22 Ocak 2013,
11:59
Yaşar Nuri Öztürk
Birer yorum ve düşünce
ekolü olan ve bir kısmı politik kamplaşmalardan kaynaklanan İslamî mezheplerin
birçoğu kendisinin tek gerçek olduğunu iddia edebilmiş ve çerçevesinin dışında
kalanları ‘İslam dışı’ (heterodoks) olmakla suçlayabilmiştir.
Oysaki bu mezheplerin hepsi, Kur’an’ı kaynak almakta
birleşirler. Ve Kur’an, bu birliğe girenlerin kardeş olduklarını açıkça
belirtir. (bk. Hucurât, 10)
Kendi mezhebi dışında kalanı ‘sapıklık ve fitne çıkarmak’la suçlamak, Emevîlerle başlayan ve sonra Emevîlik’e tepki olarak doğan anlayışlarla beslenen bir illettir.
Kendi mezhebi dışında kalanı ‘sapıklık ve fitne çıkarmak’la suçlamak, Emevîlerle başlayan ve sonra Emevîlik’e tepki olarak doğan anlayışlarla beslenen bir illettir.
Bu illet, İslam
dünyasını tarih boyunca kemirmiş ve kemirmeye devam etmektedir.
Oryantalistler, bu illeti yaygınlaştırmak için, birer yorum ve
yaklaşım şekli olan mezhepleri, bağımsız birer din gibi öne çıkarmakta ve
Müslüman kitleleri birbirine yedirtmekte pek usta davranmışlardır.
Bu açıdan bakıldığında en acı tabloların Şiî-Sünnî veya Alevî-Sünnî ayırımından doğduğu görülür. Bu iki mezhebin Kur’ansal beraberliğinin esas alınması, tarih içinde bunları sömüren politik odakların işine gelmediğinden esasta birleşmeyi teşvik yerine ikincil noktalara ağırlık verilmiş ve Kur’an kardeşliği hançerlenmiştir.
Kur’an’da ve Hz. Muhammed’de birleşen ruhların, Kur’an’ın tamamlanmasından ve Hz. Peygamber’in vefatından sonra ortaya çıkmış görüş ayrılıklarının, dinin esasıyla hiçbir ilgisi olmadığını bilmeleri gerekir.
Kaldı ki, anılan mezheplerin
mensupları, ortak bir sevgi unsuruna da sahiptirler: Ehlibeyt.
Sünnî veya Alevî hiçbir Müslümanın evinde bir tek Muaviye yahut
Yezit adına rastlanmaz. Ama her evde bir Ali, Hasan ve Hüseyin bulabilirsiniz.
Demek olur ki, tarihsel Müslüman kamu vicdanı, ortak sevgi objesine ilişkin bir
icma (consensus) oluşturmuştur. Bu, Ehlibeyt sevgisidir.
En koyu Sünnî tarikatlarda bile 12 imamdan birkaçı, önder kişiler
silsilesinde yer almaktadır. En sert Alevî karşıtı bilinen Nakşîlik’in, en
titiz kolu Halidiyye’de bile, silsilede, Selmanı Fârisi ve Caferi Sadık vardır.
Kur’an ve Ehlibeyt sevgisinde
birleşmek bu ekollerin bütün sıkıntılarını ortadan kaldırır ve bu birleşme,
onlar için hiç de zor değildir.
Ne ilginçtir ki, Hz. Muhammed, çağlar
öncesinden bu temel birleşme noktasının altını şu mucize sözüyle çizmiştir:
“Ehlibeytim Nuh’un gemisine benzer, ona binen kurtulur.”
“Ehlibeytim Nuh’un gemisine benzer, ona binen kurtulur.”
SİYASAL ÇIKARLARIN ENGELLEDİĞİ KARDEŞLİK
Halledilemeyen nedir? Halledilemeyen politik çıkarlar, hırslar ve cehalettir.
Buna, azınlıktakilerin
ihmalini, horlanmasını, kucaklanmamasını da eklemeliyiz.
Yıllar boyu, Sünnîleştirmekten
söz edilmiştir; kardeşleştirme, Kur’an’da birleştirmeden değil. Gönül isterdi
ki, Kur’an ve Muhammed şuur ve rahmetine sahip din öncüleri çıksın ve Anadolu
insanının, bu yapay illet tarafından açılmış yaralarını sarsın.
Ne yazık ki, bugüne kadar böyle bir yaklaşım getiren, değil din
görevlilerine, Kur’an’ın ve birliğin temsilcisi olması gereken bir Diyanet
İşleri başkanına bile rastlayabilmiş değiliz.
Hâlâ, ,bir yığın din adamı (!), Alevî-Sünnî
evliliklerinin İslamdışılığına dair fetva verme hıyanetini göstermeye devam
etmektedir. Bunlar, fetvalarını haklı göstermek için karşı tarafa insaf ve
imanla bağdaşmayacak iftiralardan çekinmiyorlar.
Burada Gazalî’nin el-Iktısad fi’l-İ’tikad (İnançta Orta Yol) adlı
eserinde hatırlattığı bir Kur’ansal ölçüye dikkat çekmek istiyorum: “Bir Müslüman hakkında hüsnü zanda bulunup yanılmak, kötü düşünceler
besleyip de isabet etmekten daha iyidir, daha İslamcadır.”
Gazalî, eleştirilerinde bu dediğine kendisi uymamışsa da tespiti tamamen Kur’ansaldır, doğrudur.
Müslümanları, Kur’an ve Hz. Muhammed’de birleşmeye çağıracak rahmet önderlerine ihtiyaç vardır; falan veya filan mezhebe çağıranlara değil.
Gazalî, eleştirilerinde bu dediğine kendisi uymamışsa da tespiti tamamen Kur’ansaldır, doğrudur.
Müslümanları, Kur’an ve Hz. Muhammed’de birleşmeye çağıracak rahmet önderlerine ihtiyaç vardır; falan veya filan mezhebe çağıranlara değil.
Kur’an ve Muhammed kardeşliğine çağıranlara hasretiz.
Allah-Muhammed-Ali sevdalıları, bir birlikle bin ayrılığı
giderebilen erlerdir. Bin birliği bir tek ayrılığa feda edenler ‘din adamı’
yaftası taşısalar da Hak adamı olamazlar.
İnsanımız, din zebanilerinden
çok çekmiştir; şimdi Hak adamı aramaktadır.
Kitap, Peygamber, kıble ve secde birliğini; çıkar, gaflet, cehalet ve sömürü ayrılığına yenik düşürenlere yazıklar olsun.
Kitap, Peygamber, kıble ve secde birliğini; çıkar, gaflet, cehalet ve sömürü ayrılığına yenik düşürenlere yazıklar olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder