İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

27 Şubat 2016 Cumartesi

KUR'AN'A GÖRE, GÜZEL AHLAK ÇERÇEVESİNDE, SÖZÜNDE DURMAK VE YEMİN

“Sözünde durmak”, birine söz verildiğinde, söz verildiği gibi yerine getirmek demektir. Güzel ahlaklı bir insanın en büyük özelliklerinden birisi, onun dürüst ve güvenilir olmasıdır. Sürekli yalan söyleyen, verdiği sözleri yerine getirmeyen insanlar, diğerlerinin güvenlerini yitirirler; sevilmeyen, daima kuşku ile bakılan biri olurlar.

 Dinimiz verilen sözlerin mutlaka yerine getirilmesini emreder:

“…Ahdinize vefalı olun (Verdiğiniz sözü / yapılan sözleşmeyi) yerine getirin; çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” (17 / İsra  / 34)

 Sözle birlikte yemin edilmişse, durum daha da ciddidir. Çünkü Allah adına yemin etmek, verilen sözde Allah’ı şahit / tanık göstermek demektir:

 Antlaşma yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil yapmış durumdasınız. Allah, yaptıklarınızı biliyor.”  (16 / Nahl /  91)

 Yapmayacağı şeyi söylemek büyük günahlardandır. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur: 

“Ey iman sahipleri! Yapmayacağınız şeyi neden söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük bir günahtır.” (61 / Saff / 2-3)

 Güvenilir ve dürüst olmak, kalp temizliğinin en önemli göstergelerinden biridir. İç dünyası temiz olan birinin ahlakı ve davranışları da düzgün olur. Böyle bir kişi verdiği sözü tutar, ettiği yeminine sadık kalır.

 Sözünde Durmak ve Yeminini Yerine Getirmek


1.                Kavram olarak, Ahlak, İnsanın Kendisine ve Çevresine Karşı Ahlaki Sorumlulukları, İyi ve Öğülen Tutum ve Davranışlar, Sözünde Durmak ve Yeminini Yerine Getirmek


Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir. 17. sure (İSRÂ) 34. ayet

Antlaşma yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil yapmış durumdasınız. Allah, yaptıklarınızı biliyor. Yeminleri bozmada, ipliğini kuvvetle büktükten sonra bozup parçalayan karı gibi olmayın. Bir topluluk ötekinden daha zengin ve kalabalık çıktığı için yeminlerinizi aranızda bir hile aracı yapıyorsunuz. Allah sizi bununla imtihan ediyor; ihtilafa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size açık bir biçimde elbette gösterecektir. 16. sure (NAHL) 91-92. ayet
 Yeminlerinizi aranızda hile ve aldatma aracı yapmayın; aksi halde, ayak sağlam bastıktan sonra kayar ve Allah yolundan alıkoyduğunuz için acıyı tadarsınız. Üstelik büyük bir azaba da uğrarsınız. Allah'a verdiğiniz sözü basit bir ücret karşılığı satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan, sizin için daha hayırlıdır. 16. sure (NAHL) 94-95. ayet

O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır. 23. sure (MÜ'MİNÛN) 8. ayet

Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar. 70. sure (MEÂRİC) 32. ayet

Allah sizi, dil sürçmesi sonucu lağv olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz; ama O sizi kalplerinizin kazandığından hesaba çeker. Allah Gafûr'dur, çok affeder; Halîm'dir, çok yumuşak davranır. 2. sure (BAKARA) 225. ayet

Onlar verdikleri sözü tam bir biçimde yerine getirirler ve kötülüğü salgın olan bir günden korkarlar. 76. sure (İNSÂN) 7. ayet

Müminler ancak şu kimselerdir ki, Allah'a ve resulüne iman ederler; sonra hiçbir kuşkuya düşmezler ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda didinirler. İşte bunlardır, özü sözü birbirine uyanlar. 49. sure (HUCURÂT) 15. ayet

Ey iman sahipleri! Yapmayacağınız şeyi neden söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük bir günahtır. 61. sure (SAFF) 2-3. ayet

Allah sizi yeminlerinizdeki boş lakırdıdan ötürü hesaba çekmez, ama bilinçli olarak gerçekleştirdiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar. Böyle bir yeminin keffâreti, ailenize yedirmekte olduğunuzun orta derecesinden on yoksulu doyurmak, yahut onları giydirmek, yahut da özgürlüğünden yoksun kalmış bir benliği özgürlüğüne kavuşturmaktır. Bunlara imkân bulamayan üç gün oruç tutar. Yemin ettiğinizde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun. Allah size ayetlerini böyle açıklar ki şükredebilesiniz. 5. sure (MÂİDE) 89. ayet

Ey iman edenler! Herhangi birinize ölüm gelip çattığında, vasiyet zamanı aranızdaki tanıklık şöyle olsun: Kendinizden adalet sahibi iki kişi yahut yolculuk etmekte iken ölüm musibeti başınıza geldiyse sizin dışınızdan iki kişi. Bunları namazdan sonra alıkoyarsınız; kuşkulanırsanız şöyle yemin ederler: "Vallahi, yakınlarımız da olsa yeminimizi hiçbir ücret karşılığı satmayacağız, Allah'ın tanıklığını saklamayacağız. Çünkü böyle yaparsak mutlaka günahkârlardan oluruz." Eğer onların bir günah işledikleri kesinlikle anlaşılırsa o zaman, tercih edilmiş olan bu ikisinin yerine bunların aleyhinde bulundukları taraftan iki kişi geçerek şöyle yemin ederler: "Allah şahit olsun ki bizim tanıklığımız, onların tanıklığından daha doğrudur. Biz hiçbir haksızlık yapmadık. Aksi halde mutlaka zalimlerden olurduk." 5. sure (MÂİDE) 106-107. ayet 

2.                Yemin

 Sözlükte "kuvvet, sağ taraf, sağ el, and içmek, kasem" gibi anlamlara gelen yemîn, dinî bir kavram olarak, bir kimsenin Allah'ın adını veya sıfatını zikrederek sözünü kuvvetlendirmesi demektir. Yemîn, sözü kuvvetlendirmesi ve yalan yere yemînin büyük günah olması sebebiyle mahkemelerde başka bir delil bulunmadığında delil olarak kabul edilmiştir. (bk. Nükûl)
 Sözün kuvvetlendirilmesi için Allah'ın adı veya sıfatı anılarak yapılan yemin üç çeşittir: Yemîn-i lağv, yemîn-i gamûs ve yemîn-i mün'akide.
 Yemîn-i lağv; bir şeyin öyle olduğu zannedilerek veya ağız alışkanlığıyla yapılan yemîndir. Kişinin birini görmediği halde gördüğünü zannederek "vallahi gördüm" demesi böyledir. Ayrıca sözünü kuvvetlendirme niyeti bulunmaksızın, yemîn kastı olmaksızın yemîn sözlerini söylemek de yemîn-i lağv olarak kabul edilmiştir. Bu şekilde yapılan yeminden dolayı keffaret gerekmez. Kur'ân-ı Kerîm'de, kasıtsız olarak ağızdan çıkıveren yeminlerden dolayı sorumlu tutulmayacağı bildirilmiştir (Bakara, 2/225; Mâide, 5/89). Bununla birlikte, ağız alışkanlığıyla konuşurken ikide bir yemîn edenlerin bu alışkanlıklarından vaz geçmek için çalışmaları gerekir.
 Yemîn-i gamûs; geçmiş zamanda meydana gelmeyen bir işin olduğuna veya yapılan bir şeyin olmadığına bilerek yalan yere yemîn etmektir. Bu yemîn büyük günah olup, sahibini günaha daldırdığı için bu isim verilmiştir. Bilerek ve Allah'ın adını anarak yalan yere yapılan yemînin bağışlanması için keffaret yeterli olmadığından; keffâret vacip kılınmamıştır. Gamûs yemîni yapan kimsenin gerçekten pişman olarak ve bir daha böyle bir hataya düşmemek üzere Allah'tan af dilemesi gerekir. Yalan yere yaptığı yemîn sebebiyle başkasının hakkının zayi olmasına sebep oldu ise, bu zararı tazmîn edip onlardan helâllik istemelidir.
 Yemîn-i mün'akide; mümkün olan ve geleceğe ait bir şeyi yapmak veya yapmamak üzere yapılan yemîndir. Bir kimsenin şu işi yapacağım veya "yapmayacağım" diye yemîn etmesi böyledir. Yemînin sahih olması için yemîn edenin akıllı, buluğ çağına erişmiş ve Müslüman olması gerekir. Ayrıca bu sözüyle yemîni kastetmiş olmalıdır. Bunun yanında yemînin Allah'ın isimlerinden biriyle veya O'nun sıfatlarıyla yapılmış olması gerekir. Allah ve sıfatları dışında başka şeylere yapılan yemîn, bu yemîn kapsamına girmez.
 Bu yemîn ileride yapılacak bir işe Allah'ın şahit tutulması olduğundan, yerine getirilmelidir. Yerine getirilmemesi halinde yemîn bozulmuş olur; keffâret ödenmesi gerekir. Yemînin keffâreti ise, on fakiri doyurmak veya giydirmek ya da köle azât etmektir. Buna gücü yetmeyen kimse üç gün peşpeşe oruç tutar. (Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Kavramlar sözlüğü)


a)                İyi/ hayırlı bir işi yapmamak ve kötü bir işi yapmak için yemin etmeyin (Allah'ı şahit etmeyin / şahitliğe çağırmayın), çok yemin edene de uymayın

 

İyilik etmenize, takvaya sarılmanıza, insanlar arasında barışı kurmanıza engel yapmak üzere Allah'ı yeminlerinize siper haline getirmeyin. Allah, her şeyi duyar, her şeyi bilir. 2. sure (BAKARA) 224. ayet

Allah çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Zulme uğratılan kişi müstesna. Allah Semî'dir, Alîm'dir. 4. sure (NİSA) 148. ayet

Şunların hiçbirine eğilme, uyma: Çok yemin eden, bayağı/alçak, 68. sure (KALEM) 10. ayet

b)               Kur'an'da Üzerine yemin edilenler, şahit / tanık tutulanlar, şahitliğe / tanıklığa çağrılanlar


İş onların sandığı gibi değil! Yıldızların doğup batma, kayıp düşme noktalarına yemin ediyorum. 56. sure (VÂKIA) 75. ayet

Hayır, sandıkları gibi değil! Yemin ederim gördüklerinize, Ve görmediklerinize! 69. sure (HÂKKA) 38-39. ayet

İş onların sandığı gibi değil! Doğuların ve batıların Rabbine yemin olsun ki, biz gerçekten gücü yetenleriz; 70. sure (MEÂRİC) 40. ayet

Hayır, sandıkları gibi değil! Yemin olsun Ay'a, 74. sure (MÜDDESSİR) 32. ayet

Hayır, öyle değil! Öyle değil! Kendisini ısrarla kınayan benliğe de yemin ederim. 75. sure (KIYÂMET) 1-2. ayet  
Hayır, iş onların sandığı gibi değil! Yemin olsun o sinip gizlenenlere, 81. sure (TEKVÎR) 15. ayet 

İş, sandıkları gibi değil! Yemin ederim akşamın kızıllığına, 84. sure (İNŞIKAK) 16. ayet

Yemin ederim bu kente ki, iş onların sandığı gibi değildir! 90. sure (BELED) 1. ayet

Yemin olsun Güneş'e ve ışığının parladığı kuşluk vaktine, 91. sure (ŞEMS) 1. ayet


c)                İnkârcıların yemin ettiği durumlar


İman edenler derler ki: "Şunlar mıdır o tüm güçleriyle sizinle beraber olduklarına yemin edenler?" Bütün amelleri boşa çıkmıştır da hüsrana uğrayanlardan oluvermişlerdir. 5. sure (MÂİDE) 53. ayet

Tüm yeminleriyle Allah'a yemin ettiler ki, eğer kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklar. Söyle onlara: "Mucizeler ancak Allah'ın katındadır." Mucize geldiğinde de iman etmeyeceklerini anlamıyor musunuz? 6. sure (EN'ÂM) 109. ayet  

"Şunlar mıydı o, 'Allah kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyecek' diye yemin ettikleriniz?" Ey cennetlikler! Siz de girin cennete. Ne bir korku var size ne de kederleneceksiniz. 7. sure (A'RAF) 49. ayet

Eğer o, yakın bir dünya menfaati yahut orta bir yolculuk olsa idi, elbette seni izleyeceklerdi. Ama o zorluklarla dolu yolculuk kendilerine uzak geldi. "Gücümüz yetseydi sizinle çıkacaktık" diye Allah'a yemin de ederler. Kendilerini mahvediyorlar. Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancıdırlar. 9. sure (TEVBE) 42. ayet  
Ancak Allah'a ve âhiret gününe inanmayanlar, kalpleri kuşkuyla karışmış olup da işkilleri içinde çalkanıp duranlar, sefere katılmak için senden izin isterler. 9. sure (TEVBE) 45. ayet

Sizin gönlünüzü hoş etmek için Allah'a yemin ederler. Eğer bunlar inanmış iseler Allah'ın ve resulünün hoşnutluğunu öne almaları daha uygun düşer. 9. sure (TEVBE) 62. ayet

Söylemediklerine ilişkin Allah'a yemin ediyorlar. Yemin olsun ki, o küfür sözünü söylediler. İslam'a girmeleri ardından küfre saptılar. Başaramadıkları bir şeyi tasarladılar. Oysaki intikam almaları için, Allah'ın ve resulünün, Allah'ın lütfuyla kendilerini zengin etmiş olmasından başka bir sebep de yoktu. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Eğer yan çizerlerse Allah onlara dünyada da âhirette de acıklı bir azapla azap edecektir. Ve yeryüzünde onların ne bir dostu olacaktır ne de bir yardımcısı. 9. sure (TEVBE) 74. ayet 

Yanlarına döndüğünüzde kendilerini paylamaktan vazgeçesiniz diye Allah'a yemin edecekler. Vazgeçin onlardan, çünkü hepsi pisliktir. Kazandıklarının karşılığı olarak, varacakları yer cehennemdir. Kendilerinden hoşnut olasınız diye karşınızda yemin ediyorlar. Siz onlardan razı olsanız da Allah, yoldan sapmış bir topluluktan razı olmaz. 9. sure (TEVBE) 95-96. ayet  
Bir de şunlar var: Tutup bir mescit yapmışlardır: Zarar vermek için, nankörlük için, inananları fırkalara bölmek için, daha önceden Allah ve resulüyle savaşmış kişiye gözetleme yeri kurmak için. "İyilik ve güzellikten başka bir şey istemiş değiliz!" diye gerile gerile yemin de edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar. 9. sure (TEVBE) 107. ayet  

d)               Allah yalan yemin edenleri bilir.  Allah inanmayanların ve ikiyüzlülerin/münafıkların yeminlerindeki / şahitliğe çağırmalarındaki gerçeği bilendir

 

Tüm yeminleriyle Allah'a yemin ettiler ki, eğer kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklar. Söyle onlara: "Mucizeler ancak Allah'ın katındadır." Mucize geldiğinde de iman etmeyeceklerini anlamıyor musunuz? 6. sure (EN'ÂM) 109. ayet  

"Şunlar mıydı o, 'Allah kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyecek' diye yemin ettikleriniz?" Ey cennetlikler! Siz de girin cennete. Ne bir korku var size ne de kederleneceksiniz. 7. sure (A'RAF) 49. ayet

Eğer o, yakın bir dünya menfaati yahut orta bir yolculuk olsa idi, elbette seni izleyeceklerdi. Ama o zorluklarla dolu yolculuk kendilerine uzak geldi. "Gücümüz yetseydi sizinle çıkacaktık" diye Allah'a yemin de ederler. Kendilerini mahvediyorlar. Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancıdırlar. 9. sure (TEVBE) 42. ayet  

Ancak Allah'a ve âhiret gününe inanmayanlar, kalpleri kuşkuyla karışmış olup da işkilleri içinde çalkanıp duranlar, sefere katılmak için senden izin isterler. 9. sure (TEVBE) 45. ayet  

Sizin gönlünüzü hoş etmek için Allah'a yemin ederler. Eğer bunlar inanmış iseler Allah'ın ve resulünün hoşnutluğunu öne almaları daha uygun düşer. 9. sure (TEVBE) 62. ayet 

İnsanları, azabın kendilerine ulaşacağı gün konusunda uyar. O gün, zalimler şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar geri bırak da çağrına cevap verip resullere uyalım." Daha önce siz, kendiniz için çöküş ve bitiş yoktur diye yemin etmediniz mi? 14. sure (İBRÂHİM) 44. ayet

Yeminlerinin tüm gücüyle, "Allah ölen kimseyi diriltmez" diye Allah'a yemin ettiler. Hayır, öyle değil. Öleni diriltmek O'nun üzerinde hak bir vaattır, fakat insanların çokları bilmezler. 16. sure (NAHL) 38. ayet

Antlaşma yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil yapmış durumdasınız. Allah, yaptıklarınızı biliyor. 16. sure (NAHL) 91. ayet  

 Kendi eşlerine bir zina isnat edip de kendilerinden başka tanıkları olmayanların herbirinin tanıklığı, kendisinin kesinlikle doğru sözlülerden olduğu hususunda Allah'a yeminden ibaret dört kez tanıklık ikrarıdır. 24. sure (NÛR) 6. ayet  

İtham edilen eşin, itham eden kocanın kesinlikle yalancılardan olduğuna ilişkin, Allah adına dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezayı düşürür. 24. sure (NÛR) 8. ayet

Yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a ant içtiler ki, sen onlara emredersen mutlaka savaşa çıkacaklar. De ki: "Ant içmeyin! Örfe uygun bir itaat yeterli! Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır." 24. sure (NÛR) 53. ayet  

Allah adına yeminleşerek şöyle dediler: "Ona ve ailesine bir gece baskını yapalım, sonra da velisine şöyle diyelim: Biz onların ailesinin öldürülüşüne tanık olmadık. Vallahi, doğru söyleyenleriz." 27. sure (NEML) 49. ayet  

Saat gelip kıyamet koptuğu gün, günahkârlar dünyada bir saatten başka kalmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle çevriliyorlardı. 30. sure (RÛM) 55. ayet  

Yeminlerinin tüm gücüyle Allah'a ant içmişlerdi ki, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerin herhangi birinden çok daha doğru bir gidiş üzere olacaklar. Fakat uyarıcı onlara gelince, bu onlara nefretle kaçıştan başka bir katkı sağlamadı. 35. sure (FATIR) 42. ayet  

Allah'ın kendilerine öfkelendiği bir kavmi dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bilip durdukları halde yalana yemin ediyorlar. 58. sure (MÜCÂDİLE) 14. ayet
Biz onları, o bahçe sahiplerini belalandırdığımız gibi belalandırdık. Hani, onlar sabaha çıktıklarında, bahçeyi mutlaka kesip biçeceklerine yemin etmişlerdi. 68. sure (KALEM) 17. ayet

e)               İblisin  /  şeytanın yemini


Ve onlara, "ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti. 7. sure (A'RAF) 21. ayet

Dedi: "Kudret ve şerefine yemin olsun ki, onların tümünü azdıracağım." 38. sure (SÂD) 82. ayet

f)                 Kasıtlı / bilerek ve isteyerek yalan yere yemin, Allah'a iftiradır / küfürdür


Allah sizi, dil sürçmesi sonucu lağv olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz; ama O sizi kalplerinizin kazandığından hesaba çeker. Allah Gafûr'dur, çok affeder; Halîm'dir, çok yumuşak davranır. 2. sure (BAKARA) 225. ayet

Allah sizi yeminlerinizdeki boş lakırdıdan ötürü hesaba çekmez, ama bilinçli olarak gerçekleştirdiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar. Böyle bir yeminin keffâreti, ailenize yedirmekte olduğunuzun orta derecesinden on yoksulu doyurmak, yahut onları giydirmek, yahut da özgürlüğünden yoksun kalmış bir benliği özgürlüğüne kavuşturmaktır. Bunlara imkân bulamayan üç gün oruç tutar. Yemin ettiğinizde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun. Allah size ayetlerini böyle açıklar ki şükredebilesiniz. 5. sure (MÂİDE) 89. ayet

Allah ne bahîre yapmıştır ne sâibe ne vasîle ne de hâm. Ne var ki küfre sapanlar yalan uydurarak Allah'a iftira ediyorlar ve çokları da akıl erdiremiyorlar. 5. sure (MÂİDE) 103. ayet

İşte bu yol, tanıklığı gereğince yerine getirmelerine, yemin etmelerinden sonra yeminlerinin reddedileceğinden korkmalarına en yarayışlı olandır. Allah'tan korkun ve söylenene kulak verin. Allah, sapıklar topluluğunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz. 5. sure (MÂİDE) 108. ayet

Eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, dininize saldırırlarsa, o zaman küfrün elebaşlarını öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Böyle yaparsanız hal ve gidişlerine son verebilirler. 9. sure (TEVBE) 12. ayet

Antlaşma yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil yapmış durumdasınız. Allah, yaptıklarınızı biliyor. Yeminleri bozmada, ipliğini kuvvetle büktükten sonra bozup parçalayan karı gibi olmayın. Bir topluluk ötekinden daha zengin ve kalabalık çıktığı için yeminlerinizi aranızda bir hile aracı yapıyorsunuz. Allah sizi bununla imtihan ediyor; ihtilafa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size açık bir biçimde elbette gösterecektir. Allah dileseydi, elbette ki sizi birtek ümmet yapardı. Ama O, dilediğini saptırıyor, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzluyor. Yapıp ettiklerinizden mutlaka sorgu-suale çekileceksiniz. Yeminlerinizi aranızda hile ve aldatma aracı yapmayın; aksi halde, ayak sağlam bastıktan sonra kayar ve Allah yolundan alıkoyduğunuz için acıyı tadarsınız. Üstelik büyük bir azaba da uğrarsınız. Allah'a verdiğiniz sözü basit bir ücret karşılığı satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan, sizin için daha hayırlıdır. 16. sure (NAHL) 91-95. ayet

Kendi eşlerine bir zina isnat edip de kendilerinden başka tanıkları olmayanların her birinin tanıklığı, kendisinin kesinlikle doğru sözlülerden olduğu hususunda Allah'a yeminden ibaret dört kez tanıklık ikrarıdır. Beşincide, eğer yalancılardansa, Allah'ın laneti üzerine olsun diye söz söyler. İtham edilen eşin, itham eden kocanın kesinlikle yalancılardan olduğuna ilişkin, Allah adına dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezayı düşürür. Bu durumda kadının beşinci sözü, suçlayan erkek doğru söyleyenlerdense, "Allah'ın gazabının kendisi üzerine olması"nı söylemekten ibarettir. 24. sure (NÛR) 6-9. ayet
 Ve eğer bilirseniz, gerçekten büyük bir yemindir bu. 56. sure (VÂKIA) 76. ayet

Yeminlerini kalkan edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Küçük düşürücü bir azap var onlar için. 58. sure (MÜCÂDİLE) 16. ayet

Yeminlerini bir kalkan edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Onların yapmakta oldukları ne kötüdür! 63. sure (MÜNÂFİKÛN) 2. ayet 

Allah size, yeminlerinizi çözmeyi farz kılmıştır. Ve Allah, sizin Mevlâ'nızdır. Alîm'dir O, her şeyi bilir; Hakîm'dir O, hikmetleri sonsuzdur. 66. sure (TAHRÎM) 2. ayet 

Nasıl, bunlarda akıl sahibi için bir yemin var mı? 89. sure (FECR) 5. ayet  

3.                Ant İçmek


İş öyle değil! Kim ahdine vefa eder, takvaya sarılırsa hiç kuşkusuz, Allah takvaya sarılanları sever. Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini basit bir bedel karşılığı satanlar var ya, işte onlar için âhirette hiçbir nasip yoktur. Allah onlarla konuşmayacaktır, kıyamet günü onlara bakmayacaktır, onları temizleyip arıtmayacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır. 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 76-77. ayet
"Yetimin malına yaklaşmayın! Ancak rüştüne erişinceye kadar en güzel yolla ilgilenme hali müstesna. Ölçme ve tartmayı tam bir dürüstlükle yerine getirin. Hiç kimseye yaratılış kapasitesinin üstünde yükümlülük getirmiyoruz. Konuştuğunuz zaman, yakınlarınız / aleyhine de olsa, adaleti gözetin. Ve Allah'a verdiğiniz söze sadık kalın. Düşünüp öğüt alasınız diye O size bunları önerdi. 6. sure (EN'ÂM) 152. ayet  

İçlerinden bazıları da Allah'a şöyle ant içti: "Eğer Allah, lütfundan bize verirse, elbette sadaka dağıtacağız ve elbette iyilik ve barış için çalışanlardan olacağız." 9. sure (TEVBE) 75. ayet

Nihayet Allah, kendisine verdikleri söze ters düştüklerinden, yalana sapıp durduklarından, huzuruna çıkacakları güne kadar onların kalplerine ikiyüzlülük yerleştirdi. 9. sure (TEVBE) 77. ayet

İşte bunlardır, Allah'a verdikleri söze sadık kalanlar ve antlaşmayı bozmayanlar. 13. sure (RA'D) 20. ayet

Antlaşma yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil yapmış durumdasınız. Allah, yaptıklarınızı biliyor. 16. sure (NAHL) 91. ayet

"Artık ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen şöyle söyle: 'Ben Rahman için oruç adadım. Onun için bugün, insan cinsinden hiç kimseyle konuşmayacağım." 19. sure (MERYEM) 26. ayet

Sonra, kirlerini atsınlar, adaklarını yerine getirsinler, saldırılardan korunmuş / tarihî / yüce evi tavaf etsinler. 22. sure (HAC) 29. ayet  

Yemin olsun ki, onlar daha önce, geri dönüp kaçmayacaklarına ilişkin Allah'a söz vermişlerdi. Ve Allah'a verilen söz sorumluluk gerektirirdi. 33. sure (AHZÂB) 15. ayet  

İnananlardan öyle erler vardır ki, Allah'a verdikleri sözde sadakatle dururlar. Onlardan bazısı adadığını yerine getirdi, bazısı da bekliyor. Sözlerini asla değişmediler. 33. sure (AHZÂB) 23. ayet

Fakat kendilerinden azabı kaldırdığımızda hemen yan çizmeye başladılar. 43. sure (ZUHRUF) 50. ayet

Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar. 70. sure (MEÂRİC) 32. ayet

Onlar verdikleri sözü tam bir biçimde yerine getirirler ve kötülüğü salgın olan bir günden korkarlar. 76. sure (İNSÂN) 7. ayet

4.                Yemin Kefâreti


Allah size, yeminlerinizi çözmeyi farz kılmıştır. Ve Allah, sizin Mevlâ'nızdır. Alîm'dir O, her şeyi bilir; Hakîm'dir O, hikmetleri sonsuzdur. 66. sure (TAHRÎM) 2. ayet

Allah sizi yeminlerinizdeki boş lakırdıdan ötürü hesaba çekmez, ama bilinçli olarak gerçekleştirdiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar. Böyle bir yeminin keffâreti, ailenize yedirmekte olduğunuzun orta derecesinden on yoksulu doyurmak, yahut onları giydirmek, yahut da özgürlüğünden yoksun kalmış bir benliği özgürlüğüne kavuşturmaktır. Bunlara imkân bulamayan üç gün oruç tutar. Yemin ettiğinizde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun. Allah size ayetlerini böyle açıklar ki şükredebilesiniz. 5. sure (MÂİDE) 89. ayet

 “Farz veya vacip olan bir şeyi yapmamaya; haram ve günah olan bir şeyi yapmaya edilen yemînin yerine getirilmeyip keffâret verilmesi gerekir.
 Mendûb olan bir şeyi yapmamaya veya mekrûh olan bir şeyi yapmaya yemîn eden kimsenin yemînini bozup keffâret vermesi daha uygundur.
 Mubah konularda yapılan yemînlerde ise, yemînin bozulmaması gerekir. Şayet yemînini bozar ise keffâret vermesi gerekir.
 Yeminin bilerek veya unutarak ya da baskı altında bozulması arasında fark yoktur; keffâret verilmesi gerekir.” (Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Kavramlar sözlüğü)

5.                Zıhar Kefâreti


 “Sözlükte "iki elbise birbirine uyup, birini diğeri üzerine giymek, yardım etmek" anlamlarına gelen zıhâr, ıstılahta erkeğin eşine, onu kendisine haram kılmak maksadıyla "sen bana anamın sırtı gibisin" demesidir.

 Zıhâr cahiliye döneminde erkeklerin eşlerini boşamak için kullandıkları bir usuldü. Ancak İslâm dini, bu sözü asıl manasına çevirerek, yeniden bir düzenleme yapmıştır. Buna göre; bir kimsenin eşini, annesi, kız kardeşi, halası, teyzesi gibi kendisiyle evlenmesi ebedî yasak olan bir kimsenin, sırtı, karnı, baldırı gibi bakılması haram olan bir uzvuna benzetmesi zıhârdır.
 Zıhâr yapan kimsenin keffâret ödemeden eşiyle cinsî münasebette bulunması, ona dokunması ve öpmesi helâl değildir.
 Zıhârın keffâreti, imkân dahilinde ise zıhârda bulunan kişinin köle azâd etmesi, bunu bulamaması halinde 60 gün peşpeşe oruç tutması, buna da güç yetiremez ise 60 fakiri doyurmasıdır (Mücâdele 58/3-4). Keffâret olarak tutulacak oruç günlerinin arasında Ramazan günlerinin, Ramazan Bayramının birinci ve Kurban Bayramının dört gününün bulunmaması gerekir.” (Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Kavramlar sözlüğü)

Kadınlarına zıhar edip sonra sarf etmiş oldukları söze geri dönenler, ilişkiye girmelerinden önce, özgürlüğünü yitirmiş bir benliği özgürlüğüne kavuşturacaklardır. İşte size yöneltilen öğüt budur. Allah, yapıp etmekte olduklarınızdan gereğince haberdardır. Özgürlüğe kavuşturma imkânını bulamayan, ilişkiye girmelerinden önce, aralıksız iki ay oruç tutacaktır. Buna da gücü yetmeyen, altmış yoksulu doyuracaktır. Bütün bunlar Allah'a ve resulüne inanasınız diyedir. Ve işte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Küfre sapanlara korkunç bir azap vardır. 58. sure (MÜCÂDİLE) 3-4. ayet
 Toplum içinde güvenilir ve dürüst, kalp ve iç dünyası temiz kişilerin güzel ve düzgün ahlakı, tutum ve davranışları içinde olan insanlar olarak, verdiği sözleri tutan, ettiği yeminlerine sadık kalanlardan oluruz İnşallah.


"Kim güzel bir işe aracı olursa ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona bir pay vardır. Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît'tir." 4. sure (NİSA) 85. ayet


RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal

Selam...


​ T.C. / M. Kemal Adal 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder