İŞTE ATATÜRK

İŞTE ATATÜRK
Allah Kuran’da: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/İSRA/36) buyurmuştur. Atatürk de: “Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın” (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 /A. Gürtaş, s. 41) demektedir.- "İŞTE ATATÜRK" PORTALINA GİRMEK İSTEDİĞİNİZDE YUKARIDAKİ RESMİ TIKLAYINIZ.

28 Şubat 2016 Pazar

KUR’AN DİN OLMAKTAN ÇIKARILINCA…


22 Ocak 2013, 11:59 
        
Yaşar Nuri Öztürk


Birer yorum ve düşünce ekolü olan ve bir kısmı politik kamplaşmalardan kaynaklanan İslamî mezheplerin birçoğu kendisinin tek gerçek olduğunu iddia edebilmiş ve çerçevesinin dışında kalanları ‘İslam dışı’ (heterodoks) olmakla suçlayabilmiştir.

 Oysaki bu mezheplerin hepsi, Kur’an’ı kaynak almakta birleşirler. Ve Kur’an, bu birliğe girenlerin kardeş olduklarını açıkça belirtir. (bk. Hucurât, 10)

 Kendi mezhebi dışında kalanı ‘sapıklık ve fitne çıkarmak’la suçlamak, Emevîlerle başlayan ve sonra Emevîlik’e tepki olarak doğan anlayışlarla beslenen bir illettir

 Bu illet, İslam dünyasını tarih boyunca kemirmiş ve kemirmeye devam etmektedir. 

 Oryantalistler, bu illeti yaygınlaştırmak için, birer yorum ve yaklaşım şekli olan mezhepleri, bağımsız birer din gibi öne çıkarmakta ve Müslüman kitleleri birbirine yedirtmekte pek usta davranmışlardır.



Bu açıdan bakıldığında en acı tabloların Şiî-Sünnî veya Alevî-Sünnî ayırımından doğduğu görülür. Bu iki mezhebin Kur’ansal beraberliğinin esas alınması, tarih içinde bunları sömüren politik odakların işine gelmediğinden esasta birleşmeyi teşvik yerine ikincil noktalara ağırlık verilmiş ve Kur’an kardeşliği hançerlenmiştir.

 Kur’an’da ve Hz. Muhammed’de birleşen ruhların, Kur’an’ın tamamlanmasından ve Hz. Peygamber’in vefatından sonra ortaya çıkmış görüş ayrılıklarının, dinin esasıyla hiçbir ilgisi olmadığını bilmeleri gerekir. 

 Kaldı ki, anılan mezheplerin mensupları, ortak bir sevgi unsuruna da sahiptirler: Ehlibeyt.

 Sünnî veya Alevî hiçbir Müslümanın evinde bir tek Muaviye yahut Yezit adına rastlanmaz. Ama her evde bir Ali, Hasan ve Hüseyin bulabilirsiniz. Demek olur ki, tarihsel Müslüman kamu vicdanı, ortak sevgi objesine ilişkin bir icma (consensus) oluşturmuştur. Bu, Ehlibeyt sevgisidir.

 En koyu Sünnî tarikatlarda bile 12 imamdan birkaçı, önder kişiler silsilesinde yer almaktadır. En sert Alevî karşıtı bilinen Nakşîlik’in, en titiz kolu Halidiyye’de bile, silsilede, Selmanı Fârisi ve Caferi Sadık vardır. Kur’an ve Ehlibeyt sevgisinde birleşmek bu ekollerin bütün sıkıntılarını ortadan kaldırır ve bu birleşme, onlar için hiç de zor değildir

 Ne ilginçtir ki, Hz. Muhammed, çağlar öncesinden bu temel birleşme noktasının altını şu mucize sözüyle çizmiştir:

“Ehlibeytim Nuh’un gemisine benzer, ona binen kurtulur.


SİYASAL ÇIKARLARIN ENGELLEDİĞİ KARDEŞLİK

 Halledilemeyen nedir? Halledilemeyen politik çıkarlar, hırslar ve cehalettir.
Buna, azınlıktakilerin ihmalini, horlanmasını, kucaklanmamasını da eklemeliyiz.

 Yıllar boyu, Sünnîleştirmekten söz edilmiştir; kardeşleştirme, Kur’an’da birleştirmeden değil. Gönül isterdi ki, Kur’an ve Muhammed şuur ve rahmetine sahip din öncüleri çıksın ve Anadolu insanının, bu yapay illet tarafından açılmış yaralarını sarsın.

 Ne yazık ki, bugüne kadar böyle bir yaklaşım getiren, değil din görevlilerine, Kur’an’ın ve birliğin temsilcisi olması gereken bir Diyanet İşleri başkanına bile rastlayabilmiş değiliz.

 Hâlâ, ,bir yığın din adamı (!), Alevî-Sünnî evliliklerinin İslamdışılığına dair fetva verme hıyanetini göstermeye devam etmektedir. Bunlar, fetvalarını haklı göstermek için karşı tarafa insaf ve imanla bağdaşmayacak iftiralardan çekinmiyorlar.


Burada Gazalî’nin el-Iktısad fi’l-İ’tikad (İnançta Orta Yol) adlı eserinde hatırlattığı bir Kur’ansal ölçüye dikkat çekmek istiyorum: “Bir Müslüman hakkında hüsnü zanda bulunup yanılmak, kötü düşünceler besleyip de isabet etmekten daha iyidir, daha İslamcadır.”

 Gazalî, eleştirilerinde bu dediğine kendisi uymamışsa da tespiti tamamen Kur’ansaldır, doğrudur.


 Müslümanları, Kur’an ve Hz. Muhammed’de birleşmeye çağıracak rahmet önderlerine ihtiyaç vardır; falan veya filan mezhebe çağıranlara değil.

 Kur’an ve Muhammed kardeşliğine çağıranlara hasretiz.


Allah-Muhammed-Ali sevdalıları, bir birlikle bin ayrılığı giderebilen erlerdir. Bin birliği bir tek ayrılığa feda edenler ‘din adamı’ yaftası taşısalar da Hak adamı olamazlar.

 İnsanımız, din zebanilerinden çok çekmiştir; şimdi Hak adamı aramaktadır.


 Kitap, Peygamber, kıble ve secde birliğini; çıkar, gaflet, cehalet ve sömürü ayrılığına yenik düşürenlere yazıklar olsun.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder