KUR’AN’IN IŞIĞINDA
AKTİF ZALİMLERİN BİRÇOĞUNU,
PASİF ZALİMLER ÜRETMİŞTİR: 43/51-54
*FİRAVUNLARI KİM YARATTI
**NEDİR CİHAD?
Diyanet İşleri Başkanlığı Dini
Kavramlar sözlüğüne göre:
1. KURAN’DA CİHAD KAVRAMI:
2. HADİS KİTAPLARINDA CİHAD KAVRAMI:
3. YUKARIDA ZİKRETTİĞİMİZ ÂYET VE HADİSLERİ
BİRLİKTE DEĞERLENDİRDİĞİMİZDE; CİHÂD.
4. BUNA GÖRE CİHÂDI, ÜÇ KISMA AYIRMAK
MÜMKÜNDÜR:
***CİHAD
VE İTAAT (MKA)
KOVULMUŞ - TAŞLANMIŞ ŞEYTANDAN ALLAH'A SIĞINIRIZ. (16/98)
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA (1/1
43/51
Y.N. Öztürk
Firavun, toplumu içinde haykırıp şöyle dedi: "Ey toplumum! Mısır'ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?"
M. Esed
Ve Firavun, halkına bir çağrıda bulunarak "Ey kavmim!" dedi, "Mısır'ın hakimiyeti bana ait değil mi? Bütün bu nehirler benim ayaklarımın altında akmıyor mu? (Sizin en büyük efendiniz olduğumu) görmüyor musunuz?
Y.N. Öztürk
Firavun, toplumu içinde haykırıp şöyle dedi: "Ey toplumum! Mısır'ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?"
M. Esed
Ve Firavun, halkına bir çağrıda bulunarak "Ey kavmim!" dedi, "Mısır'ın hakimiyeti bana ait değil mi? Bütün bu nehirler benim ayaklarımın altında akmıyor mu? (Sizin en büyük efendiniz olduğumu) görmüyor musunuz?
43/52
Y.N. Öztürk
"Yoksa ben şu zavallı, şu meramını anlatamayacak adamdan hayırlı değil miyim?"
M. Esed
Ben, ne demek istediğini bile anlatamayan şu zavallı adamdan daha iyi değil miyim?"
Y.N. Öztürk
"Yoksa ben şu zavallı, şu meramını anlatamayacak adamdan hayırlı değil miyim?"
M. Esed
Ben, ne demek istediğini bile anlatamayan şu zavallı adamdan daha iyi değil miyim?"
43/53
Y.N. Öztürk
"Ona altın bilezikler atılmalı, yanında / hizmetinde melekler bulunmalı değil miydi?"
M. Esed
"Sonra, neden ona hiç altın bilezikler verilmemiş ve neden onunla birlikte bir melek gelmiş değil?"
Y.N. Öztürk
"Ona altın bilezikler atılmalı, yanında / hizmetinde melekler bulunmalı değil miydi?"
M. Esed
"Sonra, neden ona hiç altın bilezikler verilmemiş ve neden onunla birlikte bir melek gelmiş değil?"
43/54
Y.N. Öztürk
İşte toplumunu böyle küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış bir toplum idiler.
M. Esed
Firavun, böylece halkını ahmaklaştırdı ve onlar da sonunda boyun eğdiler, çünkü onlar aldatılmış, ayartılmış bir halktı!
Y.N. Öztürk
İşte toplumunu böyle küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış bir toplum idiler.
M. Esed
Firavun, böylece halkını ahmaklaştırdı ve onlar da sonunda boyun eğdiler, çünkü onlar aldatılmış, ayartılmış bir halktı!
Dipnot: *43/51-54: Aktif
zalimlerin birçoğunu, pasif zalimler yani zulme bir biçimde uşaklık edenler
üretmiştir. MKA.
……….
“Kur’an’dan öğreniyoruz ki, mazlum bildiğimiz birçok halk aslında pasif
zalim oldukları için ezilip horlanmıştır.
Mazlum gerçek mazlumsa zalimin
uzun süre egemen olması söz konusu değildir.
Zulüm, din veya dinsizlik adı altında uzun süre devam ediyorsa bunun
sebebi zalimlere uşaklığı hüner sanan bir halkın, en azından bir satılmışlar
ekibinin varlığıdır.
Bu ekip, ‘pasif
zalimler ekibi’dir. Pasif zalimlik; zulme başkaldırması gerekirken, küçük
çıkarlar yüzünden zalimlere karşı sessiz kalan, böylece onlara dolaylı destek veren
kişi ve toplumların sıfatıdır.
Aktif zalimlerin birçoğunu, pasif zalimler, yani zulme bir biçimde
uşaklık edenler yaratmıştır.
Kur’an’ın bu
anlamda devrim yaratan tespiti Zühruf suresinin 54-56. ayetlerinde verilmiştir.
(İşte toplumunu böyle küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış bir
toplum idiler.
Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince, biz de onlardan öç aldık; hepsini suya gömüverdik. Onları, sonra gelecekler için eski bir örnek yaptık. 43 / ZUHRUF / 54- 56. ayet meali - MKA)
Ne var ki, geleneksel tefsirlerin büyük kısmı, Arabizmin İslam’a
ve Müslümanlara egemen olduğu dönemlerde yazıldığı için anılan ayetlerin
mesajını bütün açıklığıyla ortaya konamadı. Bu mesajı ortaya koymak, ölüm
fermanını imzalamakla eş anlamlıydı. Nitekim fetvalarıyla bu ayetlerin mesajını
hayata geçirmeye kalkan İmamı Âzam Ebu Hanîfe, bunun faturasını hayatıyla
ödemiştir.
Bu ayetlerin devrim
niteliğindeki mesajı üzerinde hakkıyla konuşmak için dinin saltanat aracı olmaktan
çıkarılmış olması gerekir. Aksi halde, o mesajı telaffuz eden, o coğrafyadaki
yönetimlere isyan etmiş sayılır.
Hem o mesajı
açıklamak hem de isyan etmiş sayılmamak ancak laik bir sistemin egemen olduğu
ülkede mümkündür.
Saltanat dincisi firavun yamakları, bunu
bildikleri için, temel uğraşlarının başına, laiklikle mücadeleyi koymuşlardır.”
(Yaşar Nuri Öztürk – 4 Haziran
2013 Yurt Gazetesi, firavunları kim yarattı başlıklı makalesi)
Sözlükte
"gayret etmek, bir işi yapabilmek için bütün imkânları kullanmak"
anlamına gelen "cihâd"
kavramı; Kur'ân ve hadislerde; Allah yolunda
savaşmak anlamını ifade ettiği gibi dini öğrenmeyi, dinin emir ve yasaklarına
uymayı, haram ve günahlara karşı nefis ile mücadele etmeyi, İslâm'ın bilinmesi,
tanınması, yaşanması ve yücelmesi için çalışmayı da ifade eder.
"Cihâd" kavramı;
Mekke döneminde İslâm'ın tebliğ edilmesi ve dinin emir ve yasaklarının yerine
getirilmesi anlamında kullanılmış; Medine döneminde ise fiili savaşların
yapılmaya başlanması ile "kıtâl / savaş" anlamını da içermeye
başlamıştır.
Bunu hem Kur'ân'da hem de hadislerde
görmekteyiz.
a. "Cihâd" kavramı ile ilgili otuz
bir âyetten onyedisi savaş bağlamında ve çoğunlukla Hz. Peygamber ve ashabının
savaşlarının söz konusu edildiği Enfâl ve Tevbe sûrelerinde, ayrıca Bakara,
Âl-i İmrân, Nisâ, Muhammed ve Mümtehine sûrelerinde geçmekte ve Allah
yolunda malları ve canlarıyla cihâd edenler övülmekte, onlara Allah'ın rahmeti,
mağfireti, mükâfatı ve cenneti va'd edilmektedir. İmanları uğrunda hicret
edenler ve bunlara yardım edenler, gerçek müminler olarak nitelendirilmektedir
(Bakara, 2/218; Nisâ, 4/95-96; Enfâl,
8/74). Tevbe Sûresinin 20.
âyetinin meâlini örnek olarak zikredebiliriz:
"İman edip
hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat eden kimselerin
mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte ancak onlar, başarıya erenlerdir."
c. "Ey peygamber! Kafirlere ve
münafıklara karşı cihat et ve onlara karşı çetin ol..." (Tevbe, 9/73;
Tahrîm, 66/9) anlamındaki âyette Peygambere emredilen münafıklarla savaş,
"kıtâl" anlamında savaş değildir. Dolayısıyla âyetteki cihâd
kavramı; münafıklarla hak uğrunda dil ile mücadele etmek, İslâm gerçeği ile
ilgili delilleri anlatmak, fitne ve fesatlarına engel olmak anlamındadır.
d. Mekke'de
ve henüz fiili savaşa izin verilmeyen bir dönemde inen Furkân sûresinin, "Öyle ise kafirlere itaat etme,
onlara karşı bu Kur'ân ile büyük bir cihatta bulun" anlamındaki 52. âyetinde geçen "kâfirlere karşı
Kur'ân ile büyük cihat", harp meydanında fiilen savaşmayı değil, onlara
karşı Kur'ânî delillerle mücadele etmeyi, onlara boyun eğmemeyi ifade eder.
e. Yine
İslâm düşmanlarıyla fiilen savaşa izin verilmeden önce inen,"Bizim uğrumuzda cihat edenler var
ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah mutlaka yararlı
işleri en güzel biçimde yapanlarla beraberdir" (Ankebût, 29/69)
anlamındaki âyette geçen "Allah yolunda
cihâd; düşmanlarla fiilen savaşmayı değil, Allah'ın dinine yardım etmeyi,
İslâm'a karşı çıkanlarla en güzel şekilde mücadele etmeyi, zulmü önlemeyi,
emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i `anil-münker görevini yapmayı ve Allah'a itaat
edebilmek için nefisle mücadele etmeyi ifade eder.
Bu
âyetler, cihâdın İslâm'ın doğuşundan beri var olduğunun ve sadece savaş
anlamına gelmediğinin delilidir.
Medine
döneminde müşriklerin müslümanlara saldırıları ve savaş açmaları sebebiyle
fiili savaşa izin verilmesi ve savaş yapılması üzerine "cihâd"
kavramına, ağırlıklı olarak savaş anlamı yüklenmiş ve bu anlamda algılanmaya
başlanmıştır.
f. Mâide
sûresinin 54., Hucurât sûresinin 15. ve Sâf sûresinin 11. âyetlerinde geçen Allah
yolunda cihâd", Allah sevgisine mahzar olan, kurtuluşa eren, özünde,
sözünde ve işlerinde dürüst müminlerin niteliği olarak zikredilmiştir. Allah'ın
övdüğü bu kimseler; sadece Allah yolunda fiilen savaşanlar değil, İslâm'ın
bilinmesi, tanınması, yücelmesi, emir ve yasaklarına uyulması için çaba gösteren
her müslümanı ifade eder.
g. "Allah uğrunda hakkıyla cihat
edin?" (Hac, 22/78) anlamındaki âyetlerde geçen "Allah yolunda cihâd" emri, hem düşmanla savaş
araç gereçleriyle fiilen savaşmayı hem İslâm'ın emir ve yasaklarına bizzat
uymayı, nefsi kötülüklerden ve haramlardan alıkoymayı, hem de İslâm'ın
bilinmesi, yücelmesi ve egemen olması için gösterilen sözlü, ekonomik ve her
türlü çabayı ifade eder.
a. Hadis
kitaplarının "cihâd" bölümlerine baktığımızda, bu bölümlerde hem
fiili savaş yapma, savaş araç gereci hazırlama (Tirmizî, 6, IV,
168), Allah yolunda infakta bulunma
(Tirmizî, Fedâilü'l-Cihâd, 4, IV, 167, No: 1625) ve savaş
hukuku ile ilgili hadislere yer verildiğini hem de doğrudan
fiili savaş ile ilgili olmayan nefisle
mücadele etmeyi, İslâm'ın bilinmesi, yücelmesi, emir ve yasaklarına uyulması
için gösterilen çabayı ifade eden hadislere yer verildiğini görüyoruz. Bu da "cihâd" kavramının
"harb, gazâ ve kıtal" kavramları ile özdeş olmayıp çok daha geniş bir
içerikle kullanıldığını görmekteyiz.
Mesela,
"Allah'ı inkâr edenlerle savaşın"
(İbn Mâce, Cihâd, 38, II, 953)
"Kim Allah'ın kelimesinin yücelmesi için
savaşırsa o, Allah yolundadır" (Buhârî, Cihâd, 15, III, 206)
"Allah yolunda öldürülen kimse
şehittir" (İbn Mâce, Cihâd, 17, II, 937-938) anlamındaki doğrudan savaş ile ilgili hadisler ve
benzerlerine cihâd bölümünde yer verilmiştir.
"Mücâhid, nefsi ile mücadele eden
kimsedir" (Tirmizî, Cihâd, 2, IV, 165) anlamındaki hadis,
"Kim Allah rızası için bir gün oruç
tutarsa Allah onu cehennemden bin (yıllık) bir mesafeye uzaklaştırır"
(Buhârî, Cihâd, 36, III, 213) anlamındaki hadis cihâd bölümlerinde zikredilmiştir.
Abdullah ibn Amr anlatıyor: Bir sahâbî Hz.
Peygambere geldi ve ondan cihâda (savaşa) katılmak için izin istedi. Bunun
üzerine Hz. Peygamber ona, "Annen-baban var mı" diye sordu, Adamın
"evet" demesi üzerine, "Sen onlara hizmet ederek cihâd et"
buyurdu (Müslim, Birr, 5, III, 1975).
f. Adaletsizlik ve haksızlık (zulûm)
karşısında susmayıp doğru sözü söylemek de cihattır (Tirmizî, Fiten, 13, IV,
471):
* iman edip sâlih ameller
işlemek,
* hak dinde sebat etmek,
* kötülüklerden ve haramlardan
geri durmak,
* İslâm'ı öğrenmek ve öğretmek,
* İslâm'ın bilinmesi,
tanınması, yücelmesi, emir ve yasaklarına uyulması için çalışmak,
* Müslümanları her türlü
tehlike ve saldırılara karşı savunmak,
* fitne ve fesadı önlemek,
* güven ve huzuru sağlamak ve
benzeri şekilde İslâm toplumunun yararına olan kişisel ve kurumsal bazda sözlü,
yazılı, görsel, bilimsel ve ekonomik olarak yapılan her türlü çabayı göstermek;
* Allah rızasına yönelik her
türlü gayret;
* gerektiğinde düşmanla canı ve
malı ile savaşmak ve savaş araç gereci hazırlamak ve hazırlanmasına katkı
sağlamak şeklinde anlayabiliriz.
a. Kuran
ve Hadislerdeki “Cihad kavramı” hakkında, Diyanet İşleri Başkanlığının Dini
Kavramlar Sözlüğündeki yukarıdaki özet bilgilerin ışığında ; Bu yazıda ,"Bizim uğrumuzda cihat edenler var
ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah mutlaka yararlı
işleri en güzel biçimde yapanlarla beraberdir" (Ankebût, 29/69)
anlamındaki âyette geçen "Allah yolunda
cihâd kavramına dikkatinizi çekmek istiyorum.
Yukarıda da açıklandığı gibi,
Bu ayetteki anlamıyla "Allah yolunda cihâd; düşmanlarla fiilen savaşmayı
değil, Allah'ın dinine yardım etmeyi, İslâm'a karşı çıkanlarla en güzel
şekilde mücadele etmeyi, zulmü önlemeyi, emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i
`anil-münker görevini yapmayı ve Allah'a itaat edebilmek için nefisle
mücadele etmeyi ifade eder.
Bu Bağlamda:
Adaletsizlik ve haksızlık
(zulûm) karşısında susmayıp doğru sözü söylemek de cihattır (Tirmizî, Fiten, 13, IV,
471):
"Adaletsizliği önleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar olabilir ama ; adaletsizliğe itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir zaman asla olmamalıdır!.."
Elie Wiesel (Nobel Barış Ödülü Sahibi)
" Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir" Hz. Muhammed (s.a.v)
“Haksızlık karşısında susan dilsiz
şeytandır.” Hz. Muhammed (s.a.v)
4. sure (NİSA) 58. ayet
Y.N. Öztürk Meali:
“Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür.”
“Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür.”
M. Esed Meali:
“Allah, size emanet edilen (şey)leri ehil olanlara tevdi etmenizi ve her ne zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emreder. Allahın size yapılmasını tavsiye ettiği (şey), mutlaka en güzel (şey)dir: Allah, kesinlikle her şeyi işitendir, her şeyi görendir.”
“Allah, size emanet edilen (şey)leri ehil olanlara tevdi etmenizi ve her ne zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emreder. Allahın size yapılmasını tavsiye ettiği (şey), mutlaka en güzel (şey)dir: Allah, kesinlikle her şeyi işitendir, her şeyi görendir.”
4. sure (NİSA) 59. ayet
Y.N. Öztürk Meali:
“Ey iman sahipleri!
Allah'a itaat edin. Resule ve sizin içinizden olan / sizin seçtiğiniz hüküm ve
yetki sahiplerine de itaat edin. Sonra bir şeyde tartışmaya girdiniz mi, eğer
Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Allah'a ve resule arz edin. Böyle
yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç bakımından daha güzeldir.”
M. Esed Meali:
“Siz ey imana ermiş
olanlar! Allaha, Peygambere ve aranızdan kendilerine otorite emanet edilmiş
olanlara itaat edin; ve herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allaha
ve Peygambere götürün, eğer Allaha ve Ahiret Gününe (gerçekten) inanıyorsanız.
Bu (sizin için) en hayırlısıdır ve sonuç olarak da en iyisidir.”
Şimdi burada
açıklığa kavuşturulması gereken çok önemli husus şudur. “içimizden olan / bizim seçtiğimiz hüküm ve yetki
sahiplerine de itaat “ın kapsamı ve sınırı nedir? Neye, nelere, nereye kadar
itaat edilecektir. Bu konuda “tartışmaya
girdiğimizde, eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsak onu Allah’a ve resule /
elçiye arz etmemiz gerekiyor ve böyle yapmamızın hem daha hayırlı ve hem de
sonuç bakımından daha güzel “olduğuna göre, ”Fitneye sebep olmayacak
şekilde” bunu ,“Allah’a ve ahiret
gününe inananlar / Müslümanlar “ nasıl doğru algılayıp yapacaktır?
“Allah Yolunda Cihad “ kavramı çerçevesinde:
Kurana göre, içimizden
olan / bizim seçtiğimiz“Hüküm ve yetki sahipleri” ne itaat konusunun kapsam ve
sınırını doğru değerlendirip değerlendirmediğimizi, Kuran’da verilen bir mesajın doğrultusunda algılayıp algılamadığımızı anlamak ve beyyineyi
/ delili / ayeti doğru yorumlamak için, o ayetin siyakına ve sibakına
(öncesi ve sonrasına) bakalım ve tekrar düşünelim:
“Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve
insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu
şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok
iyi görür. Ey
iman sahipleri! Allah'a itaat edin. Resule ve sizin içinizden olan /
sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine de itaat edin. Sonra bir şeyde
tartışmaya girdiniz mi, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Allah'a
ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç bakımından
daha güzeldir.
(4. sure (NİSA) 58-59. ayet)
Öncelikle içimizden olan
ve bizim seçeceğimiz “Hüküm ve yetki sahipleri”ne bu
emanetleri verecek olan Müslümanların işe ehil olanlarını seçmesi /
atandırması ve seçilmiş / atanmış olan Müslümanların da insanlar
arasında hükmettiğinde adaletle hükmetmesi Allah tarafından emrediliyor.
Bundan hareketle 4. sure
(NİSA) 59 ayetteki İTAAT
EDİLMESİ GEREKENLERİN “bizim
içimizden olan / bizin seçtiğimiz hüküm ve yetki sahipleri” nin, “EMANETE EHİL
OLANLAR VE ADALETLE HÜKMEDENLER” OLMASI GEREKTİĞİ DE KESİNDİR.
Hüküm ve yetki sahibi, içimizden de olsa /
bizim seçtiğimiz de olsa, “ehil değilse ve adaletle hükmetmese bile,
Allah’ın emri ve isteği budur diye bu ayete yorum getirmek, ayetin
anlamını kaydırmak ve saptırmaktır. Allah’ın böyle bir uygulamaya rızasının
olacağını Kuran’ın verdiği mesajda var olduğunu söylemek muhaldir. (Olamaz,
olmaz, olmayacak, olması, gerçekleşmesi olanaksız) .
“Çünkü Allah Zalimleri / Zulme sapanları sevmez” (3 / 57, 140; 42 / 40)
Yine “Allah Yolunda Cihad “ kavramı çerçevesinde,
günümüzde “Müslümanlar, tartışmaya girdiği
konuları Allah ve Resulune / Elçisine nasıl arz edecekler” birlikte düşünelim:
Kuran’a
bakınca şunu görmekteyiz ki Allah’a ve elçisine itaat iki ayrı kavram değildir.
Bu yüzden “Allah’a uymak için Kuran’a, elçiye uymak için ise
Kuran dışında başka kitaplara uymalı” görüşü hatalıdır.
Kuran ayetlerinin gösterdiği gibi, “Allah ve elçisi” tek bir hukuk ve itaat kaynağına karşılık gelir.
Çünkü Allah ve elçisi iki ayrı dinî kaynak getirmezler. Allah’ın gönderdiği ve elçisinin inananlara ilettiği mesaj “tek”tir. O tek kaynak Kuran’dır.
İtaat ve boyun eğmenin yöneleceği tek otorite
Allah’tır. Ancak Allah her kulu ile tek tek görüşmediği için insanlar arasından
birisini seçip, yasalarını ve emirlerini o kulu aracılığı ile diğerlerine
iletmiştir. Allah’ın mesajını diğer kullara ulaştıran bu kişiye “peygamber” ve
“elçi” (Resul) denir. O kişi ‘peygamber’dir çünkü Allah mesajını ona iletir.
Aynı zamanda o kişi ‘elçi’dir çünkü mesajı kendisine saklamaz, diğer kullara
iletir.
Elçi, insanları bu yasalara uymaya çağırmakla kalmaz, kendisi de
bu yasaya uymakla yükümlüdür.
Elçi kendi fikirlerini değil,
kutsal mesajı insanlara iletir.
Elçinin dinî anlamda Kuran dışında getirdiği bir söz yoktur:
Bu yüzden Allah ve elçisi iki ayrı kaynak değildir.
Allah’a ve elçisine itaat, tek bir kaynağa, yani
Allah’ın indirdiği Kitap’a (Günümüzde Kur’an ve Anadile çevirilerine) uymakla
mümkün olur.
Bu sebeple herhangi bir din konusu ile ilgili olarak beyyine aradığımızda, Allah tarafından korunan (15 / HİCR / 9) Kuran’a bakmamız ve Kuran’daki ayetleri, selim bir kalp ve Allah’ın verdiği akıl ile değerlendirmemiz yeterli olacaktır.
Yukarıda gerekçelendirildiği gibi, Hüküm ve yetki sahibi, içimizden de olsa /
bizim seçtiğimiz de olsa, “ehil değilse ve adaletle hükmetmese bile,
Allah’ın emri ve isteği budur diye Kuran ayetlerine yorum getirmek, bu ayetlerin anlamını kaydırmak ve saptırmaktır.
Allah’ın böyle bir uygulamaya rızasının olacağını Kuran’ın verdiği mesajda var
olduğunu söylemek muhaldir. (Olamaz, olmaz, olmayacak, olması, gerçekleşmesi
olanaksız) .
Bilindiği gibi, “Emri maruf, nehyi münker / İyiyi öğütleyip,
kötüden sakındırmak” , Müslümanlara Farz-ı Kifayedir ve Dini referansları
özel çıkarlar için saptırıp, istismar etmek (kötüye kullanmak) da Allah
ile aldatmaktır.
Beyyine / delil olarak gösterilen Kuran
ayetlerine, “hak” söze getirilen “batıl” yorumlara,
anladığınca karşı çıkıp düzeltmeyenler, riyakâr / ikiyüzlü konumuna düşerler.
Ayrıca tüm toplumu ilgilendiren
konularda, toplumu gerçeklerden uzaklaştıran, önemli yanlış
değerlendirme ve anlayışları doğru bildiğince ve samimiyetle Allah’ın rızasını
gözeterek maddi manevi gücü nispetinde düzeltmeyenler, Topluma
karşı görevlerini yapmamakla ve sorumluluklarını yerine getirmemekle ve
“Zulmü ve zalimi desteklemekle, zalimin zulmüne ortak olmakla” Allah katıda sorumlu olurlar.
Bu durumda Müslümanlara düşen görev, sesiz ve
tepkisiz kalarak, zalim olan hüküm ve yetki sahiplerine itaat etmek değil,
onları desteklemek değil; Haklının, mazlumun yanında olup, gücü nispetinde
yanlışlıkları ve haksızlıkları düzelmek için meşru (kanuna ve dine uygun) gayret
ve çabayı göstermektir
4. sure (NİSA) 95. ayet
Y.N. Öztürk Meali:
“ İnananların;
özür sahibi olmaksızın oturanlarıyla, Allah yolunda malları ve canlarıyla
didinip gayret gösterenleri aynı değildir. Allah, malları ve canlarıyla
gayret gösterenleri oturanlara derece bakımından üstün kılmıştır. Allah
hepsine güzellik vaat etmiştir ama cihat edenleri, çok büyük bir ödülle,
oturanlardan üstün kılmıştır. “
M. Esed Meali:
“Bir
mazeretleri olmaksızın mücadeleden kaçınan müminler ile Allah yolunda
mallarıyla ve canlarıyla çaba gösterenler bir olamaz: Allah, mallarıyla ve
canlarıyla üstün çaba gösterenleri mücadeleden kaçınanlardan daha üstün bir
mertebeye yüceltmiştir. Allah bütün (müminler)e nihai güzellik vaat etmiş
olmasına rağmen, Allah yolunda üstün çaba gösterenleri, (kendilerine) büyük bir
mükafat (vaat ederek) mücadeleden kaçınanlardan üstün kılmıştır.”
Allah bize
gözler verdi, kalp verdi; kulak verdi, bir dil iki dudak verdi. Akıl
verdi, gönül verdi.
Anlama ve
yapma gücü verdi.
Allah’a, kendimize ve çevremize karşı
görevlerimiz ve sorumluluklarımız var.
Hepimizin dönüşü Allah’a; Bu günün bir de kaçınılması mümkün olmayan
bir “hesap günü” var.
Bilinçli, şirksiz İman odur ki: Yalnız ve
ancak Allah’a kul olanlar, Allahtan başkasına asla kul olmaz; yalnız ve ancak
Allah’tan korkanlar, Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmaz.
Şüphesiz ki: Hak’ ka
hizmet halka hizmettir ve “hak” için
halka hizmet de Hak’ka hizmettir ve bunlar, Allah yolunda yapılan birer Cihattır. Bu
cihadı yaparken Hayırlarda yarışalım.
Hayırlarda
yarışalım ki, Allah akıbetimizi hayırlı eylesin İnşallah.
Bu
konuyu, her çeşit “Seçim” ve “Tercih” lerinizde hatırlayıp değerlendirmeniz
dileği ile Hamd Allah’a; Selam da kula kulluk etmeyen, yalnız ve ancak Allah’a kul olanlara…
M. Kemal Adal
6. Şubat. 2016
/İZMİR
Değerli Hocam; S.A.
YanıtlaSilYazınızın sonunu Hamdele Salvele kısmını " Hamd Allah'a; Selam da kula kulluk etmeyen, yalnız ve yalnız Allah'a kul olanlara..." diye bağlamışsınız. Halbuki selam yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed'e ve onun al'ine ve eshabına olması gerekirdi. Dolayısiyle kula kulluk etmeyenlere de giderdi.
Dini konularda sizin gibi makale yazan dostların Peygamberimizi hiç zikretmemeni hiç doğru bulmadım. Bu belki sizin doğrunuz olabilir ama benim değil...(Yazılarınızı bundan sonra kuşku ile okuyacağım.) Makalenizin tamanı da inceleyerek okumamıştım. Şimdi daha dikkatli inceleyeceğim.
Sayın Türkkorur
Sil1. Öncelikle ve tekrar belirtmeliyim ki ben, İlahiyattan diplomalı ve herhangi bir cemaatten icazetli bir “Hoca” değilim. Dünyevi görüşü “ATATÜRKÇÜ” olan samimi bir MÜMİN ve MÜSLİM’İM Elhamdülillah. Allah’ın indinde de öyleyimdir İnşallah.
Hz. Muhammed dinimin (İSLAM) muazzez Peygamberi / Nebisidir. Dinim hakkında ne bilip inanıyorsam, Allah’ın onun kalbine indirdiği Kur’an’dan ( günümüzde Allah’tan bana gelen Resulü / Elçisi olan Kur’an’ın Türkçeye çevirilerinden) öğrendim.
Bu bağlamda ben, kabul ve zannınızın aksine “peygamberimizi hiç zikretmemek “ bir yana, Kur’an’dan bir tek ayet yazdığımda bile, aynı anda “Allah ve Resulü” kavramı içinde, muazzez Peygamberim / Nebim Hz. Muhammedi, ALLAH’A ORTAK KOŞMAKSIZIN zikretmekteyim ki bu nasıl böyle demekteyseniz ayrıntısı aşağıdadır:
AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN “KUR’AN”DAKİ İSLAM’DA RUHBAN SINIFI VE RUHBANLIK MÜESSESİ HAKKINDA”BÖLÜMÜNÜ OKUYUN VE DEĞERLENDİRİNİZ.
http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/01/resul-kuranin-kuran-tefsiri-toc-o-h-z-u.html
NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI
Doç Zeki BAYRAKTAR-Yrd Doç Fatih ORUM - Yükselen Sözler--TV 8 (15-07-2014)
İZLEYİNİZ:
https://www.youtube.com/watch?v=mK7I-8ybPRc
EVET, GÜNÜMÜZDE KUR'AN, RESULDÜR / ELÇİDİR.
İNCELEYİNİZ:
http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/01/evet-gunumuzde-kuran-resuldur-elcidir.html
AYRICA, AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN “EVET, KUR’AN’IN RESUL /ELÇİ OLDUĞUNU, ALLAH KUR’AN İLE BİLDİRİYOR” YAZISINI OKUYUN VE
Özellikle: Dipnot: *4/80: ELÇİYE (RESULE, PEYGAMBERE) İTAAT NE DEMEKTİR?
DEĞERLENDİRİN
http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/01/evet-kuranin-resul-elci-oldugunu-allah.html
İNCELEYİNİZ:
KUR'AN’IN IŞIĞINDA, ALLAH’A KULLUK, ALLAH’A İÇTEN BAĞLILIK (İhlâs), ALLAH’A EŞ KOŞMAK (ŞİRK), ŞEFAAT KAVRAMLARI İLE “İNDİRİLEN DİN” ve “UYDURMA DİN“ (vahyîlik ilkesi ve içtihat), VE TARİKATLAR İNCELEME VE DEĞERLENDİRMESİ
http://kemaladal.blogspot.com.tr/2016/02/kuranin-isiginda-allaha-kulluk-allaha.html
2. Siz içinizden nasıl geliyorsa “selam” ı öyle gönderiniz. Allah (c.c.) sizin niyetinizi bilir.
3. “Yazılarınızı bundan sonra kuşku ile okuyacağım.” “şimdi daha dikkatli inceleyeceğim” Demektesiniz ki vardığınız bu nokta bence gerçeğe varabilmekte gelinmesi gereken ilk noktadır. Sorgulanmadan varılan iman, taklidi imandır. Sorgulamadan inanmak, inanılanı putlaştırmaktır.
Dileyenleri ve Beni, sana eş / ortak koşmaktan da, kendine eş koşulanlardan olmaktan da koru Allah’ım.
ALLAH'IN SELAM, RAHMET VE BEREKETİ İLE MAĞFİRET VE HİDAYETİ, DİLEYENLERİN ÜZERİNE OLSUN.
M. Kemal Adal
7. Şubat. 2016 / İZMİR