki, İMAN Allah'la kul arasındadır ve Kur'an' da:'Hüküm yalnız Allah'ındır. Allah, hükmüne kimseyi ortak etmez' buyrulmuştur.

'Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır.' 4/175.



UYARI:



   ''KUR'AN'IN BÜTÜNÜNÜ BİLMEDEN BİR KISMINI, BİR AYETİNİ İHMAL EDEREK DE DİĞER AYETLERİNİ DOĞRU ANLAYAMAYIZ.''

VE


 ''KUR'AN'A NİSPET ETTİĞİMİZ SINIRLI ANLAYIŞIMIZ VEYA KUR'AN'DAN ANLADIĞIMIZ, KUR'AN'IN MUTLAK MANASI VE HÜKMÜ OLARAK GÖSTERİLEMEZ.''

MKA


RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal


Selam...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder