Namazın
Farziyeti ve Namaz Vakitleri: 4/103
Y.N. Öztürk
Korku halindeki namazı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.
M. Esed
Namazınızı bitirdiğinizde Allahı anın ayakta iken, otururken ve uzanmış halde ve yeniden güvenliğinizi sağladığınızda namazlarınızı (eksiksiz) eda edin. Namaz, bütün müminler için (günün) belli zamanları ile kayıtlı kutsal bir yükümlülüktür.
Y.N. Öztürk
Korku halindeki namazı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.
M. Esed
Namazınızı bitirdiğinizde Allahı anın ayakta iken, otururken ve uzanmış halde ve yeniden güvenliğinizi sağladığınızda namazlarınızı (eksiksiz) eda edin. Namaz, bütün müminler için (günün) belli zamanları ile kayıtlı kutsal bir yükümlülüktür.
Dipnot: *4/103: NAMAZ:
BELİRLİ VAKİTLERDE TANRI İLE İLETİŞİM

*[34] * 4/103: Allah'ı anmak (Zikir)
**4/103: Tanrı'nın egemenliği altında kalmak ve O'nun
rahmet ve yardımına ulaşmak için Kuran, bizim sürekli olarak Tanrı'yı anmamızı
öğütler. Bak: 2/152, 200; 3/191, 33/41-42




Bu gerçeğe rağmen:
***4/103: Allah'a
inanan insanların çoğunluğu maalesef Allah'a ortak koştukları veya tercih
ettikleri putlar yoluyla kendilerini Tanrı'nın ebedi rahmetinden mahrum etmektedir
ALLAH İNANCI OLMASINA RAĞMEN ŞİRK KOŞANLAR (MÜŞRİKLER) BAK: (12/106; 23/84-89;
29/61-63; 31/25; 39/38; 43/87). Ayrıca bak 3/191.









Ayrıca bak: 3/191.


Bak










Bak 3/18, 17/45-46.


(


(













Edip Yüksel - MESAJ Kuran Çevirisi Dipnotlarından Alıntılanmıştır.
NAMAZ VAKİTLERİ


Korku zamanında bile namaz kılınmasını açıklayan Kuran, hiç şüphesiz farz namazlarının vakitlerini de eksiksiz olarak açıklamıştır.
Namaz vakitlerinin açıklanmasından kastımız, farz olan namazların açıklanmasıdır.
Namaz övülmüş bir ibadettir. Allah'a yönelmenin, Allah'ı hatırlamanın bir şeklidir. Bu yönüyle namaz her an kılınabilen, her an yerine getirilebilen bir ibadettir. Fakat her kılınan namaz, farz namaz değildir.
Örneğin gece yarısı fazladan namaz kılınabilir, fakat bu gece yarısı kılınan namazın farz olduğunu göstermez. Peygamber de, Peygamber'in yakınları da şüphesiz birçok kereler namaz kılmışlardır.

Sünni mezhepler sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı diye beş namazı farz kılmışlardır.
Şiiler üç vakit namazı farz kılıp bu vakitlerde beş vakit namazı birleştirdiklerini söylerler.
Daha eski zamanlardaki Hariciler'in iki veya üç vakit kıldıklarına dair hadisler de vardır.
Bu farz namazların dışında Kuşluk, Duha, Güneş, Ay tutulması, İstihare, Kadir, Regaip, Beraat gecesi namazları gibi birçok namaz da vardır. Vitir namazı ise kimilerine göre vacip olup farza yakındır, kimilerine göre ise sünnettir.
Savaş zamanı namazın kılınmasıyla ilgili bilgileri veren Kuran, hiç şüphesiz farz namazlarının vakitlerini de açıklamıştır.


Bu noktadan olaya baktığımızda sorun, hadislerin yorumlanış şeklindeki hatalardan kaynaklanmıştır.

SABAH (FECR) NAMAZI
Kuran'da namaz kelimesi 'salat' kelimesi ile ifade edilir. 'Bağlantı kurmak' tipinde manalara sahip olan 'salat' kulun yaratıcısıyla kurduğu bağlantı, yani namaz için de kullanılır. 'Salat' kelimesi 'ikame' fiiliyle beraber 'namaz kılmak' manasında kullanılmıştır. 'Salat-ı Fecir' yani 'Sabah namazı' ismi

Nitekim varlığı adından belli olan bu namazın,


11- Hud Suresi 114
Arapça'daki 'nehar' 'gündüz', 'leyl' 'gece' demektir. 'Tarafeyin-nehari' ifadesi gündüzün iki tarafını ifade eder. 'Taraf' ise; 'uç, dıştan bitişik bölüm' manalarına gelmektedir. Kuran'da geçtiği diğer ayetlerde de aynı anlamda kullanılır. Gündüzün başlangıcını güneşin doğuşu, günün bitişini güneşin batışı olarak alırsak günün iki tarafında sabah ve akşam namazları vardır. Bu zamanların tam anlaşılması için 'zülefen minel-leyl' ifadesi ile bu vakitlerin, aynı zamanda gecenin gündüze yakın zamanları olduğu vurgulanır.
Yani sabah namazı, ismi ile

Bu isim aynı zamanda sabah namazının vaktini de tarif eder.

Sabah namazı Kuran'daki ismiyle 'Salat-ul Fecir' adından da belli olduğu gibi günün ilk ışıklarıyla başlar ve günün başlangıcı olan güneşin doğusuyla biter.
AKŞAM (İŞA) NAMAZI
İşa namazının ismi de

Sözlükten 'işa' kelimesinin anlamına bakanlar, güneşin batışından havanın kararmasına kadar olan vakte, yani bizim Türkçe'de 'akşam' dediğimiz vakte 'işa' denildiğini görürler.


Diğer iki ayetteki aynı kelimeyi 'akşam' diye çeviren bazı çevirmenlerin, bu kelimeyi Türkçe bir kelime olan 'yatsı namazı' diye çevirmeleri, mezhep izahlarının etkisinde kalmalarındandır. Bu çeviri 'yatsı namazı' diye mezheplerin tarif ettiği namazı Kuran'ın da farz kıldığı izlenimini vermektedir ki bu yanlıştır.
Fakat 'yatmak' kökeninden gelen 'yatsı' kelimesinden kasıt 'işa namazının' yatmadan önce kılınan son farz namaz olması ise bu doğrudur. Ayette buna işaret de vardır:
Ey iman edenler! Yönetiminiz altındakilerle, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız sizden üç vakitte izin istesinler. Fecir (Sabah) namazından önce, öğle vakti elbisenizi çıkardığınızda, işa (akşam) namazından sonra. Çıplak olabileceğiniz üç vakittir bunlar.

Son namazı kılmak için mescide giden, topluca namazı kılan kişi bu namazdan sonra mescide gitmeyeceği için muhtemelen üzerini değiştirecektir. Ev kıyafetine bürünecektir. Bu yüzden yatmadan önceki son namaz işa namazı olarak düşünülüyorsa bu doğrudur. Yoksa vakit olarak akşamı ifade eden bir kelime, namaz kelimesiyle birleşirse bambaşka bir vakit olan yatsıyı ifade eder deniliyorsa, bunun yanlışlığı ortadadır.
Bu ayette son farz namazın akşam namazı olduğunu destekleyici bir ifade tarzı vardır. Arapça sözlüklerden 'işa' kelimesinin manasını araştıran herkes, 'işa' kelimesinin 'güneşin batışından gecenin karanlığına kadar olan zaman dilimi' ni ifade ettiğini görecektir.(Evdeki çocukların çıplaklığın mümkün olduğu vakitlerde izinsiz odalara dalmamalarını öğütleyen bu ayetten bir sonraki ayette, bu çocukların ergenlik yaşına gelince, her zaman özele saygı gösterip, izin alarak ebeveynlerinin odalarına girmeleri öğütlenir.)
Akşam namazının vaktinin anlaşıldığı ayet (

Gündüzün iki tarafında kılınan namazlardan biri sabah namazı olunca, diğeri de bu namazın si-metriği olan akşam namazıdır. Bu namazın vakti de aynı şekilde gecenin gündüze yakın olan zamanıdır.
Bu ayet dışında akşam namazının vaktini belirleyen bir ayet daha vardır:
Güneşin sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Fecir (sabah) vakti Kuran'ı, fecir (sabah) vakti Kuran'ına tanık olunur.

Gecenin kararması, akşamın bitiş vaktini vermektedir. Işığın alametlerinin tamamen yok olmasıyla akşam namazının vakti biter.
Bu durumda da 'güneşin sarkması' ifadesi güneşin ufukta batışını belirler. Böylece güneşin batımı ve gecenin kararmasının arasındaki vakit, namaz vakti olarak belirtilir.
Bu ayetin devamında sürekli akşam namazıyla beraber geçen sabah namazının vaktinin vurgulanması da ilginçtir.
Fakat bu ayette sabah namazı değil, sabah Kuran okumak vurgulanır. Demek ki sabah namazının vaktinin içinde veya namazın dışında Kuran okumaya özel bir önem vermek gerekir.
Görüldüğü gibi akşam ve sabah namazları isimleriyle beraber Kuran'da geçerler. Üstelik bu isimler namazın kılınacağı vakti de ifade ederler.
İlaveten sabah ve akşam namazının zamanı da açıklanmıştır. Üstelik

VUSTA (ORTA, EN İYİ)
NAMAZI
Vusta namazına delil olarak 2-Bakara Suresi 238. ayet gösterilir.
Namazları koruyun. Ve vusta (orta, en iyi) namazı da.

Sabah ve akşam namazının vakitlerini çıkardığımız ayetler ve bu ayet dışında namaz vakitlerinin çıkartılabileceği hiçbir ayet yoktur. Demek ki namaz vakitleri bu ayetlerden anlaşılacaktır.
Günün bir ucundaki namaz sabah namazı, günün diğer ucundaki namaz da akşam namazı olunca orta namazını bu iki namazın ortasında aramak lazımdır.
Tüm kültürlerde günün uyanmayla başladığını, gecenin dinlenmemiz için yaratıldığını, geceleyin kalkıp ibadetin bir tek Peygamberimiz'e has kılındığını (

'Vusta' kelimesine 'orta' manasının verilmesinden günün ortalarında kılınan bir namaz olduğunu düşünenler olabilse de bu kelimeyi sınırlayan hiçbir ifade olmadığı için sabah ile akşamın arasında kalan tüm zaman dilimini, bu namazın vakti olarak kabul etmek gerekir.
Vusta namazı ifadesinden, orta namazı sonucuna varıldığında 'vusta' kelimesi hem namazın ismini, hem zaman dilimini belirleyen kelime olur.
Diğer bir görüşe göre 'vusta' kelimesinin 'en iyi' manasına sahip olduğu, bu kelimenin bir namazı belirtmediği, ayetten namazların korunması ve en iyi şekilde kılınmasının anlaşıldığı söylenir. 'Vusta' kelimesi üzerinde bir inceleme bu konuya açıklık getirecektir.




Görüldüğü gibi Kuran'da namazın beş vakit olduğuna dair bir ifade yoktur.
Namazın uzunluğu, rükûda, secdede ne söyleneceği de Kuran'da geçmez. Aslında hadislerde de namazın uzun mu, kısa mı olduğu, rükûda, secdede ne söylenmesi gerektiği bulunmaz.
Bugünkü anlatılan namazın uydurma dolu hadislerle bile açıklanması mümkün değildir.
Namazdaki birçok husus tamamen mezhep kurucularının şahsi görüşleriyle oluşmuştur.
Peygamber'in hem çok uzun hem de çok kısa namaz kıldığına; uzun rüku, uzun secde ettiğine dair de birçok hadis vardır.
Ama mezhepçiler, rükuları üç 'Subhane rabbiyel azim', secdeleri üç 'Subhane rabbiyel ala' ifadeleriyle belirlemiş, taklitçilerini sadece bu ifadelere mahkum edip, Allah'ın serbest bıraktığını gereksiz yere sınırlamışlardır.
Normalde rükuda ve secdede belirli ifadeleri söylememizin gerekip gerekmediği, namazın süresinin kişinin şahsi görüşüne bırakıldığı, Kuran'dan anlaşılacağı gibi hadisler doğru yorumlansaydı da anlaşılabilirdi.

Hadislerin hepsinden namazın beş vakit olduğu da çıkmaz. Birçok hadisten Peygamberimiz'in üç vakit namaz kıldığı çıkar.
Özellikle Şiiler üç vakit namaz kılarken bunu kendi hadislerine dayandırırlar. Şiiler'in üç vakit kılıp, bu üç vakitte beş vakit namazı birleştirmelerinin, iki ekol arasında orta yol bulma gibi bir çabadan kaynaklandığını sanıyoruz.
Kuran'ın hiçbir yerinde birleştirme (cem) diye bir konudan bahsedilmez.
Kuran'a göre namaz belirttiğimiz vakitlerde farzdır. Eğer üç vakit namaz kılıp, bu üç vakitte beş veya yirmi vakit namaz kılıyorsanız yine de üç vakit kılmış olursunuz. Yatsı namazını kılacak kişi ben beş vakit namazı yatsı namazında birleştirdim dese de bir tek yatsı namazını kılmış olur.
Çünkü namazı, farz olan vakit namazı yapan, kılınan rekât sayısı değil, belli bir vakitte kılınır oluşudur.
Şiiler gibi Ehli Sünnet'in Safi, Maliki, Hanbelî mezhepleri de namazları birleştirme konusunda çok toleranslı olmuşlardır. Bir kısmı hiç sebepsiz, bir kısmı şiddetli yağmurda bile namazların birleştirilebileceğini düşünmüştür.
Yani mezheplere göre; Peygamber beş vakit namazı üç vakitte cem etti (birleştirdi) diyenler, aslında namazın üç vakitten çok olamayacağını kabul etmiş olurlar. Namazın minimumu farz namazlar kadardır.


Evvelki ayetlerden görüldüğü gibi, Kuran'da belli olan namazlar vardır. Neden vakti belli olmayan ikindi gibi, yatsı gibi namazların farz olduğunu düşünelim?
Tahminimiz bazı kişiler Allah'ı zikretme (hatırlama), Allah'ı tespih etme (yüceltme, yönelme) ile ilgili ayetlerdeki tespih, zikretme faaliyetlerini düzene koymak için fazladan namazlar farzlaştırmışlardır.
Zikretme ve tespih faaliyetlerini namaz kılarak yapmak güzel bir yöntem olabilir ama Allah'ın farzlaştırmadığı şekilde bu vakitleri namaz vakti olarak farzlaştırma kabul edilemez.
17-Öyleyse akşama erdiğinizde de, sabaha erdiğinizde de tespih (yüceltme, yönelme) Allah'adır.
18-Övgü O'nundur. Göklerde ve yerde, günün sonunda, öğleye erdiğinizde.

NAMAZDAN SONRA ALLAH'I
HATIRLAMAK
Namazı bitirdiğinizde Allah'ı ayaktayken, otururken veya yan yatarken hatırlayın (zikredin).

Namazı bitirdiğimizde de Allah'ı hatırlamalıyız. Namazdaki oturuşlar namazın bir bölümü değildir. Tahminimiz bu ayete ve secdelerden sonra da Allah'ın hatırlanmasını söyleyen

Bu oturuşlarda namazdan sonra Allah'ın hatırlanmasını söyleyen ayetlerin hükmünü yerine getirebiliriz. Fakat bu anmayı ayakta veya yan yatarak da yapabileceğimizi ve oturmanın namazın bir bölümü olmadığını bilelim.
Uydurulan Din ve Kurandaki Din E Kitap'tan Alıntılanmıştır. -MKA
**2/3: KURAN'A
GÖRE NAMAZ:
Edip Yuksel
www.19.org
Hadis ve Sünnet kaynaklarındaki yüzlerce çelişkiyi, saçmalıkları, palavraları eleştirdiğimizde onların mukallit ve mürit savunucuları bize sürekli olarak şu eleştiride bulunmaktadırlar: 'Hadisler olmazsa namazı nasıl kılacağımızı nereden öğreneceğiz?'
Bir youtube konuşmamda hadis kitaplarına göre namaz kılmanın mümkün olmadığını delilleriyle isbat ettim Hadislere göre namaz uyduran mezhepler arasında da büyük farklılıklar olduğunu gösterdim. Bu makalede ise Kuran'da namazla ilgili geçen 60-70 ayeti incelememi sizinle paylaşıyorum. Siz de benzeri bir araştırma yapınız ve Kuran'a göre aklınızın ışığında namazı öğrenin. Peygambere en iğrenç hakaretleri ve akla zarar saçmalıkları içeren uyduruk hadis kitapları yerine aklın ışığında Kuran'ın ayetlerini izleyiniz.
Namazın Amacı





Abdest



Giyim

Kıble


Rekât Sayısı

Cuma namazının sadece iki rekât olması ilginçtir. Bu namaz her hafta topluca tekrarlandığı için rekat sayısına ekleme yapılamamıştır. Cuma namazı dışında, cemaatle kılınmayan namazların rekât sayıları çeşitli biçimlerde zamma uğramıştır.
Mekanik Biçim




Okuma








Otururken 'tahiyyat' denilen duayı okumamalı; zira bu dua Muhammed peygamber sanki herşey nazır ve hazır bir tanrıymış gibi bir hitap içermekte ve Allah'tan başkalarını anmaktadır. İlla birşey okunmak dilenirse, Allah'ın birliğine şahadet getirilebilir veya herhangi bir dua yapılabilir.
Cuma Namazı




Cenaze Namazı

Vakitler
Gecenin gündüzün iki ucuna yakın bölümlerinde gözetilmesi gereken Sabah (



Kuran'da sadece üç namazın ismi geçer. Bir başka deyişle, 'salat' (namaz) kelimesi, zaman bildiren üç tanımlayıcı kelime ile birlikte anılır.
Salat-el Fecri-SABAH NAMAZI (24:58; 11:114).
Salat-el İşa'-AKŞAM NAMAZI (24:58; 17:78; 11:114;
38:32)
Salat-el Vusta- ORTA NAMAZ (2:238)
Namaz vakitlerini belirleyen ayetlerin hepsinin bu üç vakit hakkında olduğunu görüyoruz. Spekülasyonlara girmezsek ORTA NAMAZ olarak adlandırılan namazın sabah ile akşam namazı önceleri öğle namazı olarak anlıyordum 73:20?deki ifadeyi gece namazının zamanı konusunda bir rahatlık sağlama olarak değilde gece namazının farz olmadığı biçiminde anladığım içindi Demek ki, gece namazı ve izleyen Kuran çalışması güneşin batışından başlayıp doğuşuna kadar süreyi gecenin üçte birinden başlıyor ve üçte ikisinde sona eriyor. Güneş saat 7?de batıp 5?te doğuyorsa gece namazının zamanı saat 10:20 ile 1:40 arası olur.

Tevrat bu anlayışı destekler. Namazın İbrahim peygamberle başladığını ve Musa'nın namaz kıldığını hatırlarsak Tevrat'ta namaz vakitleriyle ilgili ifadelerin tarihsel değerini daha iyi idrak ederiz. Tevrat'ın çevirilerine güvenim tam olmamakla birlikte Tevrat'ın en az üç ayetinde bulduğumuz bu desteğin bir hata veya tahrif sonucu oluştuğunu onaylamıyorum.

Namaz vakitlerinin beşe çıkarılmasının oluşturduğu dumanların izini mezhepler tarihinde görebilirsiniz. Şia'nın beş vakit namazı üç vakte sıkıştıran garip pratiği, namazları beşe çıkartan Sünniler'in baskısı neticesi bir uzlaşmadan kaynaklanıyor olmasın? Sünnetlerle, nafilelerle, teravih namazlarıyla namaza sürekli zam yapan hadis ve sünnet izleyicilerinin üç vakit namazı beşe çıkarmaları çok mu uzak bir ihtimal?

Namaz Sonrası


Bidatler
Namazları birleştirmek, kaçırılmış namazları kaza etmek, namazları yolculuk anında kısaltmak, sünnet ve nafile namazlar eklemek, namaz kıldırma memurluğu (imamlık) diye bir meslek icat etmek, kadınların namazda önderlik etmesini yasaklamak, otururken Et-tahiyatü duasını okumak ve bu duada peygambere ikinci şahıs olarak seslenmek, şahadette Muhammed peygamberin ismini Allah'ın yanına eklemek, Fatiha'dan sonra zammussure okumak, Fatiha'nın Besmelesini okumamak, ( ?! İnançta / itikatta esas olan Niyettir, Yapılıştaki maksattır - MKA) eller ve parmakların yeri konusundaki detaylarla meşgul olmak, abdest alırken ağzı ve burnu yıkamayı abdestin bir şartı bilmek, namazdan önce ağzı misvaklamanın, sarık veya terlik giyilmesinin daha sevap olacağına inanmak gibi nice kurallar ve inançlar Hadis-Sünnet ve mezhepler yoluyla Muhammed Peygamberden daha sonra sokulan bidatlerdir.
EDİP YÜKSEL AÇIKLAMALI KURAN MEALİ E- KİTAP 'TAN ALINTILANMIŞTIR. MKA

Sonuç olarak Kuran'da namazın tüm detayları verilmiştir ve bu, Allah'ın farzlaştırdığı namazdır.
Kuran mezheplerin ilavelerle anlattığı namazı anlatmaz. Zaten mezhepler hangi konuda dini düzgün bir şekilde anlamışlardır ki namaz konusunda anlasınlar?
Allah'ın kitabını yetersiz gören zihniyet, Allah'ın belirtmediği sınırları farzlaştırmış ve namaza Kuran'da olmayan ilaveler yapmıştır.


Allah namazı övmüştür. Şu anda camilerde kılınan namazlarda şeklen Kuran'daki tüm unsurlar yerine gelmektedir. Fakat mezhepçilerin farz veya sünnet olduğunu iddia ettikleri birçok husus Kuran'da geçmemektedir.
Sonuçta namaz dört rekat kılınınca da, eller göbek hizasında bağlanınca da, namaz namazdır. Fakat illaki dört rekat namaz kılmak veya elleri böyle bağlamak farz veya sevap değildir.


Allah'ın baldırını açtıran, dünyayı balık ve öküz üzerine koyan, kadınları erkeklerin cerahatli vücutlarını yalasalar da haklarını ödeyemeyecek varlıklar olarak gören uydurma hadislere dayalı mezhepler hangi konularda isabetlidirler ki, namaz konusunda isabetli olmalarını bekleyelim?
Harici, Mutezile, Şii kaynaklarının namaz vakitleri ve namazın kimi uygulamaları hakkındaki değişik görüşleri zaten namaz konusuna uydurmalar karıştığını, bu konunun baştan incelenmesi gerektiğini göstermektedir.

Namaz halk arasında çok yaygın olarak uygulanan, çok önemli bir ibadettir. Birçok kişi namazı anne, baba veya çevresinden öğrenmiştir. Ülkemizin ve İslam aleminin yıllarca mezhepçi İslamcı görüşlerle yönetildiğini düşünürsek, şu anda birçok kişinin öğrendiği namazın, mezheplerin izahlarına göre şekillendiğini anlarız.
Kitabımızda mezheplerle, mezheplerin dayandığı hadislerle ilgili açıklamalarımız, mezheplerin nasıl güvenilmez olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu yüzden dinin diğer unsurlarını, nasıl mezhepleri bir kenara bırakıp Kuran'dan anlamalıysak, aynı şey namaz için de geçerlidir.
Peygamberimiz'in yakın arkadaşı Enes bin Malik, Emeviler döneminde yapılan tüm bozulmalarla beraber namazın da bozulduğunu görmüş ve 'O mescitlerde kılınan namaz Pey-gamberimiz'in bize öğrettiği namaz değildir. Emeviler bir yığın uydurmayla namazı tanınmaz hale getirdiler.' demiştir (İbni Kayyum Zad'ül Mead 1/222).
Bugünkü mezhepçi İslam, işte Emeviler'in döneminde oluşmaya başlamış bu yapının bugünlere gelmiş halidir.
Teferruatlaştırma, zorlaştırma, uydurma, Araplaştırma hep bu Emevi, Abbasi ürünü mezheplerin işidir.


Uydurmalarını haklı çıkarmak için, Kuran'ı eksik ve yetersiz bir kitap olarak gösterenlerin izahları boşa çıkacaktır.
Bu şahıslar Kuran'ın namazı açıklayamadığını iddia ederler. Öbür yandan kendilerinin veya meslektaşlarının yazdıkları 'Namaz Hocası' kitaplarının namazı açıkladığını söylerler. Yani bunlara göre haşa Allah'ın beceremediğini, namaz hocalarının yazarları ve mezhep imamları becermiştir.
Bu yazımızla mezhepçi kesimin diline en çok sakız olan, Kuran'ın namazı açıklamakta yetersiz olduğu izahının asılsızlığını gösterdik.


Uydurulan Din, Kuran'daki Din E – Kitap
LÜTFEN RESUL KUR'AN'IN KUR'AN TEFSİRİ ÖNSÖZÜNÜ ŞİMDİ
TEKRAR OKUYUNUZ.
KURANDAKİ İSLAM'DA RUHBAN SINIFI VE RUHBANLIK
MÜESSESESİ HAKKINDA:
Kurandaki İslam'da Ruhban sınıfı ve ruhbanlık müessesesi yoktur.
Bu sebeple, Kur'an mesajı ışığında, diyanetin yorum ve uygulamaların, 'ilim
sahibi' herhangi bir müminin yorum ve uygulamalarından farklı üstünlüğü
tartışılabilir ama her ikisinin de diğer müminler üzerinde bağlayıcılığı ve
sultası (otoritesi) yoktur.
Bunlar, Bilgi edinme yollarıdır. Sorumluluğu kendileri üstlense bile, kişilerin sorumluluğunu kaldıramazlar. Nereden edinilirse edinilsin, çeşitli bilgilerden hareketle seçim, tercih ve sorumluluk kişinin bizzat kendindedir.
Kur'an'a göre: Allah'ın insana verdikleri (Akıl, idrak, duyular vs) ile, ' Allah'a teslim olan Herkesin / Müslümanların, Kur'an'ı (Allah'ın indirdiğini), kendinin anlaması ve tefsir etmesi (yorumlaması); Allah ve Resulüne de -ki bu ikisi uyulma / itaat bakımından iki ayrı kaynak değildir- anladığınca iman etmesi gerekir ki, bunun delilleri olan ayetler, çok muhkem (açık ve sağlam) ve kesindir.
İman ve İmana uygun tutum bir davranış konusunda, Hâdi (doğru yola kılavuzlayan, imana erdirici) olan, Sünnetullah (Allah'ın yol ve yasaları) gereğince, insanın seçim ve tercihlerine bağlı olarak, sadece ve ancak Allah'tır. Allah öğretir. Allah mutlak adildir ve hiç kimseden verdiğinden fazlasını istemez. Allah'a ulaşan yollar bu sebeple kulları adedincedir.
Yüzünü Allah'a dönüp de O'na teslim olanlar (Müslümanlar), Kur'an'ı (Arapça
bilmeyenler, kendi dillerinde çevirilerini) anlamak için 'oku' duklarında,
elbet ki, 'âlim' bildikleri diğer ilim/ bilgi sahibi müminlerin (ruhban değil),
yorumlarını / tefsirlerini / açıklamalarını /eserlerini de inceleyebilirler ve
doğrusu da bunları da inceleyip değerlendirmeleridir. Öğrenmeleridir.
Ama sonuçta Allah'ın verdikleriyle, samimi olarak kendilerinin o konuda,
anlayıp inandığı ve kalbinin tasdik ettiği neyse, onun o konuyla ilgili imanı
da imanı odur.
Kur'an'a göre bir kişi: Kalbi tasdik etmeden inandım diyorsa mümin değil,
münafıktır / ikiyüzlüdür (Riyakârdır) .
Kur'an'a göre
Bir kişinin, Kur'an'dan inceleyip değerlendirdiği, kendi anlayışına göre inandığı (kalbinin öyle onayladığı) bir ayeti, mümin veya değil her kim olursa olsun, başka biri / birileri veya herhangi bir dünyevi kurum / kuruluş / teşkilat yetkilisi, o kişinin anladığından (inandığından) başka olarak söyleyebilir.
Bu durumda o kişi, tekrar düşünüp onlar gibi anlayıp, inanmadan (kalben onaylamadan), zaruret hali hariç, her ne sebeple olursa olsun, sadece onların söylemesi nedeniyle diliyle onların inandığı gibi inandığını ifade ederse, işte o zaman, şirke düşmüş / onları Allah'a eş (ortak) tutmuş / onları kendine 'put' yapmış olur.
Bütün bunlar zan ( kişisel kanaate dayalı algılama ve yorum) değildir. Kur'an'da beyyine (kesin kanıt / delil olan) ayetleri vardır. Arayan bulur. Bir bilen 'mümin'e sorarsa gösterilir. Kuran Mümini için bunun aksi muhaldir. (Olmaz. Olamaz. İmkânsızdır).
İnanmak veya inanmamaya karar vermek ve inandığının (kalbinin onayladığının) ne olması gerektiğine gelince: İşte bunda kişisel sorumluluk vardır.
'Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi
bundan sorumlu tutulacaktır' 17/36.
'Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerinin içinde göstereceğiz. Ta ki,
onun hak olduğu kendilerine ayan beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde
bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi?' 41/53.
Allah ve resulünden (zamanımızda Kur'an ve anadile yapılmış çevirilerinden) başka birine uymak, bu kişisel sorumluluğu kaldırmaz. İşte bu, insanların dünya hayatındaki sınavının en önemli kısmıdır.
Her kişi böyle veya farklı inanır veya inanmaz. Bu doğrudur. Gerçek ise, nasıl inanırsa inansın veya inanmasın hiç kimsenin, bunun aksine olan, Kur'an'dan bir beyyine (kesin kanıt) gösteremeyecek olduğudur
İşte bunun içindir ki, İMAN Allah'la kul arasındadır ve Kur'an' da:'Hüküm yalnız Allah'ındır. Allah, hükmüne kimseyi ortak etmez' buyrulmuştur.
'Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine
sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır.' 4/175.
Bunlar, Bilgi edinme yollarıdır. Sorumluluğu kendileri üstlense bile, kişilerin sorumluluğunu kaldıramazlar. Nereden edinilirse edinilsin, çeşitli bilgilerden hareketle seçim, tercih ve sorumluluk kişinin bizzat kendindedir.
Kur'an'a göre: Allah'ın insana verdikleri (Akıl, idrak, duyular vs) ile, ' Allah'a teslim olan Herkesin / Müslümanların, Kur'an'ı (Allah'ın indirdiğini), kendinin anlaması ve tefsir etmesi (yorumlaması); Allah ve Resulüne de -ki bu ikisi uyulma / itaat bakımından iki ayrı kaynak değildir- anladığınca iman etmesi gerekir ki, bunun delilleri olan ayetler, çok muhkem (açık ve sağlam) ve kesindir.
İman ve İmana uygun tutum bir davranış konusunda, Hâdi (doğru yola kılavuzlayan, imana erdirici) olan, Sünnetullah (Allah'ın yol ve yasaları) gereğince, insanın seçim ve tercihlerine bağlı olarak, sadece ve ancak Allah'tır. Allah öğretir. Allah mutlak adildir ve hiç kimseden verdiğinden fazlasını istemez. Allah'a ulaşan yollar bu sebeple kulları adedincedir.




Bir kişinin, Kur'an'dan inceleyip değerlendirdiği, kendi anlayışına göre inandığı (kalbinin öyle onayladığı) bir ayeti, mümin veya değil her kim olursa olsun, başka biri / birileri veya herhangi bir dünyevi kurum / kuruluş / teşkilat yetkilisi, o kişinin anladığından (inandığından) başka olarak söyleyebilir.
Bu durumda o kişi, tekrar düşünüp onlar gibi anlayıp, inanmadan (kalben onaylamadan), zaruret hali hariç, her ne sebeple olursa olsun, sadece onların söylemesi nedeniyle diliyle onların inandığı gibi inandığını ifade ederse, işte o zaman, şirke düşmüş / onları Allah'a eş (ortak) tutmuş / onları kendine 'put' yapmış olur.
Bütün bunlar zan ( kişisel kanaate dayalı algılama ve yorum) değildir. Kur'an'da beyyine (kesin kanıt / delil olan) ayetleri vardır. Arayan bulur. Bir bilen 'mümin'e sorarsa gösterilir. Kuran Mümini için bunun aksi muhaldir. (Olmaz. Olamaz. İmkânsızdır).
İnanmak veya inanmamaya karar vermek ve inandığının (kalbinin onayladığının) ne olması gerektiğine gelince: İşte bunda kişisel sorumluluk vardır.


Allah ve resulünden (zamanımızda Kur'an ve anadile yapılmış çevirilerinden) başka birine uymak, bu kişisel sorumluluğu kaldırmaz. İşte bu, insanların dünya hayatındaki sınavının en önemli kısmıdır.
Her kişi böyle veya farklı inanır veya inanmaz. Bu doğrudur. Gerçek ise, nasıl inanırsa inansın veya inanmasın hiç kimsenin, bunun aksine olan, Kur'an'dan bir beyyine (kesin kanıt) gösteremeyecek olduğudur
İşte bunun içindir ki, İMAN Allah'la kul arasındadır ve Kur'an' da:'Hüküm yalnız Allah'ındır. Allah, hükmüne kimseyi ortak etmez' buyrulmuştur.

UYARI:

VE

MKA
Selam...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder