İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

7 Şubat 2016 Pazar

KURAN VE CİHAD



KUR’AN’IN IŞIĞINDA
AKTİF ZALİMLERİN BİRÇOĞUNU, PASİF ZALİMLER ÜRETMİŞTİR: 43/51-54
*FİRAVUNLARI KİM YARATTI
**NEDİR CİHAD?

Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Kavramlar sözlüğüne göre:
1. KURAN’DA CİHAD KAVRAMI:
2. HADİS KİTAPLARINDA CİHAD KAVRAMI:
3. YUKARIDA ZİKRETTİĞİMİZ ÂYET VE HADİSLERİ BİRLİKTE DEĞERLENDİRDİĞİMİZDE; CİHÂD.
4. BUNA GÖRE CİHÂDI, ÜÇ KISMA AYIRMAK MÜMKÜNDÜR:
***CİHAD VE İTAAT (MKA)

KOVULMUŞ - TAŞLANMIŞ ŞEYTANDAN ALLAH'A SIĞINIRIZ. (16/98)

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA (1/1
Aktif Zalimlerin Birçoğunu, Pasif Zalimler Üretmiştir: 43/51-54
43/51
Y.N. Öztürk
Firavun, toplumu içinde haykırıp şöyle dedi: "Ey toplumum! Mısır'ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?"

M. Esed
Ve Firavun, halkına bir çağrıda bulunarak "Ey kavmim!" dedi, "Mısır'ın hakimiyeti bana ait değil mi? Bütün bu nehirler benim ayaklarımın altında akmıyor mu? (Sizin en büyük efendiniz olduğumu) görmüyor musunuz?

43/52
Y.N. Öztürk
"Yoksa ben şu zavallı, şu meramını anlatamayacak adamdan hayırlı değil miyim?"

M. Esed
Ben, ne demek istediğini bile anlatamayan şu zavallı adamdan daha iyi değil miyim?"


43/53
Y.N. Öztürk
"Ona altın bilezikler atılmalı, yanında / hizmetinde melekler bulunmalı değil miydi?"

M. Esed
"Sonra, neden ona hiç altın bilezikler verilmemiş ve neden onunla birlikte bir melek gelmiş değil?"


43/54
Y.N. Öztürk
İşte toplumunu böyle küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış bir toplum idiler.

M. Esed
Firavun, böylece halkını ahmaklaştırdı ve onlar da sonunda boyun eğdiler, çünkü onlar aldatılmış, ayartılmış bir halktı!

Dipnot: *43/51-54: Aktif zalimlerin birçoğunu, pasif zalimler yani zulme bir biçimde uşaklık edenler üretmiştir. MKA.



*FİRAVUNLARI KİM YARATTI

 “Kur’an’a göre, firavunları üretenler, zulme, diktatörlüğe tepkisiz kalarak zalimlere uşaklık edenlerdir.
……….

“Kur’an’dan öğreniyoruz ki, mazlum bildiğimiz birçok halk aslında pasif zalim oldukları için ezilip horlanmıştır.

Mazlum gerçek mazlumsa zalimin uzun süre egemen olması söz konusu değildir.

Zulüm, din veya dinsizlik adı altında uzun süre devam ediyorsa bunun sebebi zalimlere uşaklığı hüner sanan bir halkın, en azından bir satılmışlar ekibinin varlığıdır.

Bu ekip, ‘pasif zalimler ekibi’dir. Pasif zalimlik; zulme başkaldırması gerekirken, küçük çıkarlar yüzünden zalimlere karşı sessiz kalan, böylece onlara dolaylı destek veren kişi ve toplumların sıfatıdır.

 Kur’an’ın bu noktadaki tezi şudur:

Aktif zalimlerin birçoğunu, pasif zalimler, yani zulme bir biçimde uşaklık edenler yaratmıştır.

Kur’an’ın bu anlamda devrim yaratan tespiti Zühruf suresinin 54-56. ayetlerinde verilmiştir.

(İşte toplumunu böyle küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış bir toplum idiler. Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince, biz de onlardan öç aldık; hepsini suya gömüverdik. Onları, sonra gelecekler için eski bir örnek yaptık43 / ZUHRUF / 54- 56. ayet meali - MKA)

Ne var ki, geleneksel tefsirlerin büyük kısmı, Arabizmin İslam’a ve Müslümanlara egemen olduğu dönemlerde yazıldığı için anılan ayetlerin mesajını bütün açıklığıyla ortaya konamadı. Bu mesajı ortaya koymak, ölüm fermanını imzalamakla eş anlamlıydı. Nitekim fetvalarıyla bu ayetlerin mesajını hayata geçirmeye kalkan İmamı Âzam Ebu Hanîfe, bunun faturasını hayatıyla ödemiştir.

Bu ayetlerin devrim niteliğindeki mesajı üzerinde hakkıyla konuşmak için dinin saltanat aracı olmaktan çıkarılmış olması gerekir. Aksi halde, o mesajı telaffuz eden, o coğrafyadaki yönetimlere isyan etmiş sayılır.

 Hem o mesajı açıklamak hem de isyan etmiş sayılmamak ancak laik bir sistemin egemen olduğu ülkede mümkündür.

Saltanat dincisi firavun yamakları, bunu bildikleri için, temel uğraşlarının başına, laiklikle mücadeleyi koymuşlardır.

(Yaşar Nuri Öztürk – 4 Haziran 2013 Yurt Gazetesi, firavunları kim yarattı başlıklı makalesi)



**NEDİR CİHAD?

 Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Kavramlar sözlüğüne göre:
Sözlükte "gayret etmek, bir işi yapabilmek için bütün imkânları kullanmak" anlamına gelen "cihâd" kavramı; Kur'ân ve hadislerde; Allah yolunda savaşmak anlamını ifade ettiği gibi dini öğrenmeyi, dinin emir ve yasaklarına uymayı, haram ve günahlara karşı nefis ile mücadele etmeyi, İslâm'ın bilinmesi, tanınması, yaşanması ve yücelmesi için çalışmayı da ifade eder.
"Cihâd" kavramı; Mekke döneminde İslâm'ın tebliğ edilmesi ve dinin emir ve yasaklarının yerine getirilmesi anlamında kullanılmış; Medine döneminde ise fiili savaşların yapılmaya başlanması ile "kıtâl / savaş" anlamını da içermeye başlamıştır.
Bunu hem Kur'ân'da hem de hadislerde görmekteyiz.
 1. KURAN’DA CİHAD KAVRAMI:
 a. "Cihâd" kavramı ile ilgili otuz bir âyetten onyedisi savaş bağlamında ve çoğunlukla Hz. Peygamber ve ashabının savaşlarının söz konusu edildiği Enfâl ve Tevbe sûrelerinde, ayrıca Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ, Muhammed ve Mümtehine sûrelerinde geçmekte ve Allah yolunda malları ve canlarıyla cihâd edenler övülmekte, onlara Allah'ın rahmeti, mağfireti, mükâfatı ve cenneti va'd edilmektedir. İmanları uğrunda hicret edenler ve bunlara yardım edenler, gerçek müminler olarak nitelendirilmektedir (Bakara, 2/218; Nisâ, 4/95-96; Enfâl, 8/74). Tevbe Sûresinin 20. âyetinin meâlini örnek olarak zikredebiliriz:
"İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte ancak onlar, başarıya erenlerdir."
 b. Geriye kalan on dört âyetten ikisinde sözlük anlamında (Ankebût, 29/8; Lokmân, 31/15), on âyette (bk. Mâide, 5/35,69; Hac, 22/78; Nahl, 16/110?) mutlak anlamda kullanılmıştır. Özellikle Mekke'de inen âyetler; İslâm'ın bilinmesi, tanınması, yaşanması ve yücelmesi için gösterilen çabayı ifade eder.
 c. "Ey peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihat et ve onlara karşı çetin ol..." (Tevbe, 9/73; Tahrîm, 66/9) anlamındaki âyette Peygambere emredilen münafıklarla savaş, "kıtâl" anlamında savaş değildir. Dolayısıyla âyetteki cihâd kavramı; münafıklarla hak uğrunda dil ile mücadele etmek, İslâm gerçeği ile ilgili delilleri anlatmak, fitne ve fesatlarına engel olmak anlamındadır.
 d. Mekke'de ve henüz fiili savaşa izin verilmeyen bir dönemde inen Furkân sûresinin, "Öyle ise kafirlere itaat etme, onlara karşı bu Kur'ân ile büyük bir cihatta bulun" anlamındaki 52. âyetinde geçen "kâfirlere karşı Kur'ân ile büyük cihat", harp meydanında fiilen savaşmayı değil, onlara karşı Kur'ânî delillerle mücadele etmeyi, onlara boyun eğmemeyi ifade eder.
 e. Yine İslâm düşmanlarıyla fiilen savaşa izin verilmeden önce inen,"Bizim uğrumuzda cihat edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah mutlaka yararlı işleri en güzel biçimde yapanlarla beraberdir" (Ankebût, 29/69) anlamındaki âyette geçen "Allah yolunda cihâd; düşmanlarla fiilen savaşmayı değil, Allah'ın dinine yardım etmeyi, İslâm'a karşı çıkanlarla en güzel şekilde mücadele etmeyi, zulmü önlemeyi, emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i `anil-münker görevini yapmayı ve Allah'a itaat edebilmek için nefisle mücadele etmeyi ifade eder.
Bu âyetler, cihâdın İslâm'ın doğuşundan beri var olduğunun ve sadece savaş anlamına gelmediğinin delilidir.
Medine döneminde müşriklerin müslümanlara saldırıları ve savaş açmaları sebebiyle fiili savaşa izin verilmesi ve savaş yapılması üzerine "cihâd" kavramına, ağırlıklı olarak savaş anlamı yüklenmiş ve bu anlamda algılanmaya başlanmıştır.
f. Mâide sûresinin 54., Hucurât sûresinin 15. ve Sâf sûresinin 11. âyetlerinde geçen Allah yolunda cihâd", Allah sevgisine mahzar olan, kurtuluşa eren, özünde, sözünde ve işlerinde dürüst müminlerin niteliği olarak zikredilmiştir. Allah'ın övdüğü bu kimseler; sadece Allah yolunda fiilen savaşanlar değil, İslâm'ın bilinmesi, tanınması, yücelmesi, emir ve yasaklarına uyulması için çaba gösteren her müslümanı ifade eder.
 g. "Allah uğrunda hakkıyla cihat edin?" (Hac, 22/78) anlamındaki âyetlerde geçen "Allah yolunda cihâd" emri, hem düşmanla savaş araç gereçleriyle fiilen savaşmayı hem İslâm'ın emir ve yasaklarına bizzat uymayı, nefsi kötülüklerden ve haramlardan alıkoymayı, hem de İslâm'ın bilinmesi, yücelmesi ve egemen olması için gösterilen sözlü, ekonomik ve her türlü çabayı ifade eder.
2. HADİS KİTAPLARINDA CİHAD KAVRAMI:
 a. Hadis kitaplarının "cihâd" bölümlerine baktığımızda, bu bölümlerde hem fiili savaş yapma, savaş araç gereci hazırlama (Tirmizî, 6, IV, 168), Allah yolunda infakta bulunma (Tirmizî, Fedâilü'l-Cihâd, 4, IV, 167, No: 1625) ve savaş hukuku ile ilgili hadislere yer verildiğini hem de doğrudan fiili savaş ile ilgili olmayan nefisle mücadele etmeyi, İslâm'ın bilinmesi, yücelmesi, emir ve yasaklarına uyulması için gösterilen çabayı ifade eden hadislere yer verildiğini görüyoruz. Bu da "cihâd" kavramının "harb, gazâ ve kıtal" kavramları ile özdeş olmayıp çok daha geniş bir içerikle kullanıldığını görmekteyiz.
Mesela,
"Allah'ı inkâr edenlerle savaşın" (İbn Mâce, Cihâd, 38, II, 953)
"Kim Allah'ın kelimesinin yücelmesi için savaşırsa o, Allah yolundadır" (Buhârî, Cihâd, 15, III, 206)
"Allah yolunda öldürülen kimse şehittir" (İbn Mâce, Cihâd, 17, II, 937-938) anlamındaki doğrudan savaş ile ilgili hadisler ve benzerlerine cihâd bölümünde yer verilmiştir.
 b. Allah'a itaat konusunda nefsi ile mücadele etmeyi ifade eden,
"Mücâhid, nefsi ile mücadele eden kimsedir" (Tirmizî, Cihâd, 2, IV, 165) anlamındaki hadis,
 c. İslâm'ı müslüman olmayanlara tebliğ etmeyi ifade eden,
"Müşrikler ile mallarınız, canlarınız ve dilleriniz ile cihâd edin" (Ebû Dâvûd, Cihâd, 17, III, 22) anlamındaki hadis,
  d. Oruç ibadeti ile ilgili,
"Kim Allah rızası için bir gün oruç tutarsa Allah onu cehennemden bin (yıllık) bir mesafeye uzaklaştırır" (Buhârî, Cihâd, 36, III, 213) anlamındaki hadis cihâd bölümlerinde zikredilmiştir.
  e. Anne-babaya hizmet de cihattır.
Abdullah ibn Amr anlatıyor: Bir sahâbî Hz. Peygambere geldi ve ondan cihâda (savaşa) katılmak için izin istedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona, "Annen-baban var mı" diye sordu, Adamın "evet" demesi üzerine, "Sen onlara hizmet ederek cihâd et" buyurdu (Müslim, Birr, 5, III, 1975).
 f. Adaletsizlik ve haksızlık (zulûm) karşısında susmayıp doğru sözü söylemek de cihattır (Tirmizî, Fiten, 13, IV, 471):
3. YUKARIDA ZİKRETTİĞİMİZ ÂYET VE HADİSLERİ BİRLİKTE DEĞERLENDİRDİĞİMİZDE; CİHÂDI;
* iman edip sâlih ameller işlemek,
* hak dinde sebat etmek,
* kötülüklerden ve haramlardan geri durmak,
* İslâm'ı öğrenmek ve öğretmek,
* İslâm'ın bilinmesi, tanınması, yücelmesi, emir ve yasaklarına uyulması için çalışmak,
* Müslümanları her türlü tehlike ve saldırılara karşı savunmak,
* fitne ve fesadı önlemek,
* güven ve huzuru sağlamak ve benzeri şekilde İslâm toplumunun yararına olan kişisel ve kurumsal bazda sözlü, yazılı, görsel, bilimsel ve ekonomik olarak yapılan her türlü çabayı göstermek;
* Allah rızasına yönelik her türlü gayret;
* gerektiğinde düşmanla canı ve malı ile savaşmak ve savaş araç gereci hazırlamak ve hazırlanmasına katkı sağlamak şeklinde anlayabiliriz.
4. BUNA GÖRE CİHÂDI, ÜÇ KISMA AYIRMAK MÜMKÜNDÜR:
a) İslâm'ı anlatarak ve bizzat yaşayarak tebliğ etmek; düşmanlar tarafından saldırı yapıldığında ve savaş açıldığında gerekeni yapmak (Buhârî, Rikâk, 34, VII, 188; Cihâd, 2, III, 201)
b) Allah'a itaat konusunda sabırlı ve kararlı olmak, nefisle mücadele etmek
c) Şeytanın hile ve tuzaklarına karşı koymak (bk.Bakara, 2/ 44, 285; Âl-i İmrân, 3/173; Mâide, 5/67; Yûsuf, 12/ 108; Nahl, 16/ 125; Ankebût, 29/ 46; Sebe', 34/46) (İ.K.)

*** CİHAD VE İTAAT

 a. Kuran ve Hadislerdeki “Cihad kavramı” hakkında, Diyanet İşleri Başkanlığının Dini Kavramlar Sözlüğündeki yukarıdaki özet bilgilerin ışığında ; Bu yazıda ,"Bizim uğrumuzda cihat edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah mutlaka yararlı işleri en güzel biçimde yapanlarla beraberdir" (Ankebût, 29/69) anlamındaki âyette geçen "Allah yolunda cihâd kavramına dikkatinizi çekmek istiyorum.
Yukarıda da açıklandığı gibi, Bu ayetteki anlamıyla "Allah yolunda cihâd; düşmanlarla fiilen savaşmayı değil, Allah'ın dinine yardım etmeyi, İslâm'a karşı çıkanlarla en güzel şekilde mücadele etmeyi, zulmü önlemeyi, emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i `anil-münker görevini yapmayı ve Allah'a itaat edebilmek için nefisle mücadele etmeyi ifade eder.
Bu Bağlamda:
Adaletsizlik ve haksızlık (zulûm) karşısında susmayıp doğru sözü söylemek de cihattır (Tirmizî, Fiten, 13, IV, 471):
 b. Bir Söz:

"Adaletsizliği önleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar olabilir ama ; adaletsizliğe itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir zaman asla olmamalıdır!.."

Elie Wiesel  (Nobel Barış Ödülü Sahibi)

c. İki Hadis:

" Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir" Hz. Muhammed (s.a.v)

“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Hz. Muhammed (s.a.v)

 d. Ve dikkatinizi çekmek istediğim güncel konumuza açıklık getiren üç  Ayet:

4. sure (NİSA) 58. ayet

Y.N. Öztürk Meali:
“Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür.”

 M. Esed Meali:
“Allah, size emanet edilen (şey)leri ehil olanlara tevdi etmenizi ve her ne zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emreder. Allahın size yapılmasını tavsiye ettiği (şey), mutlaka en güzel (şey)dir: Allah, kesinlikle her şeyi işitendir, her şeyi görendir.”

4. sure (NİSA) 59. ayet

Y.N. Öztürk Meali:
“Ey iman sahipleri! Allah'a itaat edin. Resule ve sizin içinizden olan / sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine de itaat edin. Sonra bir şeyde tartışmaya girdiniz mi, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Allah'a ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç bakımından daha güzeldir.”

M. Esed Meali:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allaha, Peygambere ve aranızdan kendilerine otorite emanet edilmiş olanlara itaat edin; ve herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allaha ve Peygambere götürün, eğer Allaha ve Ahiret Gününe (gerçekten) inanıyorsanız. Bu (sizin için) en hayırlısıdır ve sonuç olarak da en iyisidir.”

 Şimdi burada açıklığa kavuşturulması gereken çok önemli husus şudur. “içimizden olan / bizim seçtiğimiz hüküm ve yetki sahiplerine de itaat “ın kapsamı ve sınırı nedir? Neye, nelere, nereye kadar itaat edilecektir. Bu konuda “tartışmaya girdiğimizde, eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsak onu Allah’a ve resule / elçiye arz etmemiz gerekiyor ve böyle yapmamızın hem daha hayırlı ve hem de sonuç bakımından daha güzel “olduğuna göre, ”Fitneye sebep olmayacak şekilde”  bunu ,“Allah’a ve ahiret gününe inananlar / Müslümanlar “ nasıl doğru algılayıp yapacaktır?

Allah Yolunda Cihad “ kavramı çerçevesinde:

Kurana göre,  içimizden olan / bizim seçtiğimiz“Hüküm ve yetki sahipleri” ne itaat  konusunun  kapsam ve sınırını doğru değerlendirip değerlendirmediğimizi, Kuran’da verilen bir mesajın doğrultusunda  algılayıp  algılamadığımızı anlamak  ve beyyineyi  / delili / ayeti doğru yorumlamak için, o ayetin siyakına ve sibakına (öncesi ve sonrasına) bakalım ve tekrar düşünelim:

 “Şu bir gerçek kiAllah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür. Ey iman sahipleri! Allah'a itaat edin. Resule ve sizin içinizden olan / sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine de itaat edin. Sonra bir şeyde tartışmaya girdiniz mi, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Allah'a ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç bakımından daha güzeldir. (4. sure (NİSA) 58-59. ayet)

 4. sure (NİSA) 58 ayette Allah’ın emri açık, net ve kesindir: ” Şu bir gerçek kiAllah bize emanetleri, onlara ehil olanlara vermemizi ve insanlar arasında hükmettiğimizde adaletle hükmetmemizi emrediyor.” 

 Öncelikle içimizden olan ve bizim seçeceğimiz “Hüküm ve yetki sahipleri”ne  bu emanetleri verecek olan Müslümanların  işe ehil olanlarını seçmesi / atandırması  ve seçilmiş / atanmış olan Müslümanların da insanlar arasında hükmettiğinde adaletle hükmetmesi Allah tarafından emrediliyor.

Bundan hareketle 4. sure (NİSA) 59 ayetteki İTAAT EDİLMESİ GEREKENLERİN “bizim içimizden olan / bizin seçtiğimiz hüküm ve yetki sahipleri” nin,  “EMANETE EHİL OLANLAR VE ADALETLE HÜKMEDENLER” OLMASI GEREKTİĞİ DE KESİNDİR.

 Hüküm ve yetki sahibi, içimizden de olsa / bizim seçtiğimiz de olsa, “ehil değilse ve adaletle hükmetmese bile,  Allah’ın emri ve isteği budur diye bu ayete yorum getirmek, ayetin anlamını kaydırmak ve saptırmaktır. Allah’ın böyle bir uygulamaya rızasının olacağını Kuran’ın verdiği mesajda var olduğunu söylemek muhaldir. (Olamaz, olmaz, olmayacak, olması, gerçekleşmesi olanaksız) .

“Çünkü Allah Zalimleri / Zulme sapanları sevmez” (3 / 57, 140; 42 / 40)

Yine “Allah Yolunda Cihad “ kavramı çerçevesinde, günümüzde “Müslümanlar, tartışmaya girdiği konuları Allah ve Resulune / Elçisine nasıl arz edecekler” birlikte düşünelim:

 Kuran’a bakınca şunu görmekteyiz ki Allah’a ve elçisine itaat iki ayrı kavram değildir. Bu yüzden “Allah’a uymak için Kuran’a, elçiye uymak için ise Kuran dışında başka kitaplara uymalı” görüşü hatalıdır.

Kuran ayetlerinin gösterdiği gibi, “Allah ve elçisi” tek bir hukuk ve itaat kaynağına karşılık gelir.

Çünkü Allah ve elçisi iki ayrı dinî kaynak getirmezler. Allah’ın gönderdiği ve elçisinin inananlara ilettiği mesaj “tek”tir. O tek kaynak Kuran’dır.

İtaat ve boyun eğmenin yöneleceği tek otorite Allah’tır. Ancak Allah her kulu ile tek tek görüşmediği için insanlar arasından birisini seçip, yasalarını ve emirlerini o kulu aracılığı ile diğerlerine iletmiştir. Allah’ın mesajını diğer kullara ulaştıran bu kişiye “peygamber” ve “elçi” (Resul) denir. O kişi ‘peygamber’dir çünkü Allah mesajını ona iletir. Aynı zamanda o kişi ‘elçi’dir çünkü mesajı kendisine saklamaz, diğer kullara iletir.

Elçi, insanları bu yasalara uymaya çağırmakla kalmaz, kendisi de bu yasaya uymakla yükümlüdür.

Elçi kendi fikirlerini değil, kutsal mesajı insanlara iletir. Elçinin dinî anlamda Kuran dışında getirdiği bir söz yoktur:

Bu yüzden Allah ve elçisi iki ayrı kaynak değildir.

Allah’a ve elçisine itaat, tek bir kaynağa, yani Allah’ın indirdiği Kitap’a (Günümüzde Kur’an ve Anadile çevirilerine) uymakla mümkün olur.

Bu sebeple  herhangi bir din konusu ile ilgili olarak beyyine  aradığımızda, Allah tarafından korunan (15 / HİCR / 9) Kuran’a bakmamız ve  Kuran’daki ayetleri, selim bir kalp ve Allah’ın verdiği akıl ile değerlendirmemiz  yeterli olacaktır.

 Şimdi yine “Allah Yolunda Cihad “ kavramı çerçevesinde devamla , günümüzde “Müslümanlar, tartışmaya girdiği konuları Allah ve Resulune / Elçisine  arz ederek yani Kuran mesajı ışığında değerlendirdiği” ve Hüküm ve yetki sahiplerinin işlerinin ehli olmadığı ve adaletle hükmetmediği, zulme saptığı hal ve durumda onlara itaat konusunda yapması gerekenleri  birlikte düşünmeye devam edelim:

Yukarıda gerekçelendirildiği gibi,  Hüküm ve yetki sahibi, içimizden de olsa / bizim seçtiğimiz de olsa, “ehil değilse ve adaletle hükmetmese bile,  Allah’ın emri ve isteği budur diye Kuran ayetlerine  yorum getirmek, bu  ayetlerin anlamını kaydırmak ve saptırmaktır. Allah’ın böyle bir uygulamaya rızasının olacağını Kuran’ın verdiği mesajda var olduğunu söylemek muhaldir. (Olamaz, olmaz, olmayacak, olması, gerçekleşmesi olanaksız) .

Bilindiği gibi, “Emri maruf, nehyi münker / İyiyi öğütleyip, kötüden sakındırmak” , Müslümanlara Farz-ı Kifayedir ve Dini referansları  özel çıkarlar için saptırıp, istismar etmek (kötüye kullanmak) da Allah ile aldatmaktır.

Beyyine / delil olarak gösterilen Kuran ayetlerine, “hak” söze getirilen “batıl” yorumlara,  anladığınca  karşı çıkıp düzeltmeyenler, riyakâr / ikiyüzlü konumuna düşerler.

Ayrıca tüm toplumu ilgilendiren  konularda, toplumu gerçeklerden uzaklaştıran,  önemli  yanlış değerlendirme ve anlayışları doğru bildiğince ve samimiyetle Allah’ın rızasını gözeterek maddi manevi gücü nispetinde  düzeltmeyenler,  Topluma karşı görevlerini yapmamakla ve sorumluluklarını  yerine getirmemekle ve “Zulmü ve zalimi desteklemekle, zalimin zulmüne ortak olmakla”  Allah katıda sorumlu olurlar.

 Bu durumda Müslümanlara düşen görev, sesiz ve tepkisiz kalarak, zalim olan hüküm ve yetki sahiplerine itaat etmek değil, onları desteklemek değil; Haklının, mazlumun yanında olup, gücü nispetinde yanlışlıkları ve haksızlıkları düzelmek için meşru (kanuna ve dine uygun) gayret ve çabayı göstermektir


 Bakınız bu konuda Allah Kuran’da ne diyor:

4. sure (NİSA) 95. ayet

Y.N. Öztürk Meali:  
“ İnananların; özür sahibi olmaksızın oturanlarıyla, Allah yolunda malları ve canlarıyla didinip gayret gösterenleri aynı değildir. Allah, malları ve canlarıyla gayret gösterenleri oturanlara derece bakımından üstün kılmıştır. Allah hepsine güzellik vaat etmiştir ama cihat edenleri, çok büyük bir ödülle, oturanlardan üstün kılmıştır. “

M. Esed Meali:  
“Bir mazeretleri olmaksızın mücadeleden kaçınan müminler ile Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla çaba gösterenler bir olamaz: Allah, mallarıyla ve canlarıyla üstün çaba gösterenleri mücadeleden kaçınanlardan daha üstün bir mertebeye yüceltmiştir. Allah bütün (müminler)e nihai güzellik vaat etmiş olmasına rağmen, Allah yolunda üstün çaba gösterenleri, (kendilerine) büyük bir mükafat (vaat ederek) mücadeleden kaçınanlardan üstün kılmıştır.”

Allah bize gözler verdi,  kalp verdi;  kulak verdi, bir dil iki dudak verdi. Akıl verdi, gönül verdi.

Anlama ve yapma gücü verdi.

Allah’a, kendimize ve çevremize karşı görevlerimiz ve sorumluluklarımız var.

Hepimizin dönüşü Allah’a;  Bu günün bir de kaçınılması mümkün olmayan bir “hesap günü” var.

Bilinçli, şirksiz İman odur ki: Yalnız ve ancak Allah’a kul olanlar, Allahtan başkasına asla kul olmaz; yalnız ve ancak Allah’tan korkanlar, Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmaz.

 Şüphesiz ki: Hak’ ka hizmet halka hizmettir ve “hak”  için halka hizmet de Hak’ka hizmettir ve bunlar,  Allah yolunda yapılan birer Cihattır. Bu cihadı yaparken Hayırlarda yarışalım.

Hayırlarda yarışalım ki, Allah akıbetimizi hayırlı eylesin İnşallah.

Bu konuyu, her çeşit “Seçim” ve “Tercih” lerinizde hatırlayıp değerlendirmeniz dileği ile Hamd Allah’a; Selam da kula kulluk etmeyen,  yalnız ve ancak Allah’a kul olanlara…

M. Kemal Adal
6. Şubat. 2016 /İZMİR


2 yorum:

  1. Değerli Hocam; S.A.
    Yazınızın sonunu Hamdele Salvele kısmını " Hamd Allah'a; Selam da kula kulluk etmeyen, yalnız ve yalnız Allah'a kul olanlara..." diye bağlamışsınız. Halbuki selam yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed'e ve onun al'ine ve eshabına olması gerekirdi. Dolayısiyle kula kulluk etmeyenlere de giderdi.
    Dini konularda sizin gibi makale yazan dostların Peygamberimizi hiç zikretmemeni hiç doğru bulmadım. Bu belki sizin doğrunuz olabilir ama benim değil...(Yazılarınızı bundan sonra kuşku ile okuyacağım.) Makalenizin tamanı da inceleyerek okumamıştım. Şimdi daha dikkatli inceleyeceğim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Türkkorur

      1. Öncelikle ve tekrar belirtmeliyim ki ben, İlahiyattan diplomalı ve herhangi bir cemaatten icazetli bir “Hoca” değilim. Dünyevi görüşü “ATATÜRKÇÜ” olan samimi bir MÜMİN ve MÜSLİM’İM Elhamdülillah. Allah’ın indinde de öyleyimdir İnşallah.

      Hz. Muhammed dinimin (İSLAM) muazzez Peygamberi / Nebisidir. Dinim hakkında ne bilip inanıyorsam, Allah’ın onun kalbine indirdiği Kur’an’dan ( günümüzde Allah’tan bana gelen Resulü / Elçisi olan Kur’an’ın Türkçeye çevirilerinden) öğrendim.

      Bu bağlamda ben, kabul ve zannınızın aksine “peygamberimizi hiç zikretmemek “ bir yana, Kur’an’dan bir tek ayet yazdığımda bile, aynı anda “Allah ve Resulü” kavramı içinde, muazzez Peygamberim / Nebim Hz. Muhammedi, ALLAH’A ORTAK KOŞMAKSIZIN zikretmekteyim ki bu nasıl böyle demekteyseniz ayrıntısı aşağıdadır:

      AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN “KUR’AN”DAKİ İSLAM’DA RUHBAN SINIFI VE RUHBANLIK MÜESSESİ HAKKINDA”BÖLÜMÜNÜ OKUYUN VE DEĞERLENDİRİNİZ.

      http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/01/resul-kuranin-kuran-tefsiri-toc-o-h-z-u.html

      NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI

      Doç Zeki BAYRAKTAR-Yrd Doç Fatih ORUM - Yükselen Sözler--TV 8 (15-07-2014)

      İZLEYİNİZ:

      https://www.youtube.com/watch?v=mK7I-8ybPRc


      EVET, GÜNÜMÜZDE KUR'AN, RESULDÜR / ELÇİDİR.

      İNCELEYİNİZ:

      http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/01/evet-gunumuzde-kuran-resuldur-elcidir.html

      AYRICA, AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN “EVET, KUR’AN’IN RESUL /ELÇİ OLDUĞUNU, ALLAH KUR’AN İLE BİLDİRİYOR” YAZISINI OKUYUN VE

      Özellikle: Dipnot: *4/80: ELÇİYE (RESULE, PEYGAMBERE) İTAAT NE DEMEKTİR?

      DEĞERLENDİRİN

      http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/01/evet-kuranin-resul-elci-oldugunu-allah.html

      İNCELEYİNİZ:

      KUR'AN’IN IŞIĞINDA, ALLAH’A KULLUK, ALLAH’A İÇTEN BAĞLILIK (İhlâs), ALLAH’A EŞ KOŞMAK (ŞİRK), ŞEFAAT KAVRAMLARI İLE “İNDİRİLEN DİN” ve “UYDURMA DİN“ (vahyîlik ilkesi ve içtihat), VE TARİKATLAR İNCELEME VE DEĞERLENDİRMESİ

      http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/02/kuranin-isiginda-allaha-kulluk-allaha.html

      2. Siz içinizden nasıl geliyorsa “selam” ı öyle gönderiniz. Allah (c.c.) sizin niyetinizi bilir.

      3. “Yazılarınızı bundan sonra kuşku ile okuyacağım.” “şimdi daha dikkatli inceleyeceğim” Demektesiniz ki vardığınız bu nokta bence gerçeğe varabilmekte gelinmesi gereken ilk noktadır. Sorgulanmadan varılan iman, taklidi imandır. Sorgulamadan inanmak, inanılanı putlaştırmaktır.

      Dileyenleri ve Beni, sana eş / ortak koşmaktan da, kendine eş koşulanlardan olmaktan da koru Allah’ım.

      ALLAH'IN SELAM, RAHMET VE BEREKETİ İLE MAĞFİRET VE HİDAYETİ, DİLEYENLERİN ÜZERİNE OLSUN.

      M. Kemal Adal
      7. Şubat. 2016 / İZMİR

      Sil