“Sözünde durmak”, birine söz
verildiğinde, söz verildiği gibi yerine getirmek demektir. Güzel ahlaklı bir
insanın en büyük özelliklerinden birisi, onun dürüst ve güvenilir olmasıdır. Sürekli yalan söyleyen, verdiği sözleri yerine getirmeyen
insanlar, diğerlerinin güvenlerini yitirirler; sevilmeyen, daima kuşku ile
bakılan biri olurlar.
Dinimiz verilen sözlerin
mutlaka yerine getirilmesini emreder:
“…Ahdinize vefalı olun (Verdiğiniz sözü / yapılan sözleşmeyi) yerine
getirin; çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” (17 / İsra / 34)
“Antlaşma yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz
söze vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın.
Çünkü, kendinize Allah'ı kefil yapmış durumdasınız. Allah, yaptıklarınızı
biliyor.” (16 / Nahl / 91)
Yapmayacağı
şeyi söylemek büyük günahlardandır. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur:
Güvenilir ve dürüst
olmak, kalp temizliğinin en önemli göstergelerinden biridir. İç dünyası temiz
olan birinin ahlakı ve davranışları da düzgün olur. Böyle bir kişi verdiği sözü
tutar, ettiği yeminine sadık kalır.
Sözünde Durmak ve Yeminini Yerine Getirmek
1. Kavram olarak, Ahlak, İnsanın Kendisine ve Çevresine Karşı Ahlaki Sorumlulukları, İyi ve Öğülen Tutum ve Davranışlar, Sözünde Durmak ve Yeminini Yerine Getirmek
Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir. 17. sure (İSRÂ) 34. ayet
Antlaşma yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp
pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil
yapmış durumdasınız. Allah, yaptıklarınızı biliyor. Yeminleri bozmada, ipliğini kuvvetle büktükten sonra bozup
parçalayan karı gibi olmayın. Bir topluluk ötekinden daha zengin ve
kalabalık çıktığı için yeminlerinizi aranızda bir
hile aracı yapıyorsunuz. Allah sizi bununla imtihan ediyor; ihtilafa
düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size açık bir biçimde elbette gösterecektir. 16. sure (NAHL) 91-92. ayet
Yeminlerinizi
aranızda hile ve aldatma aracı yapmayın; aksi halde, ayak sağlam bastıktan sonra
kayar ve Allah yolundan alıkoyduğunuz için acıyı tadarsınız. Üstelik büyük bir
azaba da uğrarsınız. Allah'a verdiğiniz sözü basit
bir ücret karşılığı satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan, sizin
için daha hayırlıdır. 16. sure (NAHL) 94-95.
ayet
O
müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır. 23. sure (MÜ'MİNÛN) 8. ayet
Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar.
70. sure (MEÂRİC) 32. ayet
Allah
sizi, dil sürçmesi sonucu lağv olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu
tutmaz; ama O sizi kalplerinizin kazandığından hesaba çeker. Allah Gafûr'dur, çok affeder;
Halîm'dir, çok yumuşak davranır. 2. sure
(BAKARA) 225. ayet
Onlar verdikleri sözü tam bir biçimde yerine getirirler ve
kötülüğü salgın olan bir günden korkarlar. 76. sure (İNSÂN) 7. ayet
Müminler
ancak şu kimselerdir ki, Allah'a ve resulüne iman ederler; sonra hiçbir kuşkuya düşmezler
ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda didinirler. İşte
bunlardır, özü sözü birbirine uyanlar. 49. sure (HUCURÂT) 15. ayet
Ey
iman sahipleri! Yapmayacağınız şeyi neden söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi
söylemeniz, Allah katında büyük bir günahtır. 61. sure
(SAFF) 2-3. ayet
Allah
sizi yeminlerinizdeki boş lakırdıdan ötürü hesaba çekmez, ama bilinçli olarak
gerçekleştirdiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar. Böyle bir yeminin keffâreti,
ailenize yedirmekte olduğunuzun orta derecesinden on yoksulu doyurmak, yahut
onları giydirmek, yahut da özgürlüğünden yoksun kalmış bir benliği özgürlüğüne
kavuşturmaktır. Bunlara imkân bulamayan üç gün oruç tutar. Yemin ettiğinizde
yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun. Allah size
ayetlerini böyle açıklar ki şükredebilesiniz. 5. sure (MÂİDE) 89. ayet
Ey iman
edenler! Herhangi birinize ölüm gelip çattığında, vasiyet zamanı aranızdaki
tanıklık şöyle olsun: Kendinizden adalet sahibi iki kişi yahut yolculuk etmekte
iken ölüm musibeti başınıza geldiyse sizin dışınızdan iki kişi. Bunları
namazdan sonra alıkoyarsınız; kuşkulanırsanız şöyle
yemin ederler: "Vallahi,
yakınlarımız da olsa yeminimizi hiçbir ücret karşılığı satmayacağız, Allah'ın
tanıklığını saklamayacağız. Çünkü böyle yaparsak mutlaka günahkârlardan
oluruz." Eğer onların bir günah işledikleri kesinlikle anlaşılırsa o
zaman, tercih edilmiş olan bu ikisinin yerine bunların aleyhinde bulundukları
taraftan iki kişi geçerek şöyle yemin ederler:
"Allah şahit olsun ki bizim
tanıklığımız, onların tanıklığından daha doğrudur. Biz hiçbir haksızlık
yapmadık. Aksi halde mutlaka zalimlerden olurduk." 5. sure (MÂİDE) 106-107. ayet
2. Yemin
Sözlükte "kuvvet,
sağ taraf, sağ el, and içmek, kasem" gibi anlamlara gelen yemîn, dinî bir
kavram olarak, bir kimsenin Allah'ın adını veya sıfatını zikrederek sözünü
kuvvetlendirmesi demektir. Yemîn, sözü
kuvvetlendirmesi ve yalan yere yemînin büyük günah olması sebebiyle
mahkemelerde başka bir delil bulunmadığında delil olarak kabul edilmiştir. (bk.
Nükûl)
Sözün
kuvvetlendirilmesi için Allah'ın adı veya sıfatı anılarak yapılan yemin üç
çeşittir: Yemîn-i lağv, yemîn-i gamûs ve yemîn-i mün'akide.
Yemîn-i lağv; bir
şeyin öyle olduğu zannedilerek veya ağız alışkanlığıyla yapılan yemîndir. Kişinin birini görmediği halde gördüğünü zannederek
"vallahi gördüm" demesi böyledir. Ayrıca sözünü kuvvetlendirme niyeti
bulunmaksızın, yemîn kastı olmaksızın yemîn sözlerini söylemek de yemîn-i lağv
olarak kabul edilmiştir. Bu şekilde yapılan yeminden dolayı keffaret gerekmez.
Kur'ân-ı Kerîm'de, kasıtsız olarak ağızdan çıkıveren yeminlerden dolayı sorumlu
tutulmayacağı bildirilmiştir (Bakara, 2/225; Mâide, 5/89). Bununla birlikte,
ağız alışkanlığıyla konuşurken ikide bir yemîn edenlerin bu alışkanlıklarından
vaz geçmek için çalışmaları gerekir.
Yemîn-i gamûs; geçmiş
zamanda meydana gelmeyen bir işin olduğuna veya yapılan bir şeyin olmadığına
bilerek yalan yere yemîn etmektir. Bu yemîn büyük günah olup, sahibini günaha
daldırdığı için bu isim verilmiştir. Bilerek ve Allah'ın adını anarak yalan yere yapılan
yemînin bağışlanması için keffaret yeterli olmadığından; keffâret vacip
kılınmamıştır. Gamûs yemîni yapan kimsenin gerçekten pişman olarak ve bir daha
böyle bir hataya düşmemek üzere Allah'tan af dilemesi gerekir. Yalan yere yaptığı yemîn sebebiyle başkasının hakkının
zayi olmasına sebep oldu ise, bu zararı tazmîn edip onlardan helâllik
istemelidir.
Yemîn-i mün'akide;
mümkün olan ve geleceğe ait bir şeyi yapmak veya yapmamak üzere yapılan
yemîndir. Bir kimsenin
şu işi yapacağım veya "yapmayacağım" diye yemîn etmesi böyledir.
Yemînin sahih olması için yemîn edenin akıllı, buluğ çağına erişmiş ve Müslüman
olması gerekir. Ayrıca bu sözüyle yemîni kastetmiş olmalıdır. Bunun yanında
yemînin Allah'ın isimlerinden biriyle veya O'nun sıfatlarıyla yapılmış olması
gerekir. Allah
ve sıfatları dışında başka şeylere yapılan yemîn, bu yemîn kapsamına girmez.
Bu yemîn ileride
yapılacak bir işe Allah'ın şahit tutulması olduğundan, yerine getirilmelidir.
Yerine getirilmemesi halinde yemîn bozulmuş olur; keffâret ödenmesi gerekir. Yemînin keffâreti ise, on fakiri doyurmak veya
giydirmek ya da köle azât etmektir. Buna gücü yetmeyen kimse üç gün peşpeşe
oruç tutar. (Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Kavramlar sözlüğü)
a)
İyi/ hayırlı bir işi yapmamak ve kötü bir işi
yapmak için yemin etmeyin (Allah'ı şahit etmeyin / şahitliğe çağırmayın), çok
yemin edene de uymayın
İyilik
etmenize, takvaya sarılmanıza, insanlar arasında barışı kurmanıza engel yapmak
üzere Allah'ı yeminlerinize siper haline
getirmeyin. Allah, her şeyi duyar, her şeyi bilir. 2. sure (BAKARA) 224. ayet
Allah
çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Zulme uğratılan kişi müstesna. Allah Semî'dir, Alîm'dir. 4. sure (NİSA) 148. ayet
Şunların
hiçbirine eğilme, uyma: Çok yemin eden, bayağı/alçak, 68. sure (KALEM) 10. ayet
b) Kur'an'da Üzerine yemin edilenler, şahit / tanık tutulanlar, şahitliğe / tanıklığa çağrılanlar
İş onların sandığı gibi değil! Yıldızların doğup batma, kayıp düşme noktalarına yemin ediyorum. 56. sure (VÂKIA) 75. ayet
Hayır, sandıkları gibi değil! Yemin
ederim gördüklerinize, Ve görmediklerinize! 69. sure (HÂKKA) 38-39. ayet
İş onların sandığı gibi değil! Doğuların
ve batıların Rabbine yemin olsun ki, biz gerçekten gücü yetenleriz; 70. sure (MEÂRİC) 40. ayet
Hayır, sandıkları gibi değil! Yemin
olsun Ay'a, 74. sure (MÜDDESSİR) 32. ayet
Hayır, öyle
değil! Öyle değil! Kendisini ısrarla kınayan benliğe de
yemin ederim. 75. sure (KIYÂMET) 1-2.
ayet
Hayır, iş onların sandığı gibi değil! Yemin
olsun o sinip gizlenenlere, 81. sure
(TEKVÎR) 15. ayet
Yemin
ederim bu kente ki, iş onların sandığı gibi
değildir! 90. sure (BELED) 1. ayet
Yemin
olsun Güneş'e ve ışığının parladığı kuşluk vaktine, 91. sure (ŞEMS) 1. ayet
c) İnkârcıların yemin ettiği durumlar
İman edenler derler ki: "Şunlar mıdır o tüm güçleriyle sizinle beraber olduklarına yemin edenler?" Bütün amelleri boşa çıkmıştır da hüsrana uğrayanlardan oluvermişlerdir. 5. sure (MÂİDE) 53. ayet
Tüm
yeminleriyle Allah'a yemin ettiler ki, eğer kendilerine bir mucize gelirse ona
mutlaka inanacaklar. Söyle onlara: "Mucizeler ancak Allah'ın
katındadır." Mucize geldiğinde de iman etmeyeceklerini anlamıyor musunuz? 6. sure (EN'ÂM) 109. ayet
"Şunlar mıydı o, 'Allah kendilerini hiçbir rahmete
erdirmeyecek' diye yemin ettikleriniz?" Ey cennetlikler! Siz de
girin cennete. Ne bir korku var size ne de kederleneceksiniz. 7. sure (A'RAF) 49. ayet
Eğer o, yakın bir dünya menfaati yahut orta
bir yolculuk olsa idi, elbette seni izleyeceklerdi. Ama o zorluklarla dolu
yolculuk kendilerine uzak geldi. "Gücümüz
yetseydi sizinle çıkacaktık" diye Allah'a yemin de ederler. Kendilerini
mahvediyorlar. Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancıdırlar. 9. sure (TEVBE) 42. ayet
Ancak
Allah'a ve âhiret gününe inanmayanlar, kalpleri kuşkuyla karışmış olup da
işkilleri içinde çalkanıp duranlar, sefere katılmak için senden izin isterler. 9. sure (TEVBE) 45. ayet
Sizin
gönlünüzü hoş etmek için Allah'a yemin ederler. Eğer bunlar inanmış iseler Allah'ın ve
resulünün hoşnutluğunu öne almaları daha uygun düşer. 9. sure (TEVBE) 62. ayet
Söylemediklerine
ilişkin Allah'a yemin ediyorlar. Yemin olsun ki, o küfür sözünü söylediler. İslam'a girmeleri ardından küfre
saptılar. Başaramadıkları bir şeyi tasarladılar. Oysaki intikam almaları için,
Allah'ın ve resulünün, Allah'ın lütfuyla kendilerini zengin etmiş olmasından
başka bir sebep de yoktu. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur.
Eğer yan çizerlerse Allah onlara dünyada da âhirette de acıklı bir azapla azap
edecektir. Ve yeryüzünde onların ne bir dostu olacaktır ne de bir yardımcısı. 9. sure (TEVBE) 74. ayet
Yanlarına döndüğünüzde
kendilerini paylamaktan vazgeçesiniz diye Allah'a yemin edecekler. Vazgeçin onlardan, çünkü hepsi
pisliktir. Kazandıklarının karşılığı olarak, varacakları yer cehennemdir.
Kendilerinden hoşnut olasınız diye karşınızda yemin ediyorlar. Siz onlardan
razı olsanız da Allah, yoldan sapmış bir topluluktan razı olmaz. 9. sure (TEVBE) 95-96. ayet
Bir de
şunlar var: Tutup bir mescit yapmışlardır: Zarar vermek için, nankörlük için,
inananları fırkalara bölmek için, daha önceden Allah ve resulüyle savaşmış
kişiye gözetleme yeri kurmak için. "İyilik ve
güzellikten başka bir şey istemiş değiliz!" diye gerile gerile yemin de
edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar. 9. sure (TEVBE) 107. ayet
d) Allah yalan yemin edenleri bilir. Allah inanmayanların ve ikiyüzlülerin/münafıkların yeminlerindeki / şahitliğe çağırmalarındaki gerçeği bilendir
Tüm
yeminleriyle Allah'a yemin ettiler ki, eğer kendilerine bir mucize gelirse ona
mutlaka inanacaklar. Söyle onlara: "Mucizeler ancak Allah'ın
katındadır." Mucize geldiğinde de iman etmeyeceklerini anlamıyor musunuz? 6. sure (EN'ÂM) 109. ayet
"Şunlar
mıydı o, 'Allah kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyecek' diye yemin
ettikleriniz?" Ey cennetlikler! Siz de girin cennete. Ne bir korku var size ne de
kederleneceksiniz. 7. sure (A'RAF) 49. ayet
Eğer o,
yakın bir dünya menfaati yahut orta bir yolculuk olsa idi, elbette seni
izleyeceklerdi. Ama o zorluklarla dolu yolculuk kendilerine uzak geldi. "Gücümüz yetseydi sizinle çıkacaktık" diye
Allah'a yemin de ederler. Kendilerini mahvediyorlar. Allah biliyor ki onlar,
kesinlikle yalancıdırlar. 9. sure
(TEVBE) 42. ayet
Ancak
Allah'a ve âhiret gününe inanmayanlar, kalpleri kuşkuyla karışmış olup da
işkilleri içinde çalkanıp duranlar, sefere katılmak için senden izin isterler. 9. sure (TEVBE) 45. ayet
Sizin
gönlünüzü hoş etmek için Allah'a yemin ederler. Eğer bunlar inanmış iseler
Allah'ın ve resulünün hoşnutluğunu öne almaları daha uygun düşer. 9. sure (TEVBE) 62. ayet
İnsanları,
azabın kendilerine ulaşacağı gün konusunda uyar. O gün, zalimler şöyle derler:
"Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar geri bırak da çağrına cevap
verip resullere uyalım." Daha önce siz,
kendiniz için çöküş ve bitiş yoktur diye yemin etmediniz mi? 14. sure (İBRÂHİM) 44. ayet
Yeminlerinin
tüm gücüyle, "Allah ölen kimseyi diriltmez" diye Allah'a yemin
ettiler. Hayır, öyle değil. Öleni diriltmek O'nun üzerinde hak bir
vaattır, fakat insanların çokları bilmezler. 16. sure (NAHL) 38. ayet
Antlaşma
yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirdikten
sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil yapmış
durumdasınız. Allah, yaptıklarınızı biliyor. 16. sure
(NAHL) 91. ayet
Kendi eşlerine bir zina isnat edip de kendilerinden
başka tanıkları olmayanların herbirinin tanıklığı, kendisinin kesinlikle doğru
sözlülerden olduğu hususunda Allah'a yeminden ibaret dört kez tanıklık
ikrarıdır. 24. sure (NÛR) 6. ayet
İtham
edilen eşin, itham eden kocanın kesinlikle yalancılardan olduğuna ilişkin,
Allah adına dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezayı düşürür. 24. sure (NÛR) 8. ayet
Yeminlerinin
olanca gücüyle Allah'a ant içtiler ki, sen onlara emredersen mutlaka savaşa
çıkacaklar. De ki: "Ant içmeyin! Örfe uygun
bir itaat yeterli! Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır." 24. sure (NÛR) 53. ayet
Allah
adına yeminleşerek şöyle dediler: "Ona ve ailesine bir gece baskını
yapalım, sonra da velisine şöyle diyelim: Biz onların ailesinin öldürülüşüne
tanık olmadık. Vallahi, doğru söyleyenleriz." 27. sure (NEML) 49. ayet
Saat gelip
kıyamet koptuğu gün, günahkârlar dünyada bir
saatten başka kalmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle çevriliyorlardı.
30. sure (RÛM) 55. ayet
Yeminlerinin
tüm gücüyle Allah'a ant içmişlerdi ki, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse,
ümmetlerin herhangi birinden çok daha doğru bir gidiş üzere olacaklar. Fakat
uyarıcı onlara gelince, bu onlara nefretle kaçıştan başka bir katkı sağlamadı. 35. sure (FATIR) 42. ayet
Allah'ın kendilerine
öfkelendiği bir kavmi dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de
onlardan. Bilip durdukları halde yalana yemin
ediyorlar. 58. sure (MÜCÂDİLE) 14. ayet
Biz
onları, o bahçe sahiplerini belalandırdığımız gibi belalandırdık. Hani, onlar sabaha
çıktıklarında, bahçeyi mutlaka kesip biçeceklerine yemin etmişlerdi. 68. sure (KALEM) 17. ayet
e) İblisin / şeytanın yemini
Ve onlara, "ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti. 7. sure (A'RAF) 21. ayet
Dedi: "Kudret ve şerefine yemin olsun ki, onların tümünü
azdıracağım." 38. sure
(SÂD) 82. ayet
f) Kasıtlı / bilerek ve isteyerek yalan yere yemin, Allah'a iftiradır / küfürdür
Allah sizi, dil sürçmesi sonucu lağv olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz; ama O sizi kalplerinizin kazandığından hesaba çeker. Allah Gafûr'dur, çok affeder; Halîm'dir, çok yumuşak davranır. 2. sure (BAKARA) 225. ayet
Allah
sizi yeminlerinizdeki boş lakırdıdan ötürü hesaba çekmez, ama bilinçli olarak
gerçekleştirdiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar. Böyle bir yeminin keffâreti,
ailenize yedirmekte olduğunuzun orta derecesinden on yoksulu doyurmak, yahut
onları giydirmek, yahut da özgürlüğünden yoksun kalmış bir benliği özgürlüğüne
kavuşturmaktır. Bunlara imkân bulamayan üç gün oruç tutar. Yemin ettiğinizde
yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi
koruyun. Allah size ayetlerini böyle açıklar ki şükredebilesiniz. 5. sure (MÂİDE) 89. ayet
Allah
ne bahîre yapmıştır ne sâibe ne vasîle ne de hâm. Ne var ki küfre sapanlar yalan
uydurarak Allah'a iftira ediyorlar ve çokları da
akıl erdiremiyorlar. 5. sure
(MÂİDE) 103. ayet
İşte bu yol,
tanıklığı gereğince yerine getirmelerine, yemin
etmelerinden sonra yeminlerinin reddedileceğinden korkmalarına en yarayışlı
olandır. Allah'tan korkun ve söylenene kulak verin. Allah, sapıklar
topluluğunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz. 5. sure (MÂİDE) 108. ayet
Eğer
verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, dininize saldırırlarsa, o zaman
küfrün elebaşlarını öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Böyle yaparsanız hal ve
gidişlerine son verebilirler. 9. sure
(TEVBE) 12. ayet
Antlaşma
yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirdikten
sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil yapmış
durumdasınız. Allah,
yaptıklarınızı biliyor. Yeminleri bozmada, ipliğini
kuvvetle büktükten sonra bozup parçalayan karı gibi olmayın. Bir
topluluk ötekinden daha zengin ve kalabalık çıktığı için yeminlerinizi aranızda bir hile aracı yapıyorsunuz. Allah
sizi bununla imtihan ediyor; ihtilafa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü
size açık bir biçimde elbette gösterecektir. Allah dileseydi, elbette ki sizi
birtek ümmet yapardı. Ama O, dilediğini saptırıyor, dilediğini de iyiye ve
güzele kılavuzluyor. Yapıp ettiklerinizden mutlaka
sorgu-suale çekileceksiniz. Yeminlerinizi aranızda hile ve aldatma aracı
yapmayın; aksi halde, ayak sağlam bastıktan sonra kayar ve Allah yolundan
alıkoyduğunuz için acıyı tadarsınız. Üstelik büyük bir azaba da uğrarsınız.
Allah'a verdiğiniz sözü basit bir ücret karşılığı
satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan, sizin için daha
hayırlıdır. 16. sure (NAHL) 91-95. ayet
Kendi eşlerine bir zina isnat
edip de kendilerinden başka tanıkları olmayanların her birinin tanıklığı,
kendisinin kesinlikle doğru sözlülerden olduğu hususunda Allah'a yeminden
ibaret dört kez tanıklık ikrarıdır. Beşincide, eğer yalancılardansa, Allah'ın
laneti üzerine olsun diye söz söyler. İtham edilen
eşin, itham eden kocanın kesinlikle yalancılardan olduğuna ilişkin, Allah adına
dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezayı düşürür. Bu durumda
kadının beşinci sözü, suçlayan erkek doğru söyleyenlerdense, "Allah'ın
gazabının kendisi üzerine olması"nı söylemekten ibarettir. 24. sure (NÛR) 6-9. ayet
Ve eğer bilirseniz, gerçekten büyük bir yemindir bu. 56. sure (VÂKIA) 76. ayet
Yeminlerini
kalkan edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Küçük
düşürücü bir azap var onlar için. 58.
sure (MÜCÂDİLE) 16. ayet
Yeminlerini
bir kalkan edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Onların yapmakta oldukları ne kötüdür! 63. sure (MÜNÂFİKÛN) 2. ayet
Allah
size, yeminlerinizi çözmeyi farz kılmıştır. Ve Allah, sizin Mevlâ'nızdır. Alîm'dir O,
her şeyi bilir; Hakîm'dir O, hikmetleri sonsuzdur. 66. sure (TAHRÎM) 2. ayet
Nasıl, bunlarda akıl sahibi için bir yemin var mı? 89. sure (FECR) 5. ayet
3. Ant İçmek
İş öyle değil! Kim ahdine vefa eder, takvaya sarılırsa hiç kuşkusuz, Allah takvaya sarılanları sever. Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini basit bir bedel karşılığı satanlar var ya, işte onlar için âhirette hiçbir nasip yoktur. Allah onlarla konuşmayacaktır, kıyamet günü onlara bakmayacaktır, onları temizleyip arıtmayacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır. 3. sure (ÂLİ IMRÂN) 76-77. ayet
"Yetimin malına
yaklaşmayın! Ancak rüştüne erişinceye kadar en güzel yolla ilgilenme hali
müstesna. Ölçme ve tartmayı tam bir dürüstlükle yerine getirin. Hiç kimseye
yaratılış kapasitesinin üstünde yükümlülük getirmiyoruz. Konuştuğunuz zaman,
yakınlarınız / aleyhine de olsa, adaleti gözetin. Ve
Allah'a verdiğiniz söze sadık kalın. Düşünüp öğüt alasınız diye O size
bunları önerdi. 6. sure (EN'ÂM) 152. ayet
İçlerinden
bazıları da Allah'a şöyle ant içti: "Eğer Allah, lütfundan bize verirse,
elbette sadaka dağıtacağız ve elbette iyilik ve barış için çalışanlardan
olacağız." 9. sure (TEVBE) 75. ayet
Nihayet Allah, kendisine verdikleri söze ters düştüklerinden,
yalana sapıp durduklarından, huzuruna çıkacakları güne kadar onların kalplerine
ikiyüzlülük yerleştirdi. 9. sure
(TEVBE) 77. ayet
İşte
bunlardır, Allah'a verdikleri söze sadık kalanlar
ve antlaşmayı bozmayanlar. 13. sure
(RA'D) 20. ayet
Antlaşma
yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirdikten
sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil yapmış
durumdasınız. Allah,
yaptıklarınızı biliyor. 16. sure (NAHL) 91. ayet
"Artık
ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen şöyle söyle: 'Ben
Rahman için oruç adadım. Onun için bugün,
insan cinsinden hiç kimseyle konuşmayacağım." 19. sure (MERYEM) 26. ayet
Sonra,
kirlerini atsınlar, adaklarını yerine getirsinler,
saldırılardan korunmuş / tarihî / yüce evi tavaf etsinler. 22. sure (HAC) 29. ayet
Yemin
olsun ki, onlar daha önce, geri dönüp kaçmayacaklarına ilişkin Allah'a söz
vermişlerdi. Ve Allah'a verilen söz sorumluluk gerektirirdi. 33. sure (AHZÂB) 15. ayet
İnananlardan
öyle erler vardır ki, Allah'a verdikleri sözde sadakatle dururlar. Onlardan bazısı adadığını yerine
getirdi, bazısı da bekliyor. Sözlerini asla
değişmediler. 33. sure (AHZÂB) 23.
ayet
Fakat kendilerinden azabı kaldırdığımızda hemen yan çizmeye
başladılar. 43. sure (ZUHRUF) 50. ayet
Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar.
70. sure (MEÂRİC) 32. ayet
Onlar verdikleri sözü tam bir biçimde yerine getirirler ve
kötülüğü salgın olan bir günden korkarlar. 76. sure (İNSÂN) 7. ayet
4. Yemin Kefâreti
Allah
size, yeminlerinizi çözmeyi farz kılmıştır. Ve Allah, sizin Mevlâ'nızdır. Alîm'dir O,
her şeyi bilir; Hakîm'dir O, hikmetleri sonsuzdur. 66. sure (TAHRÎM) 2. ayet
Allah sizi
yeminlerinizdeki boş lakırdıdan ötürü hesaba çekmez, ama bilinçli olarak
gerçekleştirdiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar. Böyle
bir yeminin keffâreti, ailenize yedirmekte olduğunuzun orta derecesinden on
yoksulu doyurmak, yahut onları giydirmek, yahut da özgürlüğünden yoksun kalmış
bir benliği özgürlüğüne kavuşturmaktır. Bunlara imkân bulamayan üç gün oruç
tutar. Yemin ettiğinizde yeminlerinizin keffâreti işte budur.
Yeminlerinizi koruyun. Allah size ayetlerini böyle açıklar ki şükredebilesiniz.
5. sure (MÂİDE) 89. ayet
“Farz veya
vacip olan bir şeyi yapmamaya; haram ve günah olan bir şeyi yapmaya edilen
yemînin yerine getirilmeyip keffâret verilmesi gerekir.
Mendûb olan bir şeyi
yapmamaya veya mekrûh olan bir şeyi yapmaya yemîn eden kimsenin yemînini bozup
keffâret vermesi daha uygundur.
Mubah konularda yapılan yemînlerde ise, yemînin bozulmaması gerekir. Şayet
yemînini bozar ise keffâret vermesi gerekir.
Yeminin bilerek veya
unutarak ya da baskı altında bozulması arasında fark yoktur; keffâret verilmesi
gerekir.” (Diyanet
İşleri Başkanlığı Dini Kavramlar sözlüğü)
5. Zıhar Kefâreti
“Sözlükte "iki elbise birbirine uyup, birini diğeri üzerine giymek, yardım etmek" anlamlarına gelen zıhâr, ıstılahta erkeğin eşine, onu kendisine haram kılmak maksadıyla "sen bana anamın sırtı gibisin" demesidir.
Zıhâr cahiliye döneminde erkeklerin
eşlerini boşamak için kullandıkları bir usuldü. Ancak İslâm dini, bu sözü asıl
manasına çevirerek, yeniden bir düzenleme yapmıştır. Buna
göre; bir kimsenin eşini, annesi, kız kardeşi, halası, teyzesi gibi kendisiyle
evlenmesi ebedî yasak olan bir kimsenin, sırtı, karnı, baldırı gibi bakılması
haram olan bir uzvuna benzetmesi zıhârdır.
Zıhâr yapan kimsenin
keffâret ödemeden eşiyle cinsî münasebette bulunması, ona dokunması ve öpmesi
helâl değildir.
Zıhârın keffâreti, imkân dahilinde
ise zıhârda bulunan kişinin köle azâd etmesi, bunu bulamaması halinde 60 gün
peşpeşe oruç tutması, buna da güç yetiremez ise 60 fakiri doyurmasıdır (Mücâdele
58/3-4). Keffâret olarak tutulacak oruç günlerinin arasında Ramazan günlerinin,
Ramazan Bayramının birinci ve Kurban Bayramının dört gününün bulunmaması
gerekir.” (Diyanet
İşleri Başkanlığı Dini Kavramlar sözlüğü)
Kadınlarına zıhar edip sonra
sarf etmiş oldukları söze geri dönenler, ilişkiye girmelerinden önce, özgürlüğünü
yitirmiş bir benliği özgürlüğüne kavuşturacaklardır. İşte size yöneltilen öğüt budur.
Allah, yapıp etmekte olduklarınızdan gereğince haberdardır. Özgürlüğe kavuşturma imkânını bulamayan, ilişkiye
girmelerinden önce, aralıksız iki ay oruç tutacaktır. Buna da gücü yetmeyen,
altmış yoksulu doyuracaktır. Bütün bunlar Allah'a ve resulüne inanasınız
diyedir. Ve işte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Küfre sapanlara korkunç
bir azap vardır. 58. sure (MÜCÂDİLE) 3-4. ayet
Toplum içinde güvenilir
ve dürüst, kalp ve iç dünyası temiz kişilerin güzel ve düzgün ahlakı, tutum ve
davranışları içinde olan insanlar olarak, verdiği sözleri tutan, ettiği
yeminlerine sadık kalanlardan oluruz İnşallah.
"Kim güzel bir işe aracı
olursa ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona
bir pay vardır. Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît'tir." 4. sure (NİSA) 85. ayet
RESUL KUR'AN'IN KUR'AN MESAJLARI - M. Kemal Adal
Selam...
T.C. / M. Kemal Adal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder